Mülkiyeliler Birliği tarafından düzenlenen Çarşamba Söyleşileri’nde Gazeteci Özlem Akarsu Çelik ve LGBTİ aktivisti Ali Erol’un katılımı ile “Seçimlerin Cinsiyeti” tartışıldı. Söyleşinin açılış konuşmasını Mülkiyeliler Birliği II. Başkanı Pınar Ecevitoğlu yaptı. Siyaset dilinin eril bir renk taşıdığını, kadın adaylarında siyasette bu eril dille var olmaya çalıştıklarını ifade eden Ecevitoğlu sonrasında sözü katılımcılara bıraktı.
Ali Erol konuşmasında LGBTi hareketinin dünyada ve Türkiye’deki tarihsel gelişimine ve bu gelişim sürecinde öne çıkan farklı anlayışlara yer verdi. Erol,1980’lerin ikinci yarısından bugüne uzanan yirmibeş yıllık süre zarfında eşcinselliğin kamusal alandaki görünürlüğünün mücadeleler sonucu arttığını ve görece normalleştiğini ifade etti. Artık seçimlerin cinsiyeti denildiğinde akla sadece kadın ve erkeklerin gelmemesinin, LGBTi bireylerin sorunlarının da bu kapsamda tartışılmasının önemli olduğunu ifade etti. Erol konuşmasında “Türkiye’de eşcinsellik suç olarak tanımlanmadı ama görmezden gelindi, inkar edildi. Hayattan kovulan eşcinsellerin geri dönüşü her ülkede farklı oldu. Eşcinselliğin hastalık olarak tanımlandığı süreçten hak talep eden bir sürece geçildi. Sonraki aşama ise inkara karşı tanınma aşamasıydı. Bu aşama adıyla çağırma mücadelesini içermektedir. Siyaset dilinin değişimini de içeren bir mücadele dönemi oldu.” dedi.
Konuşmasının geri kalan bölümünde partilerin LGBTi olgusuna nasıl yaklaştıklarını anlatan Erol, cinsiyet yönelimini ilk defa parti programlarına dahil eden partinin 2003 yılında DEHAP olduğunu, ancak politik baskıların arttığı dönemlerde bu gibi cesaret örneklerinin azaldığını vurguladı.
Söyleşinin diğer bölümü feminizmin “kişisel olan politiktir “şiarından hareketle kişisel deneyimlerini aktaran Özlem Akarsu ile devam etti. Türkiye’de kadın siyasetçiler için kullanılan ifadelerin ideolojilere göre değiştiğini, sağ siyasette“abla”, “anne” gibi sıfatların öne çıktığını,sol siyasette kadını olumsuzlamanın çoğunlukla “çirkin kadın” nitelemesiyle ifade bulduğunu; ulusalcı söylemde ise kadının “bacı” , “laikçi teyze” vb. ifadelerle nitelendirildiğini aktardı. Bu gibi sınıflandırmaların kadınların özgün kimliklerini yansıtmadığını ifade etti. Konuşmasının devamında “HDP’ye eş başkanlığın gelmesi kolayca ve birden bire olmadı. Türkiye’de kadın meclisleri olan tek parti HDP olmasına rağmen orada bile sıkıntılar var. Siyasi partilerin kadın kolları hiçleşmiş durumda. Örneğin, önceden AKP kadın kolları çok güçlüydü, talepkardı, cesurdu ancak iktidar zehirlenmesinin baskısı partide de hissedildi. İktidar bütün karşıtlarını kendine benzetmeye başladı.” dedi.
Erkekliğin baskın bir kimlik olduğunu ve ideoloji dinlemediğini ifade eden Akarsu, karar mekanizmalarında mümkün olduğunca kadın ve LGBTİ öznelere ihtiyaç olduğunu, daha fazla dayanışmak gerektiğini söyledi.
Söyleşinin son bölümü sorular ve dinleyicilerin katkıları ile devam etti.