Seçim bitti. Sonuçlar beklediğimiz gibi; “bir oyunun bittiğini, 14 yıllık bir dönemin kapanmakta olduğunu” gösterdi. On dört yıllık AKP iktidarı dönemi, otuz beş yılında son dönem. Sonuncu dönemi mi? Emin değiliz. Beklediğimiz esas işaretler, 35 yıllık (1980-2015) bir döneminde bitip-bitmediğine ilişkin. Seçim sonuçları, AKP döneminin sonunu gösteren somut işaretleri gösteriyor. Ancak 1980 ile başlamış olan ve 35 yıldır süren “neo liberal” köktenci dönemin bütünüyle bittiğine ilişkin somut işaretler yok.
2008’de başlayıp aralıksız sürmekte olan dünya ekonomik ve finansal krizi, “neo-liberal” efsaneyi bitirdi. Sekiz yıldır dünya ekonomisi, geçmişte hiçbir dönem yaşamadığı kadar ağır bir borç yükümlülüğü altında. Bilmekte yarar var 1980’li yılların başında “kalkınma iktisadı ve sosyal devleti” kamu ekonomisini ve dünya ekonomisini ağır borç yükü altına soktuğu gerekçesi ile reddedip yerine piyasayı ikame eden neo-liberal iktisat dünyada yarattığı çok daha ağır bir borç yükü ile çözümsüzlüğü ve kaosu yaratmıştır. Dünya ekonomisi kriz ve çözümsüzlük içindedir.
Krizden çıkış için hiçbir alternatif üretemeyen kapitalist dünya içinde “gelişmekte olan ülkeler” grubunda gösterilen Türkiye ve benzeri konumdaki ülkeler %1-2 aralığına düşen büyümeleri ve hızla büyümekte olan dış borçları nedeniyle daha ağır kriz koşulları ile karşı karşıyadır.
Türkiye bu ülkeler grubu içindedir. Son dört yıldır düşen büyüme ve artan kronikleşmiş bir enflasyon içinde yaşamaktadır. Ekonomik krizin koşulları Türkiye de son bir buçuk yıl içinde daha ağırlaşırken özellikle son altı ay içinde, 2015 yılının ilk yarısında, yaygın şekilde bütün temel ekonomik göstergeler kötüleşmeye devam etmiştir. AKP hükümeti seçim ekonomisini için, kaynakları sonuna kadar kullanmış, buna karşılık hiçbir önlemi almaya yanaşmamıştır. Tam tersine bütün kaynakları kullanabilmek için yurt dışından döviz girişinde olduğu gibi şartları piyasalar için daha da serbestleştirmiştir.
2015 Yılı İlk Yarı Dönem: Bütün Ekonomik Göstergeler Olumsuz
Şimdi seçim sonrasında, AKP’nin siyasi gücünü kaybettiğinin somut olarak ortaya çıkmasının yan sıra, ekonomide güç kaybının derinleşerek sürdüğünü gösteren 2015 yılının ilk yarı ekonomik göstergeleri, birlikte, Türkiye’nin tam bir belirsizlik dönemine doğru yol almakta olduğumuzu gösteriyor.
Seçimler sırasında partilerin açıklamış olduğu ekonomik hedefler bildirgeleri ve seçim sürecinde yapılan ekonomik vaatler var. Şimdi seçimler sonrasında ortada kaldırılması gerekende bir enkaz var. Bu enkaz AKP iktidarının son döneminde (2011-2015) oluştu. Dönemin son yıllarında, 2014 ve 2015 ilk yarı yıllarında ekonomide iktidar boşluğu yaşadık. Bu enkazın nasıl kaldırılacağı, ekonomide durma noktasına doğru yol alan üretim çarklarının yeniden nasıl canlandırılacağına ilişkin hiçbir programı görmüyoruz. Siyasi partiler bu konuda hiçbir açıklama yapmıyorlar. Seçim bildirgelerinde zaten bu konuda açıklamaları yoktu. Türk ekonomisinin hiçbir sıkıntısının olmadığı imajı verildi. Önümüzdeki günlerde, uzlaşma sağlanırsa getirilecek “bir istikrar paketinin” mutlaka olduğunu göreceğiz. Açık söylemekte yarar var, kısa süreli istikrar arayışları ile 2015 yılı ortasında Türk ekonomisinin içinde bulunduğu derin dar boğazdan (kriz koşullarından) çıkması olası değil.
2015 yılının ilk yarısında, büyüme, fert başına milli gelir, tüketici fiyatları, Devlet İç Borçlanma Faizi, dış ticaret (İhracat-İthalat), cari açık, istihdam ve sanayi üretimi bu göstergelerin hepsi artan bir hızla daha da kötüleşmiştir.Giderek daha hızla kötüleşen ekonominin bu temel göstergelerine düzenleyici olarak müdahale edecek araçlarda kullanılamamaktadır.
Kaldı ki Türk ekonomisi için yaptığımız bu değerlendirmelerde kullanmak durumunda olduğumuz ekonomik göstergeler bizim bildiğimizden çok farklı olabilir. Şimdi olası bir koalisyon görüşmelerinde bu farklılıkları görebileceğiz. Koalisyona girecek AKP dışında hiçbir siyasi parti ekonomiye ilişkin temel göstergeleri görmeden bir koalisyon ortaklığı sorumluluğuna yanaşmayacaktır. Kısaca 2003-2014 AKP dönemi ekonomisi bütünüyle sorgulanmadan bir koalisyonun ortaya çıkması zor.
Gelir Yaratamayan Büyüme, Gelir Dağılımını Daha da Eşitsizliğe Götürüyor
2015 yılının ilk çeyreğinde açıklanan öncü göstergelere bakarak; büyümede, sıfır (0) ya da eksi yönlü bir gelişme bekleniyordu.
TÜİK’in açıkladığı 2015 ilk çeyrek sonuçlarına göre Türk ekonomisi bu çeyrek dönemde %2,3 oranında büyümüştü. TÜİK’in ayrıntılı harcama ve üretim yönden hazırladığı tablolara bakıldığında 2015 ilk çeyrek deki bu büyümeyi açıklama gücüne sahip, ihracat (dış talep) ve imalat sanayinde ki göstergeler negatif ya da durgunluk yönünde eğilim gösteriyor.
Bu büyümenin bir kaynağı yok mu? Şunu açık görüyoruz, yüksek bir iç tüketim talep artışı var. Talep artışının kaynağında ise yüksek gelir gruplarının harcamaları var. Böylesine bir büyüme Türk ekonomisinde ilk kez görüldü. Tek bir açıklaması var, Türkiye’deki gelir dağılımının çok kötüleşmiş olması. Türkiye’de gelir dağılımında en tepedeki % 10’luk grup yaptığı harcamalar ile Türk ekonomisinde büyümede etkili olabiliyor.
Gelir eşitsizliğinde izlenen kötüleşme 2000 sonrası da gözlemlenen bir değişme idi. 2008 krizi ile özellikle kapitalist ekonomilerde şiddetlenerek gelir eşitsizliği ekonomilerin en önemli sorunu haline geldi. Krizin yavaşlatılması için kapitalizmin izlemekte olduğu para politikası sadece ve sadece sermayenin özellikle de finansal sermayenin toplam ekonomide ağırlığını ve payını artırıyor. Aynı zamanda sermayenin gelirindeki bu artış dağılımda daha küçük bir grubun elinde teraküme devam ediyor. Bu bozulmayı daha şiddetli olarak Türkiye’de yaşıyoruz. En somut halini şimdi Gayri Safi Milli Hasıla 2015 ilk çeyrek büyüme sonucunda gördük. Reel sektörler bütünüyle bir resesyon yaşarken Gayri Safi Milli Hasıla %2.3 oranında artmış görünüyor.
Yılın ilk yarısında belli olan ekonomik veriler 2011 yılına dönmüş olduğumuzu gösteriyor. 2011 yılı Türkiye için önemli bir dönüm noktası olduğu şimdi daha açık anlaşılıyor. Bir yandan Suriye politikaları nedeniyle Ortadoğu bataklığına gidiyor, diğer yandan 2008 krizi sonrası ekonomi politikası oluşturulamıyor. Büyük bir boşluk oluşuyor. Geçici bir dönem dış borçlanmanın artırılması ile geçiştiriliyor. Dış borçlanma imkanlarının doğal sınırlarına dayandığı 2013 sonundan başlayarak günümüze kadar ekonomide “ciddi bir iktidar boşluğu” oluşuyor. Seçim dönemi sonrasında belirsizlik yaşanıyor.
Uzun sürebilir ya da iki büyük partinin koalisyona gitmesi ile kısa sürede hükümet kurulabilir. Göreceğiz. Şartlar çok fazla iyimserliğe yer vermiyor. Şartların zorlamasından kaynaklanacak bir koalisyonun ortaya çıkacağını düşünüyoruz. Ve öyle bir koalisyon ortamında Türkiye ekonomide önemli bedeller ödeyeceği bir yola girecek.