NURETTİN ÖZTATAR
‘Beni ibret olsun diye asacaklar.”
“Ölümden korkmuyorum.”
Kendisiyle idamından önce görüşen gazetecilere söylemişti bu sözleri 17 yaşındaki bir genç. Evet, bütün toplumsal uyanışı, ilerici bütün değerleri ve hatta en küçük bir hak arayışını tamamen ezmek üzere tezgahlanmıştı 12 Eylül darbesi. Darbeyi tezgahlayanlar, çok da uygun bir alet bulmuşlardı kendilerine. Bir taraftan o genci öldürürken, diğer taraftan kent kent dolaşıp din propagandası yapıyor, hadisler, ayetler okuyordu halka. “Asmayıp da besleyelim mi” diye naralar atıyordu o genci işaret ederek. Bağırması gerektiği için bağırıyordu; aksi durumda yaşayamazdı, “ödü patlardı” çünkü. Tıpkı bugün halkın karşısına çıkanların bağırıp durdukları gibi, o da bağırıp durdu. Sustukları anda yok olacaklarını ta o zamandan biliyorlardı.
Bir söz bitişi gibi son buldu sevişler
Ama öldürmek istedikleri canların, niye öldüklerini bilmelerini bile hazmedemiyorlardı. Anlaşılmaz geliyordu onlara. Sırf korksunlar diye birer-ikişer idam ediyorlardı gencecik insanları ama ne fayda… Tıpkı Denizler gibi, Mahirler gibi, İbrahimler gibi, Gökhan Edgeler gibi, Yurdakularler, Şenyuvalar gibi kimse aman dilemedi, kimse “hata yaptık” demedi. Onlar bunu gördükçe kelimenin gerçek anlamıyla kudurdular. Sözleri anlamsızlaştıkça, söyleyecek sözleri kalmayınca daha saldırgan oldular, daha çok öldürdüler. Öldürdüler, Öldürdüler. Öldürüyorlar, Öldürüyorlar. Öldürecekler, öldürecekler…
Bir yaz güneşi gibi eritir hep bu terk edişler
“Ölenlerden” biriydi Erdal Eren. Komünistti, halkının çıkarını düşünüyordu, aklının bir köşesinde bile ölmek, öldürmek yoktu. Halkın yoksulluğunun sona ermesini istiyordu, çocukların çocuk gibi yaşayabilmesini istiyordu, işçileri iliklerine kadar sömürenlere karşı mücadele ediyordu, halkı dini kullanarak kandırmaya çalışanlara karşı mücadele ediyordu, özgürlük için, kardeşlik için, bağımsızlık için mücadele ediyordu. İşçiler iş cinayetlerinde ölmesin, kadınlar eşleri, babaları tarafından öldürülmesin diye mücadele ediyordu. Kısaca yaşadığı ülke için mücadele ediyordu. Bunun için komünist oldu ve komünistliğini gizlemedi ama bir askeri öldürdüğü iddiasını hiç kabul etmedi.
Hayatı boyunca yalan söylemediği bilindiğine, onu asanların ise her dakika yalanla yaşadıklarını bildiğimize göre, gerçek neydi; sormaya, düşünmeye bile gerek yok.
25 Eylül 1964’te Giresun-Şebinkarahisar’da doğan Erdal Eren, 13 Aralık 1980’de Ankara’da idam edildi. İdam kararı çok önceden 19 Mart 1980’de alınmıştı. Bu kararı alanlar da biliyordu ki normal koşullarda bu gençleri idam edemezlerdi. Önce toplumu ezip geçmeleri gerekiyordu; bu yüzden NATO karargahlarında, Washington’da tezgahlanan bir darbeye ihtiyaçları vardı.
Bir an duruşu gibi, ömrün gidişi gibi
Öylesine bir yüzsüzlük hakimdi ki memlekete, onu öldürenlerle aynı zihniyeti paylaşan, aynı sistemi korumaya, geliştirmeye çalışanlar, yıllar sonra sırf kendi pisliklerini gizlemek için, onun için gözyaşı dökme gösterileri bile yapabildi. İşlerine geldiğinde isyan edeni terörist sayanlar “hava dönünce”, birkaç damla gözyaşıyla o isyancılar üzerinden kendi uğursuz amaçlarının gereğini yapmaktan da çekinmediler. Onların bu “anlık” gösterileri, aslında Erdalların hâlâ var olmasından duydukları korkunun da bir göstergesiydi.
Veda ederken aşk ateşi gibi söner iç çekişler
34 yıl geçti Erdal’ın öldürülmesini üzerinden. O günden bu yana adı Erdal olan, adı Eren olan kaç kişi daha doğdu bilinmez. Ama çocuklarına Erdal diyen Eren diyenler, acıdıkları için değil, onun savunduğu ideallere inandıkları için, o ideallerin gerçekleşmesini istedikleri için; Erdalları, Erenleri öldürmekle yok edemezsiniz demek için, onu öldürenlere öfke duydukları için bu isimleri koydular. İç çekişler de oldu ama hiç veda etmediler; hiç veda etmedik. Ne Erdal’a ne onun ideallerine… Adı Erdal olmayan ama Erdal gibi mücadele edenler hiç eksik olmadı bu ülkede. Aliler, Mehmetler, Ayşeler, Meraller, Mustafalar… İyi ki olmadı.
Ya ötekiler, ya bu ülkeyi kanla yönetenler, ya karanlığa tapanlar, ya onu öldürenler, onun gibileri öldürmeye devam edenler… İnsan görünümlü yaratıklar…
Aman aman yandım aman
Kurşun gibi izler
Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda(*)
*Aysel Gürel