İsmail Hakkı Karakelle
Mülkiye 157. yaşından gün almaya başladı. Genel başkanımızın, Erdal kardeşimizin konuşmasının başında dediği gibi “156 yıl geçmiş, dile kolay”. Hele bir de Hacı Bekir lokumlarını, Hacı Şakir sabunlarını saymazsak 100 yaşını devirmiş kurum sayısının yok denecek kadar az olduğu -İlber Hoca’nın kulakları çınlasın- doğduğu evde ölebilenin parmakla sayıldığı bir ülkeyse söz konusu olan, 156 yıl daha bir kıymetli hale geliyor.
4 Aralık günü Fakültede, Büyük Amfi’de, Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı’nın, Dekanımızın, slaytlar eşliğinde Mülkiye tarihini özetleyen Murat Baskıcı Hoca’nın, 50’liklerin-onların tabiriyle 1961 girişlilerin- adına Metin Kazancı Hocamızın, nam-ı diğer Üstat Metin’in konuşmaları; Mülkiye büyük ödülünün hocaların hocalarının Hocasına, Ruşen Hoca’ya verilişi, Başkan’ın takdim konuşmasında ödül gerekçesini anlatırken Ruşen Hoca’nın yaptıklarını, eserlerini, salonun hayranlık dolu bakışları altında, dakikalarca saymakla bitirememesi, hepsi, hepsi birbirinden güzeldi.
Ancak törende gerçekleşen iki şey, kendilerinden ayrıca söz edilmeyi gerektiriyor. Birincisi, kendilerine 300 Spartalı, pardon Mülkiyeli/Cebecili diyen, aralarında hukuklu, basın yayınlı da olduğu anlaşılan öğrenci grubunun salona girişi ve müziğin sona ermesiyle kürsüye “devrim adına el koymasıydı”. “El Koyma” işin şakası tabii. Öğrencilerin temsilcisi, yoksa lideri mi demeliyim, kapının ağzında konuşmaya başlayınca, ev sahibesi Serpil Hoca “korsan” konuşmacıyı nezaketle kürsüye yönlendirdi. Bıyıkları ağzına dolan, siyah parkalı genç “Orta Doğu’da insan başıyla futbol oynayan barbarlığa karşı bir olalım, birlik olalım” dediğinde, en çok alkışı kimlerden aldı biliyor musunuz? Kürsüye göre sol tarafta oturan, mezuniyetlerinin 50. yılını kutlayan abilerimiz ve ablalarımızdan. Gençlerin
kusuru yok muydu? Olmaz mı, aramadığınızdan çok. En başta da kendilerinden sonraki konuşmaları dinlemeden salondan ayrılmaları geliyor. Ama ne yaparsın, adı üstünde gençlik, kanın deli aktığı yıllar, hata yapma özgürlüğünün tepe tepe kullanıldığı güzel günler… Ne diyelim, bu kadarcık kusur kadı kızında, pardon Mülkiye/Cebeci gençliğinde de olur!
İkinci önemli şey, Mülkiye sözlü tarih çalışmaları arşivinden hazırlanmış 15 dakikalık filmdi. Çok çok güzeldi. Hemen arkamdaki sırada oturan Vecdi Ağabeyin (Seviğ) sözüyle, “son yıllarda yapılan en güzel, en kalıcı iş”. Birlik yönetimine, başta 150 saate yakın çekimleri yapan Oktay Ağabey (Etiman) ve bu çekimleri tarayarak o güzel 15 dakikayı ortaya çıkaran Nurettin Öztatar kardeşimiz olmak üzere, emeği geçenlerin hepsine camia olarak şükran borçluyuz. Yazarken aklıma geldi, bu film Baloya da pek yakışırdı!
4 Aralık akşamı Mülkiyeliler Birliği’nde, Dekanlığın verdiği resepsiyona katılamadım. Arkadaşlardan dinledim, fotoğraflarını gördüm. Samimi, sıcak bir ortamda bir araya gelinmiş. Resepsiyon hangi gerekçeyle Birliğe alındı, doğrusu bilmiyorum, ama niçin güzel bir geleneğin başlangıcı olmasın. Yılda bir gün de Mülkiyeliler Birliği’ni Mülkiyeliler kapatsın! Ne mahsuru var, de mi efenim. Bunları yazarken, 4 Aralık akşamlarında, Fakültede, Sütunlu Salonda, plastik bardaklarda ucuz şaraplar içtiğimiz, gecenin sonunda Cevat Hoca’nın, bir diğer hocaların hocalarının Hocasının, “Mülkiye Hey” çektirdiği geçmiş 4 Aralık akşamlarını hatırladım ve şimdilerde o mekanı bu amaçla kullanamıyor oluşumuza hayıflandım ve tahmin edeceğiniz üzere, bu duruma sebep olanların, üzüm suyunu görünce kırmızı görmüş boğaya dönenlerin yedi sülalesini “hayırla!” yad ettim.
Baloya gelince, epeydir düşünüyordum, bu defa kesin kararımı verdim. Bizim 4 Aralık baloları, 50 yıllıkların ve 25 yıllıkların doyasıya eğlendiği, kurtlarını döktüğü, diğer Mülkiyelilerin de onları gıptayla izlediği gecelere dönüştü. Hemen söyleyeyim benden yana bu durumun hiç bir mahsuru yok. Özel teşebbüste üst düzey yöneticilik yapan mezunlarımızın kurumlarında dağıttığı davetiyelerle gelen Mülkiyeli olmayanların salonda önemli bir yekun tuttuğu eski balolarımızda belki Birliğe daha fazla gelir kalıyordu, bilmiyorum, ama bu kadar samimi atmosfer doğmuyordu. Geceye, 25’likler alınmasın, onlar da fena değildi, ama 50’liklerin coşkusu damgasını vurdu. Pistten inmediler, her havaya uydular, biz salondan ayrılırken, en genci 72 yaşında olan bu abilerimizin ve ablalarımızın oynamadıkları bir zeybek bir de çiftetelli kalmıştı! Abartmıyorum, o kadar coşkuyla oynayıp dans ettiler ki, Mülkiye Sanat Merkezi Başkanı İsmail Hocanın(Yolcu) aylarca çalışıp emek verdiği Mülkiye Marşı’nın yeni formunun, Mehmet Özer’in, nam-ı diğer militan Memedin, hazırladığı fotoğraflar eşliğinde izlenmesi araya gitti. “Araya gitme” deyimini, bilenler bilmeyenlere anlatsın lütfen. Ne gam, Mülkiyeliye toplantı mı yok, gece mi yok! Bu bölümü bitirmeden söylemeliyim. 50’likler, hepimize, her döneme örnek olacak bir iş daha yaptılar. Mülkiye Burs Fonuna aktarılmak üzere aralarından topladıkları hatırı sayılır bir parayı içeren çeki Başkanımıza, Erdal kardeşimize takdim ettiler. Önümüzdeki yılların 25’lik ve 50’liklerine duyurulur, pamuk eller cebe!
Güzel bir geceydi. Gelemeyenler yalnızca keyifli bir geceyi değil, aynı zamanda Birlik yönetiminin ve çalışanlarının amatörce, içten ev sahipliğine tanık olmayı da kaçırdılar. Gecede olamayanlar, kravatlı Sabri’yi, kol düğmeli Selahattin’i, başöğretmen topuzuyla aksaklıklara anında müdahale eden Başak’ı, dansın öncüsü, yönetimin ağır abisi Mehmet’i(Değerliyurt), şıklığı ve zarafetiyle Betül’ü, 25’liklerin arasına çaktırmadan karışıp 26! Yıl belgesini alan Eskişehirsporlu Rıdvan’ı, işini yapmış olmanın huzuruyla yüzünün güldüğünü görebildiğimiz Erdal’ı (Şahinbaş) ve tabii her şeye hakim, tam bir düğün sahibi mutluluğunda, ama telaşsız, etrafına güven veren, orkestranın şefini, Erdal’ı(Eren) göremediler. Dikkatli gözler, Birlik çalışanlarının huzurlu yorgunluğun tadını çıkardıklarını, Birsen Hanımın 38 derece ateşle 25 yıllıkların sertifikalarını doldurduğunu, Etkin’in liderliğinde Mülkiyeli öğrencilerin gece boyunca koşuşturmaktan yemek yemeyi unuttuklarını takdirle izledi, gururlandı.
Daha ne diyeyim bilmiyorum ki, kutluyorum, nice güzel yıllara diyorum…