Osmanlı Divan-ı Harb-i Örfilerin 1919 kararlarının yok hükmünde olduğu, gerçekte, AİHM’nde Ermeni tarafının avukatlığını yapan Amal Clooney tarafından da itiraf edilmiştir. Bu hiç kuşkusuz, doğrudan bir itiraf değildir. Dolaylı bir kabullenmedir.
Amal Clooney’in Osmanlı Devleti’nin Ermeni katliamlarını kabul edip sorumluları yargı karşısına çıkarmaya söz verdiğini söylediği Sevr Antlaşması’nın imzalandığı tarih 10 Ağustos 1920’dir. İstanbul Divan-ı Harb-i Örfisinin Talat Paşa hakkındaki idam buyruğu ise bundan bir yıl önce, 5 Temmuz 1919’da buyrulmuştur.
Şimdi Taner Akçam ve soykırım mızıkacısı arkadaşlarına son derece basit bir soru…
Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri, Talat Paşa ile ilgili İstanbul Divan-ı Harb-i Örfisi buyruğunu “yok hükmünde” değil de geçerli bir mahkeme kararı saysalardı, Sevr Antlaşması’nda Osmanlı Devleti’ne Ermeni katliamı iddiasıyla yeni bir yargılama yapılmasını mı dayatırlardı, yoksa Antlaşmada bu yargılamaya bir biçimde gönderme mi yaparlardı?
İngilizler, 1919 Osmanlı Divan-ı Harb-i Örfilerin bulgularını ve kararlarını “kat’i surette dikkate alınamaz bir maskaralık” olarak değerlendirdikleri, bu bulgu ve kararların kendi itibarlarını da zedelediğini gördüklerini için Sevr Antlaşması ile Osmanlı Devleti’ne sıfırdan yeni bir Ermeni katliamı yargılamasını dayatmıştır.
TARAFSIZ YARGIÇ GİRİŞİMİ
Osmanlı Divan-ı Harb-i Örfilerin hukuk dışılığı yargılama sürecinde ortaya çıkmamıştır. Kuruluşlarında da gündeme gelmiştir. Ancak işgal koşullarında bu konu fazlaca tartışılamamıştır.
1919 Osmanlı Divan-ı Harbi Örfiler, İstanbul’un işgali sonrasında İttihatçıları Ermeni katliamı suçlamasıyla yargılayıp cezalandırmak için kurdurulan askeri mahkemelerdir. Adil yargılama yapmaları öngörülmemiştir.
Bu sürecin ilk günlerinde iş başında olan Tevfik Paşa Hükümeti, Osmanlı “Divan-ı Harbî Örfi” mahkemelerinin yargılamalarına uluslararası meşruiyet ve güvenirlik kazandırmayı denemiştir. 19 Şubat 1919’da Birinci Dünya Savaşı’nın tarafsız ülkeleri Danimarka, İsveç, İsviçre, Hollanda ve İspanya hükümetlerine başvurarak, savaş suçlarını ve “Ermeni katliamı” iddialarını soruşturmak üzere ikişer yargıç görevlendirmelerini istemiştir. (FO 371/4172/29498: C.I.O. da sansürden edinilen telgraf – FO 301/218/1832: İstanbul’daki İngiliz Yüksek Temsilciliği’nden İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na, 25.02.1919)
İngilizler telaşlanmıştır. Onların amacı, savaş boyunca propagandasını yapılan “Ermeni katliamı” iddiasını savaşın bitiminde Türklerin yargılayıp cezalandırılacağı bir operasyona dönüştürmektir. Bu nedenle, Tevfik Paşa’nın “Ermeni katliamı” iddialarının tarafsız ülkelerin yargıçları tarafından incelenmesi önerisi oldukça sert bir İngiliz tepkisiyle karşılaşmıştır.
İngiltere, Osmanlı Hükümeti’nin çağrısının İsveç, İsviçre ve Hollanda’ya ulaşmasını engellemiştir. Çağrının ulaştığı Danimarka ve İspanya’ya da Fransa’nın da desteğiyle gözdağı verilmiştir. (FO 371/4172/29498: Dışişleri Bakanlığı tutanakları, Londra 25.02.1919. – FO 301/1782/1/2/4232: İngiliz Dışişleri Bakanlığı’ndan İstanbul’daki İngiliz Yüksek Temsilciliği’ne, 25.03.1919)
Londra’daki İspanya Büyükelçisi 25.02.1919’da İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na “gizli” bir not ileterek, hükümeti’nin Türk önerisini incelendiğini, ancak bir karar vermeden önce İngiltere’nin görüşünü öğrenmek istediğini bildirmiştir. (FO 371/4172: İspanya Büyükelçisinden Sir Ronald Greham’a gizli ve kişiye özel not, 28.02.1919)
İngiltere’nin yanıtı, “Ermeni kırımı” iddialarını, Paris’te toplanmış olan Barış Konferansı’nın ele alacağı, Osmanlı Hükümeti’nin “tarafsız yargıç” çağrısının kabul edilmesinin “Barış Konferansı’nda alınacak tedbirlerle çelişecek ve ciddi güçlükler yaratabilecek sonuçları olabileceği” biçiminde özetlenmiştir. (FO 371/4172- Sir R. Greham’dan İspanyol Büyükelçisine mektup, 04.03.1919)
Bu arada, Paris Barış Konferansı’ndaki İngiliz temsilcisi Arthur Balfour da Türklerin tarafsız yargıç girişiminin mutlaka engellenmesi gerektiğini dile getirmiştir. (FO 371/4173/49913- Balfour’dan Dışişleri Bakanı Curzon’a not No. 323, 25.02.1919)
“Tarafsız yargıç” girişimi Tevfik Paşa Hükümeti’nin sonu olmuştur. Padişah Vahdettin, düşürülen Tevfik Paşa’nın yerine sadrazamlığa 4 Mart 1919’da İngilizlerin istediği Damat Ferit Paşa’yı atamıştır. Vahdettin’in damadı olan Ferit Paşa, Sadrazamlığa atanır atanmaz, İngiliz Yüksek Komiser vekili Amiral Webb’i ziyaret etmiş, Padişah’ın ve kendisinin “önce Allah’a sonra İngiliz Hükümeti’ne güvendiğini” söyleyerek bağlılığını bildirmiş ve ngiliz esirleri ile Ermenilere kötü muamele etmiş herkesin “tutuklanıp cezalandırılacağı” sözünü vermiştir. (FO 371/4172 – Webb’den İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na tel. No. 499, 09.03.1919)
MALTA’DAKİ YARGILAMA
Malta yargılamasına gelince… İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’nın Malta’daki tutuklu Türklerle birlikte Talat Paşa hakkında da gıyabında soruşturma yaptığı ve delil olmadığı için Ermeni katliamı iddiasıyla dava açmayı reddettiği palavra değildir.
Kraliyet Başsavcılığı, günümüz hukukunda “takipsizlik” ya da “kovuşturmaya yer olmadığı” kararına denk gelen bu hükmünü 29 Temmuz 1929’da bir yazıyla İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na bildirmiştir. (FO 371/6504/E.8745: İngiltere Başsavcılığı’ndan Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı’na, 29.07.1921)
Malta’daki bu yargılama süreci, Holocaust’un reddinin suç olmasını sağlayan İkinci Dünya Savaşı sonrasında Yahudi katliamı yargılamasının yapıldığı Nürnberg Mahkemesi ile aynı uluslararası hukuki kurguyla gerçekleştirilmiştir.
Nürnberg Mahkemesi’nin kurulması, savaş sonrasında Almanya ile imzalanan Londra Barış Antlaşması’nda öngörülmüştür. Malta soruşturması da Osmanlı Devleti’ne imzalatılan Sevr Antlaşması’na göre başlatılmıştır. İngiliz Kraliyet Başsaccılığı’nın soruşturması,m kanıt bulunması halinde aynen Yahudi soykırımı nedeniyle Almanları yargılamak üzere Nürnberg’de kurulan “uluslararası mahkeme” gibi bir mahkemenin oluşturulması amacıyla yürütülmüştür.
İttihatçıları yargılayacağı düşünülen uluslararası mahkemenin kuruluş hazırlıkları, Birinci Dünya Savaşı sonrasının Birleşmiş Milletleri olan Milletler Cemiyeti’nde ele alınmıştır. Milletler Cemiyeti’nin oturumlarında İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’nın dava açılmasına hükmetmesi halinde yargılamayı yapacak mahkemenin nasıl kurulacağı tartışılmıştır. Bu amaçla, Milletler Cemiyeti bünyesinde bir “Danışma Kurulu” dahi oluşturulmuştur.
Bu hazırlıklar, Kraliyet Başsavcılığı “kanıt olmadığı” için dava açılamayacağını, açılsa da cezalandırma yapılamayacağını kesin bir dille ortaya koyunca yaşama geçirilememiştir.
MALTA VE TALAT PAŞA
İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’nın bu hükmü Malta’da tutuklu Türkler ile ilgilidir. Kararda Talat Paşa’dan söz edilmemektedir. Edilmesi de mümkün değildir. Çünkü Talat Paşa bu karardan dört ay önce, 15 Mart 1921’de Soğoman Tehliryan adlı bir Ermeni suikastçı tarafından katledilmiştir.
Malta Yargılaması’nı sonlandıran takipsizlik kararında adının olmaması Talat Paşa’nın İngiliz Kraliyet Başsavcılığı soruşturmasının kapsamı dışında kaldığı anlamına gelmemektedir. Katlinden bir ay önce, Şubat 1921’de İngiliz Gizli Haberalma Servisi Scotland Yard’ın görevlendirmesiyle servisin eski ajanı olan Aubrey Herbert Berlin’e giderek üç gün süreyle Talat Paşa ile birebir görüşmüştür.
Scotland Yard görevlisi Herbert 1924 yılında yayınlanan Türkçe başlıklı Ben, Kendin kitabında bu görüşmeyi anlatmıştır. Burada Talat Paşa’yı doğrudan ya da dolaylı olarak suçlayacak hiçbir ifadeye yer verilmemiştir. (Alpay Kabacalı, Talat Paşa’nın Anıları – İstanbul: İş Bankası, 2007 – ss. 8, 9, 143-164)
Malta Yargılaması (Kaynak Yayınları) kitabında bu yargılamayla ilgili İngiliz arşiv arşiv belgelerini orijinalleri ve açıklamalarını gerçekten yayınladım. Eğer Taner Akçam ve soykırım iddiacısı yandaşları cehaletin cesaretiyle kurgulanmış bulunan papağan ezberinin bozulmasını göze alabiliyorlarsa, buyursunlar bu kitaba baksınlar Bir olasılıkla yalan rüzgârı girdabından kendilerini kurtarıp tarihi ve hukuki gerçeklerle yüzleşirler.