Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü Mehmet Köktaş (B. No: 2018/35775) başvurusunda, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul yönünün ihlal edildiğine karar verdi.
Başvurucunun oğlu (M.K.) sözleşmeli piyade er olarak askerlik görevini ifa ederken ateşli silah yaralanması sonrasında helikopterle kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirmişti Hakkari/Yüksekova/Çobanpınar mezrasında 21 Haziran 2018’de gerçekleşen olayda M.K’nin alnına iki kurşun isabet etmişti. Askerin intihar ettiği öne sürülmüştü.
Yapılan idari tahkikat sonucunda personelin intiharına sebebiyet verebilecek somut bir bulguya rastlanmadığı, sessiz sakin yapıda olan personelin anlık bir düşünceyle intihar ettiği, olayda herhangi bir personelin kusurunun bulunmadığı iddia edilmişti.
Cumhuriyet Başsavcılığı da bir suç unsuruna rastlanılamadığı iddiasıyla kovuşturmaya yer olmadığına karar vermişti.
Başvurucu, askerlik hizmeti sırasında meydana gelen ölüm olayına ilişkin etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle AYM’ye başvurdu.
AYm kararında, “Olayın terörle mücadele harekât bölgesinde olan bir komutanlıkta gerçekleşmesinden dolayı güvenlik gerekçesiyle Cumhuriyet savcısı ve Olay Yeri İnceleme görevlilerinin olay yerine gidemediği görülmüştür. Bu nedenle detaylı olay yeri incelemesi yapılamamış, M.K.nın görev yaptığı komutanlıktaki askerler tarafından olay yerinin fotoğraflanması ve krokisinin çizilmesiyle yetinilmek zorunda kalınmıştır. Terörle mücadeleden doğan zorunlu şartlar gözönünde bulundurulduğunda soruşturmanın kendine özgü şartları nedeniyle bu hususların soruşturmanın bağımsızlığını zedelediği değerlendirilemez. Ancak yürütülen adli soruşturma kapsamında herhangi bir tanık beyanının temin edilmemiş olması, olayın gerçekleştiği komutanlığın kendi içinde yürüttüğü idari tahkikat kapsamında Bilgi Alma Tutanaklarıyla yetinilmiş olması soruşturmanın bağımsız ve tarafsız yürütülmesi gerekliliği bakımından önemli bir eksikliktir” ifadelerine yer verildi.
“Soruşturma kapsamında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından M.K.nın otopsisinin yapılmaması ve başında ateşli silah yarasının G3 tüfeğiyle ateş edilmesi hâlinde oluşmasının mümkün olup olmadığının, ayrıca M.K.nın başındaki kompozit başlığın yaranın oluşma derecesine etkisinin tespit edilmemesi soruşturma makamlarınca gerekli bütün delillerin toplanması bakımından dikkat çeken bir eksikliktir. Ancak otopsi işleminin gerçekleştirilmesi için M.K.nın Adli Tıp Grup Başkanlığının bulunduğu bir şehre sevkinin güvenlik gerekçesiyle sağlanamadığına dair bir veriye rastlanmamıştır” denilen kararda, M.K.ya ait tüfekte parmak izi, kar maskesi ve kompozit başlıkta ise atış artığı tespit edilemediği hâlde, mermi çekirdeğinin M.K.ya ait tüfekten atılıp atılmadığının tespiti amacıyla kriminal inceleme yaptırılmamasının da olayın şartlarının ve sorumluların tespiti için delillerin toplanması bakımından önemli bir eksiklik olduğu belirtildi.
Soruşturma makamı tarafından tetiği düşürmek için 5,7 kg kuvvet gerektiren G3 tüfeği ile baş kısmına ne şekilde ateş edilebileceğine dair canlandırma raporu temin edilmemesi, tüfekte M.K.nın parmak izine rastlanmamasının olası nedenleri hakkında bir bilirkişi raporu alınmaması ve olay yerinde bulunan komutanlık personelinin beyanına başvurularak bu hususun araştırılmamış olmasının soruşturmanın etkinliğini zayıflatan diğer eksiklikler olarak tespit edildiği bilgisine yer verilen AYM kararında “Ayrıca M.K.nın olay tarihinde hangi nedenle tek başına nöbet tuttuğu, olay günü veya öncesinde komutanlıktaki herhangi bir personelle sorun yaşayıp yaşamadığı netleştirilmemiştir.” dendi.
Ölüm olayının tüm yönlerinin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ortaya konulamadığı sonucuna ulaşan AYM, yaşam hakkının usul yönünün ihlal edildiğine karar verdi.