İsmail Atalay Yolcu*
Yakın bir tarihte okula yolum düşmediğinden, o çerçevenin hala yerinde durup durmadığını bilmiyorum; Sütunlu Salon’un, kütüphaneye giden koridora yakın bir duvarında, camla kaplı ve küçük, hatta küçücük bir çerçeve içerisinde asılıydı “Mülkiye Marşı”.
Küçük bir çerçeve içerisinde daha sevimli durduğu da iddia edilebilir; ama
kanımca bu marş çok daha büyük bir çerçeveyi hak ediyor. Neden mi dersiniz? Bunun birçok nedeni var aslında… Belki de yazılıp bestelendiği tarihe bakarak başlamak lazım; ancak bu noktada tarihçi olmadığımı ve tarihsel detayları aktarmak gibi bir çaba içerisinde olamayacağımı da belirtmek isterim.
Okuduğum kaynaklar marşın güftesinin yazıldığı ve bestesinin yapıldığı tarih konusunda 1918-1919 aralığına işaret ediyor. Mülkiye öğrencisi Cemal Edhem (Yeşil) tarafından yazılan güftenin, bestekar Musa Süreyya’ya ulaştırılması belli ki biraz gecikmiş; ancak kardeşinin verdiği bilgilere göre Musa Süreyya hiç bekletmeden, bir gecede marşı bestelemiştir…
Burada ilk dikkatimi çeken husus, marş yazıldığı ve bestelendiği sırada Mülkiye’nin yaklaşık 60 yıllık bir kurum olduğudur; bir başka ifadeyle, okulun öğrencilerinden birisinin çıkıp da “Mülkiye Marşı” adıyla bir şiir yazması için kuruluşundan itibaren yaklaşık 60 yıl geçmesi ve bardağı taşıran olayların yaşandığı 1918 yılına gelinmesi gerekiyordu.
Uzatmayayım, I. Dünya Savaşının sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi, birçok tarihçiye göre dağılma dönemini yaşayan Osmanlı Devleti’nin başına gelen felaketlerin en kötüsüydü ve ülke fiilen işgal edilmeye başlanmıştı. Kurtuluş Savaşı’nın sonuna kadar geçen yaklaşık 5 yıllık dönemde Osmanlı yurdunun birçok köşesi düşman işgaline uğrayacaktı. Ancak bu işgal eylemleri içerisinde yurt çapında tepki toplayan ve adeta infial yaratan bir eylem vardır ki o da İstanbul’un, altı asırlık imparatorluğun başkentinin işgalidir.
Bazı yazarlar, yaklaşık 50 savaş gemisinden oluşan ve boğazı istila eden donanmanın, Mülkiye’nin, Yıldız Sarayı’ndaki Maveran Binası’nda eğitim gören öğrenciler tarafından kahırla izlendiğini belirtiyorlar. Ancak Mülkiye tarihi üzerine ciddi araştırmaları ve yayınlarıyla bilinen değerli ağabeyimiz Muzaffer Tıraş (Mülkiye 1971), o sırada Mülkiye’nin, Kabataş’a yakın bir binaya taşındığını ve uzaktan izlemek şöyle dursun, işgale çok yakından tanıklık etmek zorunda kaldığını söylüyor.
Bilindiği üzere İstanbul’un işgali üzerine en sert ve kararlı tepkiyi veren kişi, milli mücadelenin önderi Mustafa Kemal olmuş, tarihe geçen “Geldikleri gibi giderler.” sözünü, İngiliz donanmasına bakarak söylemiştir. Bu noktada, Mülkiye’nin “geldikleri gibi giderler”i de Mülkiye Marşı ve özellikle de marşta yer alan “ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz” dizeleridir ve Mülkiye ile Mustafa Kemal’in yolu, milli mücadelenin henüz başlangıcında kesişmiştir dersek, kanımca abartmış olmayız.
Güfteyi çok beğenen Musa Süreyya, marşın bu dizelerinde yer alan kararlılığı, müzikal bir kararlılıkla perçinlemiştir: Musa Süreyya’nın marş için bestelediği ezginin geneli itibarıyla en çok benzeştiği makam, “rast” makamıdır. Rast makamı, batı müziğinin ses sınıflaması içerisinde “belirleyici” anlamına gelen “majör” kalıba tekabül eden, müzik tarihinin en köklü makamlarından biridir.
Kesin olmamakla birlikte bir süre Mülkiye’de müzik öğretmenliği de yaptığı söylenen Musa Süreyya, önemli bir Türk Müziği bestecisi olmanın yanı sıra devlet bursuyla Almanya’da aldığı müzik eğitiminin sonucu olarak, batı müziğini de çok iyi bilen bir müzisyendir. Bu anlamda, marş türünde bir beste için batı müziğinin “majör” ses dizisini seçmesinin, bilinçli bir tercih olduğu anlaşılmaktadır.
Öte yandan Musa Süreyya, Türk Müziğinin “meyan” geleneğini de dışlamamış ve marşın “gül ki sen …” sözleriyle başlayan dizelerini, eserin meyanı olarak belirlemiştir. Usta müzisyenin bu bölüm için seçtiği makamsal yapı ise nihavent ve hicaz makamlarının bir bileşkesidir. Dolayısıyla, toplamda bakıldığında Mülkiye Marşı, bünyesinde üç ayrı makamı barındıran, “bileşik” makamda bir eserdir. Ciddi bir müzik bilgisi ve birikimine dayanan bu makamsal çeşitliliği, milli mücadelenin başlangıcında ihtiyaç duyulan birlik, beraberlik ve kapsayıcılık ruhunun, bestekarın yarattığı esere yansıması olarak değerlendirmek mümkündür.
Musa Süreyya yapmış olduğu bestede, Cemal Edhem Yeşil’in yazdığı Mülkiye Marşı adlı şiirin ilk dörtlüğünü kullanmıştır. Bilindiği üzere şiirin ilk dörtlüğü, en genel ifadesiyle “vatan sevgisi ve geleceğe dair umut” şeklinde ifade edilebilecek olan pozitif unsurları içermektedir. Dolayısıyla, yukarıda eserin müziğine ilişkin olarak vermiş olduğum bilgiler ve marşın en çok bilinen sözleriyle birlikte düşünüldüğünde, ortaya genel olarak “pozitif” duygular yayan bir eser çıkmıştır. Kanımca, ülkenin o günlerde içinde bulunduğu koşullar dikkate alındığında, ihtiyaç duyulan şeyin de günümüzün ifadesiyle “pozitif enerji” olması, anlaşılabilir bir durumdur.
Ancak Mülkiye Marşı üzerine yazılıp çizilenlere şöyle bir bakıldığında, marşın gerçekte ne olduğunun anlaşılabilmesi için çok okunmayan ve bilinmeyen dörtlüklerinin de dikkate alınması gerektiği yönünde, genel bir eleştirinin mevcut olduğu görülebilecektir. Konu üzerinde düşünmeye ve araştırmaya başladığımda, açıkçası ben de bu genel eleştiriye katılanlar safındaki yerimi aldım:
Mülkiye Marşı bir tepki, umut içeren bir tepki!!! “Ama neye tepki gösteriliyordu?” diye sorduğumuzda, yukarıda ifade etmeye çalıştığım, memleketin içinde bulunduğu vahim tablo karşımıza çıkıyor… Edhem Yeşil, bu durumu şiirinin farklı bir dörtlüğünde, güneş kadar olan ülkenin ay kadar kaldığı, sonrasında ise sislenen gökyüzünde bir yıldız kadar küçüldüğü şeklindeki imgeleriyle ifade ediyor ve adeta bu yıldızın parlaması için sisin dağılması gerektiğini düşündürtüyor.
Bildiğiniz gibi Mülkiye Marşı her kuruluş yıldönümü haftamızda farklı müzisyenler tarafından düzenleniyor ve yorumlanıyor. Bu noktada, Mülkiye Sanat Merkezi (MSM) bünyesinde marşımızla ilgili olarak yapabileceğimiz çalışmalarda değerlendirmek üzere, “Mülkiye Marşı’nın mevcut haline dokunmadan”, “marşın ortaya çıkış sürecinde ülkedeki vahim tabloyu ve bu tabloya karşı yavaş yavaş tüm ülkeyi saran uyanış ve direniş ruhunu ifade eden bir müzikal giriş ya da teknik ifadesiyle “intro” tasarlayabilir miyim, bizim de bir Mülkiye Marşı yorumumuz ve düzenlememiz olabilir mi?” soruları kafamı kurcalamaya başladı…
Uzunca süren çalışmalarım sonucunda, en azından kendi içime sinen bir giriş ezgisi besteledim; umarım genel olarak Mülkiyelilerin de içine siner! Bu giriş ezgisiyle, milli mücadele ruhunun yavaş yavaş uyanışını, yine majör kalıp üzerinden ifade etmeye çalıştım. Bunu yaparken, stüdyomda yapmış olduğum ses kayıtlarında kullandığım tüm enstrümanları kendim çaldım; çalamadığım enstrümanlarda ise çok da tercih etmediğim halde bilgisayar yazılımlarına dayalı olan sanal ses teknolojisini kullandım. Bu çerçevede piyano, çello, keman, kemane ve viyola, akordion, cura, akustik ve klasik gitar ile bas gitar, bateri, zil ve darbuka ailesinin çeşitli perküsyon enstrümanları, kullandığım müzik aletleri arasında sayılabilir.
Ortaya çıkan düzenleme, ilave ezgilerle harmanlanmış halde, geçen yıldan bu yana MSM bünyesinde kurmaya çalıştığımız “Gösteri Sanatları Topluluğu”nun ilk dans müziği olarak değerlendirilecektir. Dolayısıyla, bu düzenlemeyi esas itibarıyla bir “lirik dans” gösteri müziği olarak tasarladığımı ifade etmek isterim. Görsel akışın oluşturulması ve fotoğrafların seçimindeki katkılarından dolayı değerli dostum ve ağabeyim fotoğraf sanatçısı Mehmet ÖZER’e ve marşın okunmasındaki katkılarından dolayı MSM Türk Halk Müziği Topluluğu’nun solistlerinden, sevgili arkadaşım ve öğrencim Şirinay ULUSOY’a teşekkürlerimi iletiyorum.
Şimdilerde kafamı kurcalayan soru ise yukarıda bilinçli olarak tek tek saydığım enstrümanların ve o listede yer almayan diğer enstrümanların her birini farklı bir Mülkiyeli arkadaşımızın canlı olarak çaldığı, bir grup arkadaşımızın ise okuduğu ve MÜLKİYE MARŞI’nı icra ederek başlayacak, batı müziği çizgisinde bir Mülkiye Orkestrası olamaz mı? Ya da neden yok? Ne dersiniz sevgili Mülkiyeliler? Hala yerinde duruyorsa, duvarda asılı olan Mülkiye Marşı’nın çerçevesinin biraz daha büyütülmesi dileklerimle, tüm Mülkiyelilerin 156. yılını kutluyorum…
(*)Mülkiye Sanat Merkezi (MSM) Başkanı
Mülkiye Marşı (Tematik Yorum): http://mulkiye.org.tr/mulkiye-marsi-tematik-yorum/