Bugün Dünya Çevre Günü. Son yıllarda yaşam alanlarının geri döndürülemez biçimde sermaye tarafından talan ediliyor.
Şehir Plancıları Odası Dünya Çevre Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada çevre mücadelesinin küresel ölçekte yaşam alanı mücadelesi olduğuna dikkat çekti. Kentin kır ael koymasının ve yaşam alanlarının yitirilmeye devam etmesinin endişe verici olduğuna vurgu yapılan açıklamada, “kentleri ve onları içerisine alan doğayı, tüm yer altı ve yerüstü varlıkları ile birlikte piyasa malına çeviren sistemin, AKP döneminde, yasal ve kurumsal altyapısı tamamlanmıştır” dendi. Mücadelenin giderek her gün bir önceki günden daha da vazgeçilmez bir “yaşam hakkı” mücadelesine dönüştüğü tespitini yapan Şehir Plancıları Odası açıklamasında, AKP döneminde izlenen, biçimsel hukuki uygunlukla meşruluğu ve adaleti kendinden menkul ekonomik, sosyal ve çevre politikaları sonucunda yaşananlar şöyle sıralandı:
– Ormanlardan meralara, kıyılardan akarsulara, tarım alanlarından yaylalara kadar tüm doğal alanlarımıza ilişkin onlarca mevzuat değişikliği yapılarak kültürümüze, kimliğimize, kamusal alanlarımıza, yapılı ve yapısız çevremize yani yaşam alanlarımıza benzeri görülmemiş bir saldırı sistemli olarak yaygınlaştırılmıştır.
– Anayasa`ya aykırı olarak uluslararası nitelikte tüm insanlığa ait doğal kültürel, arkeolojik tarihi koruma alanları kontrolsüz ve sınırsız bir şekilde yapılaşmaya açılmıştır.
– Çevre Düzeni Planlarıyla, ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik öneme sahip, çevre kirlenmeleri ve bozulmalarına duyarlı toprak ve su alanlarını içeren, sahip olduğu biyolojik çeşitliliğin, doğal varlıkların ve bunlarla ilgili kültürel varlıkların gelecek kuşaklara ulaşmasını sağlamak üzere statü verilen alanlarımız gözden çıkarılmıştır.
– Dışa bağımlı enerji politikalarının bir sonucu olarak HES`ler, ithal kömüre dayalı termik santraller ve nükleer enerji santralleri, ülkenin enerji ihtiyacına yönelik bir planlama yapmadan enerji kaynakları için bir denge gözetmeden, gelişigüzel yer seçimiyle yaşam alanları tehdit edilmektedir.
– Ülke topraklarının tamamı sınırsız, kontrolsüz ve kuralsız bir şekilde madencilik uygulamalarına açılmıştır.
– Toplumsal mücadele alanı olan ve toplumsal belleğimizin yapıtaşları haline gelmiş; mahallelerimiz, sokaklarımız, meydanlarımız, parklarımız otoriter zihniyetin baskı aracına dönüştürerek, araç öncelikli, rant temelli düzenlemelerle kapitalizmin kar hırsıyla talan edilmekte ve birer birer yok edilmektedir.
– Kentsel dönüşüm projeleri ile yalıtılmış bölgeler oluşturulurken, kentler kimliklerini kaybetmekte, insanlara hiçbir standardın uygulanmadığı, altyapısız kentlerde yaşam dayatılmaktadır.
– Üçüncü köprü, Kuzey Anadolu otoyolu gibi su havzalarını, kıyıları, tarım alanlarını, meraları ormanları tahrip eden büyük (mega) projeler hız kaybetmeden şuursuzca bir biri ardına uygulamaya sokulmaktadır.
Açıklamada talepler de şöyle sıralandı:
“- Geleceğimizin garantisi olan doğal alanlarımızda sınırsız, kuralsız ve kontrolsüz madencilik ve HES, RES uygulamalarına son verilmesini,
– Orman alanlarımızın termik santrallere, cüruf, depolama vb. alanlara heba edilmemesini,
– Bilimin, tekniğin, planlamanın bir gereği olarak afete duyarlı yaşam çevrelerinin oluşturulmasını,
– Kentlerin, doğa ile uyumlu, insan ölçeğinde, engelsiz yaşanabilir bir biçimde planlanmasını,
– Doğal ya da kentsel tüm yaşam alanlarımıza ilişkin planlanma ve projelendirilme süreçlerinde, yurttaş katılımını sağlayacak demokratik birlikte karar alma süreçlerinin oluşturulmasını,
– Toplumsal uzlaşmayı, barışı, dayanışmayı yeşerten mahallelerimizin, sokaklarımızın, meydanlarımızın, parklarımızın özgürleşmesini,
talep ediyor ve yargı kararlarına rağmen doğanın, kentlerimizin talan edilmesi ve toprak üzerinde bir rant ve iktidar alanının oluşturulmasını bir kez daha reddediyoruz….”