Anayasa Mahkemesi, 10 Ekim Ankara Garı Katliamıyla ilgili yapılan başvuruda, idarenin kusurunun araştırılmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine hükmetti.
Anayasa Mahkemesi’nin, Hasan Kılıç başvurusunda açıkladığı karar Resmi Gazetenin bugünkü sayısında yayımlandı.
Yaşam hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarında makul derecede ivedilik ve özen şartının yerine getirilmesi, dolayısıyla derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda, Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede bir inceleme yapıp yapmadıklarının Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerektiğinin vurgulandığı AYM kararında, “Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır” dendi.
İdare Mahkemesinin, başvurucuya manevi tazminat ödenmesine karar verdiği ancak bu sonuca nasıl vardığı konusunda herhangi bir gerekçe sunmadığına dikkat çekilen AYM kararında “Ayrıca İdare Mahkemesince verilen karardan, başvurucunun toplanmasını istediği delillerin toplanıp toplanmadığı ve başvurucu tarafından sunulanlar da dâhil delillerin İdare Mahkemesince değerlendirilip değerlendirilmediği anlaşılamamıştır” ifadeleri yer aldı.
“Başvurucu, ön inceleme raporundaki tespit ve değerlendirmelerden hareketle olayda davalı idarenin yaşamı koruyucu önlemler almadığına ve güvenlik güçlerinin patlamalardan sonraki müdahalelerinin saldırının sonuçlarını ağırlaştırdığına yönelik iddialarını istinaf isteminde de dile getirmiş ancak Bölge İdare Mahkemesi, başvurucunun iddiaları yönünde açık bir değerlendirme yapmadan usul ve yasaya uygun bulduğunu belirttiği İdare Mahkemesi kararını onamıştır” denilen kararda, şu ifadeler yer aldı:
“Başvurucunun açtığı tam yargı davası idarenin yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiği iddiasına dayanmaktadır. Bu husus gözetildiğinde uyuşmazlığın çözümü için gerekli delillerin toplanması ve başvurucunun anılan iddialarının karşılanması gerektiği açıktır. Bu nedenle derece mahkemelerinin Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği dikkat ve özende inceleme yapmadıkları sonucuna varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.”
AYM, dosyayı yeniden yargılama için Ankara 6. İdare Mahkemesine gönderdi.
Başvuruda, miting öncesinde asgari güvenlik önlemlerinin alınmadığı, saldırıda yaralanan kişilere acil sağlık hizmetlerinin yeterince sağlanmadığı, hatta bu hizmeti yerine getiren kişilere güvenlik güçlerinin gazla müdahalede bulunduğu ve bu müdahale nedeniyle cankurtaranların olay yerine geç ulaştığı gerekçeleriyle İçişleri Bakanlığından manevi tazminat talep etmiş, başvurunun zımnen reddedilmesine üzerine, İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmıştı. Başvurucu ayrıca söz konusu iddialar yönünden elinde bulunmayan bazı delillerin toplanmasını talep etmiş ve Ön İnceleme Raporu’nun bir örneğini İdare Mahkemesine sunmuştu.
İdare Mahkemesi, yürüttüğü yargılama sonunda olayın bir terör eylemi olduğunu ve idari hizmetin işleyişine ilişkin kusur bulunmadığını öne sürerek, sosyal risk ilkesi çerçevesinde başvurucuya dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte 25.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermişti. Başvurucunun ve İçişleri Bakanlığının istinaf istemlerini Bölge İdare Mahkemesi reddederek İdare Mahkemesi kararını onamıştı.
Başvurucu, kamu makamları tarafından öngörülebilir ve önlenebilir nitelikte olduğunu ileri sürdüğü canlı bomba saldırısı neticesinde yaralanmasından kaynaklanan zararlarının tazmini istemiyle açtığı davada, olayın idarenin kusuruyla meydana geldiğine ilişkin iddialarının değerlendirilmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini belirtmişti.