2000 Yeni Milenyum Yeni İktidar
Bütün bu 12 yıllık dönem için genel çerçevesini çizmeye çalıştığımız Türk ekonomisine ilişkin, çok sayıda değil sadece, üç tablo: Dış Denge,Dış Borçlanma ve Büyüme verilerini kullandık.
- Tablo: I. Dış Ticaret-Cari Denge(milyar $)
1997 -2002 2003-2008 2009-2014 - Dış Ticaret Hacmi 457 1.330 2.113
- .İthalat 282 779 1.301
- .İhracat 175 514 812
- Dış Ticaret Açığı – 107 -258 -489
- Cari Açık -19.8 – 157 -291
Kaynak:TCMB,Hazine Müsteşarlığı.
2000 Yılına Milenyum dendi. Büyük ve yeni umutlarla yeni imkanlar olacağını bekliyordu insanlar. 2015 yılındayız, 15 yılın 12 yıllık bölümü tek bir partinin yönetiminde yaşandı, yaşanıyor. Dönüp AKP’li 12 yıla baktığımızda öyle olmadığını görüyoruz. Tablolaştırmayı sadece 3 temel gösterge için yaptık. Geçen 12 yılı esas belirleyenler onlar oldu. Diğerleri, başta işsizlik ve enflasyon olmak üzere önemsiz değildi. Önceliği bu üçlü göstergeye verdik.En hızlı ve çabuk onlar bozulmuştu. Birinciliği de “Cari İşlemler Dengesi Açığına” verdik.
AKP iktisat politikası tercihlerinde hemen hiç değişiklik yapmadı. Üçlü Ecevit Koalisyonundan devir aldığı, dış taleple büyüme stratejisinde değişiklik yapmadan, dış ticareti ekonominin merkezine oturtan, kaynak tahsisi kararlarını ihracat öncelikli hale getirmeye çalışan, özelleştirme ve deregülasyonları aktif iktisat politikası araçları olarak kullanmayı hedefleyen iktisat politikaları ile yoluna devam etti. İktidarı devir aldığı dönemde Irak İşgali sırasında yaşanan siyasi-ekonomik çatışmalar AKP yönetimini etkilemişti. Koalisyon hükümetinden devir aldıklarına hemen hiç dokunmadı.
1999-2008 arasında süren stand-by anlaşmalarına bağlı IMF’in açık finansal desteğinin yansıra, uluslararası finans piyasalarında ortaya çıkan sınır aşan finans imkanlarının en hızlı büyüdüğü dönemi birlikte yaşadı. IMF’in 2000-2008 arasındaki 37.8 milyar dolarlık kredi taahhütlerinden 13.5 milyar dolarını iktidara geldikten sonra 2003-2008 arasında AKP kullandı.2013 yılı mayıs sonuna kadar IMF kredilerinin geri ödemeleri 42 milyar dolar olarak bitirildi.Türkiye kullandığı 37 milyar dolar kredi borcu için 5.2 milyar dolar faiz ödemesi yapmıştı.
Uluslar arası piyasalarda bu yeni dönem, AKP iktidarının hemen ilk yılları ile birlikte hızla genişlemeye başladı. Kısa vadeli sermaye hareketlerine bağlı olarak hızla genişleyen uluslar arası sınır aşan sermaye girişini ,kur ve faiz politikasının, merkezine oturtan yeni AKP iktidarı, “düşük kur–yüksek faiz” tercihi, çok uzun yıllarda dış kaynak bulabilme dar boğazını hep yaşamış olan Türkiye’nin dış kaynak kısıtını sanki bir anda yok etmiş gibi oldu. 12 yıllık AKP İktidarının ilk yarı dönemi, 2002-2008, bu dış kaynak rahatlığı içinde geçti. Uluslar arası finans piyasalarında 2000 yılının başında 4.2 trilyon dolar olan kısa vadeli sınır aşan kaynaklar 2007 yılı sonunda finansal krizin başındaki büyüklüğü 11.8 trilyon dolardı. Piyasalar likidite içinde boğuluyordu. Tabii yüksek faiz yükünü kabul ederek.Bu kaynak rahatlığı içinde “faizini” ödedikten sonra dış kaynak sorunu kalmadı.AKP iktidarı da öyle yaptı.
IMF’li Dönem ve IMF Sonrası Dönem
- dönemde Türkiye nin toplam dış ticaret hacmi 1.3 trilyon dolar oldu. Altı yıldaki artış %191, yıllık ortala artış %32 olmuştu. Türk ekonomisinde daha önce dış ticaret hacminde, ihracatta, ithalatta bu ölçekte büyüme yaşanmamıştı. İhracat I.dönemde toplam %193, yıllık olarak ortalama %32.2, ithalat, toplam %172, yıllık ortalama %28.7 arttı. Geçmişte böyle bir artış örneği hiç olmadı .
Dış ticaret açığı %141, cari işlemler dengesindeki açığın artışı ise Türk ekonomisinde hiç yaşanmamış büyüklükte bir açık olarak,% 675 artış olarak gerçekleşmişti.
1. dönemde dış ticarette yaşanan bu genişlemede dış dengenin finansman şartlarına baktığımızda; tek finans imkanı olarak dış borçlanma görülmektedir. Dış borçlanma 2003-2008 arasında toplam %116, yıllık ortalama olarak %20 oranında yüksek bir hızla artmıştır. Ekonomi dış dengede borçlanma üzerinden yüksek dış tasarruf imkanına ulaşırken aynı dönemde, yurt-içi tasarruflar giderek ivme kaybediyor ve GSMH’nın % 15’ine doğru geriliyordu. Dış ticarette II. Dönemde toplam dış ticaret hacmi 6 yılda % 58 artış gösterdi. Dış ticaret hacminin ortalama yıllık artış hızı, I Dönemdeki %32 seviyesinden %9.5 seviyesine gerilemişti. Benzer eğilimleri ithalatta ve ihracatta da II. Dönemde gördük. Toplam ithalat aylık ortalama %29 olan artış hızından % 11’e,ihracat ise %32 olan artış hızından %9.6 oranına gerilemişti.
1. Dönemde 258 milyar dolar olan dış ticaret açığı II. Dönemde 489 milyar dolara, I.Dönemde 157 milyar dolar olan cari işlemler açığı ise 291 milyar dolara yükselmiştir.
Türkiye AKP iktidarının 12 yıllık döneminde 2 trilyon 80 milyar dolarlık ithalat, 1 trilyon 326 milyar dolarlı ihracat yapmıştır. Toplam, 3.4 trilyon dolarlık dış ticaret hacmi, 747 milyar dolar dış ticaret açığı ve 448 milyar dolar cari işlemler dengesi açığı vermiştir. 1993 ve 2000 yıllarında yaşanan finansal krizlerde iki kez % 3 düzeyinde gerçekleşerek o zamana kadar bilinen en yüksek cari açık vermiş olan ekonomi, 2004 yılından günümüze sürekli GSMH’nın %5’inin üzerinde %10 seviyesine kadar yükselen açık vermekte.
AKP iktidarının 12 yıllık döneminde ulaşılan 3.5 trilyon dolarlık dış ticaret hacmi Türk ekonomisinde ticaret, ulaştırma ve lojistik hizmetlerin ön plan çıkartmıştır. Dönem içinde özel korunan İnşaat sektörü de buna ilave edilmeye çalışılmıştır.
Tablo:2 Dış Borçlanma(milyar dolar)
2003* 2008* 2014*
Toplam 130 281 402
Kamu 64 78 118
.Kısa V. 1 3 18
.Uzun V. 63 75 100
Özel 43 188 282
.Kısa V. 14 47 115
.Uzun V. 29 141 167
TCMB 22 14 3
* yıl sonu stok değeri.
Kaynak:Hazine Müsteşarlığı
Bu ilk altı yıllık dönemin (2003-2008) büyümesi ortalama yıllık %5.9 olmuştur. Önemli bir büyümedir. Zaten “ekonomik bir başarı öyküsü” diyenlerde bu dönemi değerlendirmiştir. İkinci altı yıllık dönemde (2009-2014) arasında ortalama büyüme hızı %3.7 seviyesine düşmüş. Bu dönemde “düşük büyüme” dönemi olarak değerlendirilecektir. Geçen on iki yıllık dönemde ise ortalama yıllık artış % 4.8 . Cumhuriyet döneminde Türkiye’nin geleneksel %5 büyüme gösterdiği genel olarak kabul edilir. Son on iki yılın büyüme hızı geleneksel büyüme hızının altındadır.
Kolaylıkla ayırt edilebileceği gibi, altışar yıllık iki dönem, dünyada hala yaşanmakta olan 2008 sonrası “büyük durgunluk” dönemi öncesi ve sonrasına denk gelmektedir. Dünyada yaşanan “Kriz in” yanında bu iki dönem yurt-içinde de IMF+Dünya Bankası programı, öncesi ve sonrası dönemleri ile aynı zamana denk gelmektedir. Açıklayıcıdır. Bu ayırt edici özelliklere bakarak, Kriz Öncesi-Kriz Sonrası ve aynı zamanda, IMF Öncesi, IMF Sonrası diye değerlendirmek de mümkün.
Tablo:3
İki Ayrı 6 yıllık Dönem Büyüme Hızları(2003-2008, 2009-2014)
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2003-2008
(6 yıllık ortalama)
GSYİH (sabit fiyatlarla) 5.3 9.4 8.4 6.9 4.7 0.7 35.4/6 = 5.9
2009 2010 2011 2012 2013 2014 2009-2014
( 6 yıllık ortalama)
GSYİH(sabit fiyatlarla) ( -) 4.8 9.2 8.8 2.1 4.2 2.9 22.4/6 = 3.7
Kaynak: TÜİK,GSYİH
Farklı İktidar Eski Siyaset
AKP iktidarının 12 yıllık iktidar dönemini ikiye ayırmak ve bu dönemleri değerlendirmek bize daha açıklayıcı görünüyor. 12 yıla bir bütün dönem olarak bakmak mümkün. O zaman ortaya çıkan 12 yıllık ; dış ticaret,cari denge, büyüme ve borçlanma zaman serilerinin sonuçları olarak “bir başarı öyküsü” efsanesi bütünüyle yok olmakta.
Büyüme bu 12 yıllık dönemde, yıllık ortalama %4.8 gerçekleşme ile geleneksel büyüme ( % 5-5,5 olan) eğilimin altında kaldı. 12 yıllık dönemin son üç yılında ancak % 3’e yaklaşan büyüme hızları sağlayabiliyor. Yurt-içi tasarruf oranının %11 seviyesine gerilemesi buna karşılık, dış tasarrufların (cari açığın bu son dönemde GSMH’nın %10 oldu. Açık %5,5 altına inmedi) sınırlarının sonuna kadar zorlamasına karşın düşük büyüme hızı ekonomiye yapışık hale geldi.
Cari işlemler dengesi açıklarını sürekli olarak yükselmesinin sonucu AKP iktidarının 12 yıllık döneminde toplam cari işlemler dengesi açığı 448 milyar dolar oldu. Sermaye hareketleri ile bu açığın finanse edilmesi mümkün olmadı. 2003 yılının başında 129 milyar dolar olan dış borç stoku 272 milyar dolar artarak 2014 sonunda 402 milyar dolara ulaştı. Türkiye’nin dış borcu, TÜİK tarafından, 800 milyar dolar olarak açıklanan 2014 yılı GSMH’nın %50’sini aştı. 2000-2001 krizi nedeniyle dış borçlar GSMH’ın % 50’sini aşmış ve hemen sonrasında 2002 yılından başlayarak sürekli düşüş göstermiş ve % 34 seviyesine kadar gerilemişti. Türkiye son dört yıldır yaşamakta olduğu düşük büyüme durgunluk ve yaptığı sürekli devalüasyonlar nedeniyle dolar cinsinden Ulusal geliri 800 milyar dolarda takılmış kalmıştır. Sürekli artış gösteren dış borçlanma ile son dört yılda GSMH/ Dış Borç oranı yeniden yükselemeye başladı ve 2014 yılında % 50 seviyesinin üzerine çıktı. 2014 yılı itibariyle önümüzdeki üç yılda her yıl cari işlemler dengesi açığı hariç GSMH’nın %26’ı düzeyinde dış borç (kısa+orta uzun vade) ödemesi yapması gerekiyor.
Sonra, şu anda içinde bulunduğumuz dış kaynak sınırlamasının olduğu geçmişte örneklerini her 10 yılda bir yaşadığımız dönemlerin bir benzeri, 2008 krizi ile geri geldi. Önce kısa vadeli dış borçlanma artırılarak bu daralma aşılmaya çalışıldı. Kısa vadeli dış borçlanmayı, 2008 uluslar arası finansal şokundan sonraki iki yılda, bu kez iç taleple büyümeyi zorlamak için 2010-2011 de dış borçlanmayı çok hızlı arttırma yolunu seçti. İç taleple büyüme için dış kaynak kullanımını zorladı. Sonuçları kısa vade de somutlaştı. Türkiye uluslar arası piyasalardan, değil yatırım, cari dengenin finansmanı için borç bulmakta zorlanmaya başladı.2014 yılının ikinci yarısından başlayarak bu zorlanma somut hale geldi. 2014 yılının ikinci yarısında ve 2015 yılının ilk çeyrek döneminde ödemeler dengesinin finansmanında izlediğimiz gelişmeler “krizin” göstergeleridir. Dış ticaret hacmi zorunlu olarak daralmakta, kur ve fiyatlar genel seviyesi birlikte yükselmekte işsizlik %10 seviyesini aşarak %12-13 seviyesine doğru gitmektedir.
Özel yatırımlar GSMH’nın %17’sine kadar geriledi. Özel yurt-içi tasarrufları ise GSMH’nın %9’una kadar indiğini gördü. Yatırım ve tasarruf gücü tüketilmişti. Yatırım diye AKP’nin anlayışında sadece inşaat olduğunu anladık. Özellikle kamunun elindeki arazileri inşaata açmak 2B benzeri uygulamalar ile yüksek rantlar yaratıldı. AKP dönemi yatırımları, inşaat yatırımları ve büyük kent rantlarından oluştu.
12 Yıllık dönemde o denli çok,plan,program,vizyon, strateji ve idarenin yeniden düzenlemesi yapıldı ve uygulamaya konduğu söylendi ki artık sayısını unuttuk.Şimdi Türkiye için yeni bir “idari yapılanma” gerektiği söyleniyor.
Bir Şehir Efsanesi :Faiz 2006,2013,2015
Çok kısa da olsa söylemek gerekiyor. 2001 ile başlayan , “Dış Taleple Büyüme” modeli için uluslar arası piyasalardan kısa vadeli borçlanma imkanını hızla yükseltebilmek ancak düşük kur yüksek faiz ile yaratılabileceği, uluslar arası alanda sınır aşan kısa vadeli kaynak akışının tümüyle “ serbestleştirilmesi” sonucu daha 2000 yılına Milenyuma girmeden “neo-liberalizm tarafından dayatılmaktadır.
Türkiye 2000 yılına yeni bir stand-by anlaşması ile girdi. Merkez Bankası özerkleştirilmişti, bankaları denetimi (Hazine-Merkez Bankası) denetiminden alınıp Yeni Bağımsız Denetim Kurumuna verilmişti. Ancak kur belirleme sistemi Merkez Bankası sorumluluğundadır. Daha açık söylemle Merkez Bankasının kur taahhüdü sürmektedir. Bu yeni yapılanma çok sürmedi, Ekim 2000’den başlayarak büyük bir finansal kriz ile çöktü. Merkez Bankası bağımsızlaştı. Bankanın kur taahhüdü kalktı, kur piyasadaki dalgalanmaya bırakıldı, bankalardan sonra Merkez Bankası kur politikası da kamudan bütünüyle koptu. Merkez Bankasının tek sorumluluğu artık “fiyat istikrarını sağlamak” olarak belirlendi.
AKP iktidara geldiğinde Kur ve Para politikalarının belirlenmesinde 2000’den de farklı olarak bu yeni politikalar vardı. Ancak 2000 programı K.Derviş ile başlayan IMF+Dünya Bankası İstikrar programının bu yeni döneminde ekonomik büyümeyi “dış taleple” büyümeye bağlamış ve ihracat ön plana çıkartılmıştı. Böyle bir modelin ön şartı “düşük kur-yüksek faiz” politikasından geçiyordu. 2002 sonunda, iktidarı başlamadan önce seçimler sırasında bu politikaları elden geçireceğini açıklayan AKP, iktidara geldiği günlerde yaşanan siyasi ve ekonomik konjonktürden etkilenerek üçlü koalisyon hükümetinin izlediği politikaları bulduğu gibi hiç değişiklik yapmadan sürdürdü.
Kısa dönemde değil uzun dönemde sürdürdü. Özellikle “Faiz politikası” ile sürekli sorun yaşadı. 2003-2014 ( ve hatta 2015) Faizleri aşağıya indirip özellikle ticari kredileri kendi istekleri doğrultusunda sürekli genişletmek istedi. Bunun açık anlamı iç talebi sürekli yüksek tutmaktı. Ancak hiçbir dönemde (2006,2013 ve 2015) yapamadı. İdari müdahale ile Merkez Bankasının kısa vadeli faiz oranlarını kullanarak ticari kredileri ucuzlatmak ve banka kredilerini de bu yolda etkileme girişimler her seferinde duvara çarptı. Kısa sürede faizler eski seviyelerine taşındı..
Son örneği 2014 sonu ve 2015 başında yaşadık. Her seferinde düşük tutulmaya çalışılan faiz hızla “kur”u sıçrattı. Ekonomiye yüksek maliyetler getirdi.13 yıldır ekonomideki bu işleyişi öğrenmiş olması gereken AKP yönetimi son kez şubat-mart aylarında faiz üzerinde yarattığı baskı sonucu kurları 2015 yılının ilk yarısında %20-25 arasında yukarı sıçrattı. Şimdi sonuçlarını daha yüksek enflasyon olarak yaşıyoruz.
(devam edecek)