Ne diyeceğini bilemeyip aslında çok şey söylemek istediği anlar oluyor insanın.
İki gün önce, Türkiye’deki binlerce soruşturmadan birinde, iki kadın gözaltına alındı. İkisi de kelepçelendi. Yapılan uygunsuzdu. Biçimsizdi. Hukuk terminolojisi kullanmıyorum. Kullanamıyorum. Gerek yok çünkü. Şu anda bu memlekette yapılabilecek en zırva işlerden biri, pozitif hukuk norm ve ilkelerinden söz etmek olur çünkü. Anayasayı, CMK’yi, TCK’yi, TMK’yi ve diğerlerini bir yana bırakalım. Külliyen gevezelik. Hiç gerek yok.
Kelepçeli iki kadına yapılan, uygunsuzdu. Aynen uygunsuz biçimde kelepçelenen diğer binlerce insan gibi. Uygunsuz biçimde kelepçelenen Kürt belediye başkanları gibi. Gözaltına alırken yerlerde sürüklenen diğer kadınlar gibi. Kötü muameleye maruz kalan ‘öteki’ binlerce yurttaş gibi. Küfür yiyen, aşağılanan binlerce insan gibi. Öldürülen insanlar gibi. Gözü çıkarılanlar gibi. Sakat bırakılanlar gibi…
Fotoğraftaki iki türbanlı kadına yapılan, uygunsuzdu. Başbakan tepki gösterdi. Havuz tepki gösterdi. Özgül Ağırlık tepki gösterdi. Emniyet Müdürü görevden uzaklaştırıldı. İki kadın, ertesi gün, kelepçesizdi. Uygun olan buydu. İki gün boyunca Türkiye, bileklerine kelepçe vurulmuş iki türbanlı kadını konuştu.
Bugün, bir başka kadın, milletvekili olan bir kadın, ‘seçilmiş’ bir kadın, bir siyasal partinin eş başkanı olan kadın; Figen Yüksekdağ şiddete maruz kaldı. Türkiye’nin bir ilçesine girmek istedi. İzin verilmedi. Türkiye’nin bir milletvekili, Türkiye’nin bir ilçesinin sınırında müdahaleye uğradı. Diğer vekillerle birlikte. Kendilerine su sıkıldı. Gaz fişeği atıldı. Bir kadın, Figen Yüksekdağ, Türkiye’nin bir ilçesinin kapısında, sırılsıklam ıslandı…
Şu ana dek bu olaya tepki gösteren herhangi bir yetkili çıkmadı. Tepki gösteren bir havuzcu da çıkmadı. Şu ana dek hiçbir yetkili görevden alınmadı. Başbakan harekete geçmedi. Özgül Ağırlık, Stalin Rusya’sı örneğini vermedi. Özgül Ağırlık, ‘Diktatörlüklerde dahi olmaz’ demedi. Diğer ‘ağırlıklarla’, diğer ‘yükleriyle’ birlikte sustu, şu ana dek. İçlerinden birileri, biricik göz ağrıları, Yüksekdağ’ın ıslandığını duyurdu okuyucularına. Bir de şaka yaptı; ‘Figen Yüksekdağ’ın fönü bozuldu’ diyerek…
Anayasa, CMK, TMK, TCK ve diğer yasalar. Temel hukuk ilkeleri. Temel insan hakları normları vs. Hepsini boş verelim. Bizler, bu işlerle ilgilenenler, okuyanlar, okutanlar; şu anda hepsini boş verelim. Bildiğimiz her şeyi unutalım. Hiçbir demokraside adam yerine konulmayacak, ileride hiç kimsenin adını dahi hatırlamayacağı beş para etmezlerin yazıp çizdiklerini de unutalım. Karnımız tok olsun zırvanın türlüsüne.
Yalnızca o iki fotoğrafı getirelim gözümüzün önüne. Uygunsuz bir biçimde kelepçeli resmedilen iki türbanlı kadını düşünelim. Onlar türbanlı oldukları için gösterilen tepkileri düşünelim. Yalnızca ama yalnızca ‘türbanlı’ oldukları için sergilenen ‘kararlı’ devlet tavrını düşünelim…
Ardından Figen Yüksekdağ’ın, giremediği ilçenin kapısındaki halini, uğradığı şiddeti, o halini getirelim gözümüzün önüne. Türbanlı olmadığı için, Kürt siyasal hareketinin mensubu olduğu için, cesur bir kadın olduğu için ‘mahrum’ olduğu korumayı ve duyarlılığı düşünelim. Ve hiçbir halta yaramıyorsak da şu hayatta, her birimizin eli kolu bağlıysa da, sesimizi, adalet talebimizi, insanca yaşam talebimizi duyuramıyorsak da nicedir; hiç olmazsa utanalım. Biz utanalım. Onlar utanmayacak. O yazıları yazıp başlıkları atanların, o açıklamaları ‘yapmayanların’ ve hiçbir zaman yapmayacakların, küfürbazların, ırkçıların, mezhepçilerin utanmayacağını bilerek, biz utanalım güzel kardeşim. Hiç olmazsa bunu yapalım. Hiç olmazsa bu haksızlığın muhatabı olan insanlar, birilerinin ‘utandığını’ bilsin.
İnsan olmak için gerekli ‘asgari’ utanç duygusundan dahi yoksunsak eğer, cehennemin dibine kadar yolumuz olsun. Ne diyeyim…
(diken.com.tr’den alınmıştır.)