Siyasal Bilgiler Fakültesi-Mülkiye’nin 159. Kuruluş yıldönümü nedeniyle fakültenin düzenlediği törenin kayıtları, fakültenin resmi twitter, facebook ve youtube kanallarına yüklenmeye başlandı. Törende, öğrenciler adına konuşan Tuğçe Doğru ile Dekan Orhan Çelik’in konuşmalarının kaydı sosyal medya hesaplarına yüklenirken, 50. Yıl mezunları adına Sudi Kocaimamoğlu ile Rektör yardımcısı Sibel Özkan’ın konuşmaları yüklenmedi.
4 Aralık 2018 Salı günü Profesör Aziz Köklü Salonunda yapılan törene Rektör Erkan İbiş’in katılacağı açıklanmış, bu nedenle Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı’nın konuşması , onlarca yıldır devam eden geleneğe rağmen, programdan çıkarılmıştı.
Törenle ilgili videolar bugün SBF-Mülkiye’nin sosyal medya hesaplarından paylaşılmaya başlandı ancak sadece öğrenci temsilcisi ve dekanı konuşmaları yüklendi. Törende 50. Yıl mezunları adına eleştirel bir konuşma yapan Sudi Kocaimamoğlu ile Rektör Yardımcısı Sibel Özkan’ın konuşmaları yüklenmedi.
İki konuşmanın yüklenmemesinin teknik bir sorundan mı kaynaklandığı, Kocaimamoğlu’nun konuşmasının içeriği nedeniyle mi olduğu bilinmiyor!
Sudi Kocaimamoğlu’nun konuşmasının tam metni şöyleydi:
“Sayın Rektörler, A.Ü. Rektör vekili
Sayın Dekan,
Sevgili Hocalarımız
Çok değerli Mülkiyeliler, Öğrenciler ve misafirler
Bu yıl Fakülteden mezuniyetin 50. Yılını tamamlayan Mülkiye 68 Mezunları adına hepinizi sevgi ve saygı ile selamlarım. Mülkiyenin kuruluşunun 159. yılı kutlu olsun.
2-3 Kasım 2018 tarihlerinde mezuniyetimizin 50. Yılını kutladık. Okuldan 246 kişi mezun olmuşuz. Bugün bu 246 kişinin 66’sı üzülerek söylüyorum hayatta değil. Birkaç arkadaşımız da idealleri için hayatlarını verdiler. Tekrar aramızdan ayrılmış arkadaşlarımızı sevgi ile anıyorum. Bizden onlara selam olsun.
Koskoca bir 50 yıl geçti. Bu 50 yıl zarfında acı ve tatlı birçok şey gördük. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; 27 Mayıs anayasasının getirdiği özgürlükçü bir ortamda yetiştik. Çünkü o anayasayı bu okulun hocaları ile A.Ü. Hukuk Fakültesi hocaları yapmıştı. Bizi yetiştiren, hayata hazırlayan, büyük emek harcayan, bugün birçoğu hayatta olmayan hocalarımıza minnet ve sevgilerimizi sunuyorum. Ebedi yerlerinde huzur içerisinde yatsınlar. Hayatta olan hocalarımıza da sağlık diliyorum.
Anadolu’nun her bir tarafından gelen kimi köy kökenli, kasabalı, kimisi kentli, bazıları devlet okullu, diğer bir kısmı kolejli bir arada eğitim gördük. Bir çoğumuz kızlı erkekli arkada bulunan Hilton adını verdiğimiz yurtta kalıyorduk. Aynı potada yoğrulduk. Sadece derslerde değil, yurttaki odalar ve kantinde bizlerin kültürel yuvamız oldu. Hocalarımız bize okuma sevgisi aşıladılar. Hiç unutmam bir gün derste Mümtaz Soysal hocamız, “Her yıl ortalama 10 ders görüyorsunuz. Toplamda 4 yılda 40 ders eder. Siz bu 40 dersle, 40 kitapla Üniversite mezunu olacağınızı mı sanıyorsunuz? Belki Üniversiteyi bitirip diploma alabilirsiniz ama gerçek üniversiteli olmak için en az bunun 10 katını okumanız gerekir” demişti. Sevgili hocamızın rahatsız olduğunu biliyorum. Kendisine şifa diliyorum. Operaya, baleye ve tiyatroya gitmeyi ilk defa bu okulda öğrendik. Her fırsatta birbirimizi teşvik ederdik. İnek bayramları, futbol turnuvaları, konferans ve söyleşiler ile çok keyifli bir öğrencilik geçirdik. Ülke sorunları konusunda çok duyarlı idik. Kıbrıs mitingleri, “Nato’ya Hayır” yürüyüşleri, Özel Okullar Protesto Yürüyüşleri, Montaj Sanayine Karşı yürüyüşler, hepsinde vardık. Amerikan temsilcisi Syrus Vance’ın Kıbrıs konusunda Türkiye’ye baskı yapmak üzere geldiğinde 68 gençliği uçağını Esenboğa’ya indirmedi. Etimesgut Askeri Havaalanına inmek zorunda kaldı. İdealist bir nesildik.
Mülkiye’den insan sevgisi ve yurt sevgisi ile mezun olduk. Hocalarımız bize, ülkenin çağdaş ülkeler seviyesine ulaşması için, hukuk ve adalet ile eğitime çok önem verilmesi ve Cumhuriyetin kuruluş değerleri ile Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği yolda yürünmesi gerektiğini öğretmişlerdi. Büyük bir çoğunluğumuz kamuda görev yaptı. Aramızdan 5 Bakan, bir Başbakan yardımcısı, bir TBMM Başkan yardımcı, 6 vali, 13 Büyükelçi, 1 TRT Genel Müdürü, Bir hazine Müsteşarı ve İMKB Başkanı,1 Çevre Müsteşarı, 2 Rektör, 12 Akademisyen, çok sayıda Genel Müdür, Genel Müdür yardımcısı ve üst düzey yöneticisi çıktı. Arkadaşlarımızın bir kısmı özel sektörde görev aldı ve üst düzeylere geldiler. Özel sektörde kendi işlerini kuranların da büyük çoğunluğu çok başarılı oldu. Şu anda mezunlarımız tamamına yakını emekli oldu. Ama hala faal olarak çalışan birçok arkadaşımız var.
Bize okulda hocalarımız hukuk devletini anlatırlarken; “Çağdaş demokratik devletlerde hukuka uygunluk esastır. Bu devletlere hukuk devleti denir.” diye öğretmişlerdi. Yargı, yasama ve yürütme erkleri ayrı olmalıydı. Yürütmenin tüm kararları yargı denetimine tabi olmalıydı. İnsan haklarına saygı gösterilmeliydi.
Yargımızın aksayan tarafları bizim okuduğumuz yıllarda vardı. Ancak savcılık iddianamesi hatalı olsa, ilk mahkemede yargıç tarafından, orada bir hata varsa Yargıtay tarafından düzeltilirdi.
Aradan 50 yıl geçti. Bu zaman zarfında darbeler, ve müdaheleler gördük. Son olarak ta hep birlikte gördüğümüz 15 Temmuz Fetocu darbe kalkışmasıdır.
50 yıl sonraya, günümüze geldiğimizde;
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan;” Türkiye, İleri demokrasi ile yönetiliyor” diyor. Yine Sayın Cumhurbaşkanımız bir hafta önceki bir konuşmasında; “2002’nin Türkiye’si ile 2018’in Türkiye’sini karşılaştırdıklarında yasaklardan ziyade özgürlüklerin konuşulduğu, teröre ve şiddete bulaşmadığı sürece her türlü fikrin serbestçe dillendirildiği bir iklimde, böyle bir ülkede yaşadıklarını “söylüyor. İnanmak istiyoruz da kafamıza takılan bazı soruları sormadan edemiyoruz.
Yetkililere sesleniyorum.
-12 Eylül darbesinden sonra 1402’lik olarak adlandırılan öğretim görevlileri tasfiye edilmişti. İleri demokrasimizde yargı kararları olmadan KHK’larla ihraç edilen akademisyen sayısı 6081. Üniversitemizden ihraç edilen akademisyen sayısı 132. Bunun 40 tanesi Mülkiyeden(bu fakülteden) Bir adet akademisyen İletişim Fakültesinden. Bir kısmını Fetocu diye ihraç ettiniz de, Feto ile uzaktan yakından alakası olmayan insanları niye torbaya doldurup attınız. Barış bildirisi imzaladı, muhalif diye akademisyen ihraç etmek her halde ileri demokrasinin bir sonucu olsa gerek.
-50 yıl önce Üniversite Rektörleri seçimle göreve gelirlerdi. O zamanlar bu kadar ileri demokrasi yoktu. Şimdinin ileri demokrasisinde, Rektörleri artık Cumhurbaşkanı seçiyor. Hepsi devlet memuru. Yukarısı ne derse onu yapacaklar. Siz bakmayın Üniversitelerimizin ilk 500’e giremediğini. Yakın bir zamanda çağ atlayacaklar. Eğitimin ne hale geldiğini görmeniz için TV’lere çıkan, Rektör, Dekan, Profesörlere bakmanız yeterli olacaktır.
-Adamlar Marsa gidiyor; yakın bir zamanda koloni kurulacak. “Bizde bir Üniversitenin havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanı Profesör “Ben kadınlara oy vermem” diyor. Zaman zaman Arap kıyafetleri ile poz veren bir başka Üniversitenin Rektörü; “Sarık giymek bize daha uygun” diyor.
-Cüppeli Ahmetler, “Bu ülkeyi keşke Yunanlı işgal etseydi” diyen Fesli Kadirler, yöneticiler tarafından sırtları sıvazlanırken, İnek bayramlarımızın mizahi imamı genç kardeşimiz mahkemelerde yargılanıyor.
-Bu Fakültenin yargısız ihraç edilmiş bir öğretim üyesi (11.000 mezunun üye olduğu Mülkiyeliler Birliğinin Başkanı) bu kampüsten içeri Rektörlükçe sokulmuyor. Sayın Rektör’ün de buraya gelmesini bekliyordum. Ancak yerine vekili gelmiş. Ümit ediyorum ki, en kısa sürede bu yasakları kaldırırlar. Sevgili hocalarımız bize bu fakültede, demokrasiyi, özgürlükleri ve insan haklarını öğrettiler, yasakları öğretmediler.
– İleri Demokrasimizde! yasaklar yalnızca insanlara gelmiyor. Kızılay Yüksel caddesinde bulunan “İnsan Hakları Heykeli” de sekiz ay barikatlarla çevrilerek bundan nasibini alıyor ve böylece dünyada tutuklu ilk heykel ünvanını kazanıyor.
-Şu anda 100’den fazla gazeteci hapis yatıyor. Milli Savunma Bakanımız Akar ise; “Türkiye’de kimse gazetecilik faaliyetlerinden dolayı cezaevinde değildir” diyor. Demek ki, bizim gazeteci bildiğimiz kişilerin hemen hemen hepsi son yıllarda terörist olmuşlar”
Basın tröstleşmiş, tek taraflı yayın organı haline gelmiştir. Toplumu korku kaplamış, bilim insanları görüşlerini açıklayamaz olmuşlardır.
Hapishaneler ağzına kadar dolu. Acaba 200 binden fazla tutuklu ve hükümlünün olduğu ülkede ileri demokrasiden bahsedilebilir mi?
2011 yılından yapılan Anayasa değişikliği ile oluşan Fetocu yargı kumpaslarını birlikte gördük. Adaletimize sokulan gizli tanık rezaleti ile ne kadar hırsız, uğursuz, sahtekar, tacizci varsa gizli tanık yapıldı. Hatta teröristi, Genel Kurmay başkanına gizli tanık olarak kullandılar. Polis raporları, savcı önünde iddianame oldu. Mahkeme iddianameyi karara dönüştürdü, Yargıtay onadı. İnsanlara çok acılar çektirdiler. Bu kumpası kuranların bir kısmı şimdi içeride hesap veriyor, diğer bir kısmı da yurt dışına kaçtı. Zalimler yaptıkların zulümlerin içerisinde er veya geç boğuluyorlar. Fetocular ortadan silindi ama Yargıda yine fazla bir değişiklik yok. Ayrıca Feto’nun siyasi ayağı da hala bulunamadı Yine gizli tanık rezaleti devam ediyor. Önce hedefteki insan içeri alınıyor. Sonra bir iki yıl iddianame hazırlanmadan içeride yatırılıyor. Unutulmaması gereken bir şey var;” Bir gün adalet, dün olduğu gibi bugün uygulayanlara da lazım olacaktır”
Yüksek hakimler kurulunun, Anayasa mahkemesi üyelerinin büyük çoğunluğunu atayan Sayın Cumhurbaşkanı, Sarayında kura çeken hakim ve savcılara hitaben “bizde yargı bağımsızdır”. diyor. Diyor da Papaz Brunson’un, Alman gazeteci Deniz Yücel’in mahkeme gününe daha uzun bir süre varken beklemeden bir gecede tahliye edilmelerine kimsenin aklı ermiyor. Bu nasıl bağımsız yargı diye sormadan edemiyor.
– Son yıllarda Cumhuriyetin kuruluş felsefesine karşı duruşlar, Kurtarıcı liderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve yakın çalışma arkadaşlarına karşı yapılan çeşitli hakaretler ve sistemli tacizler tarafımızdan büyük üzüntü ile karşılanmaktadır. Şiddetle kınıyoruz.
Atatürk, elbette ilah değildir. Hepimiz gibi bir insandır. Ama çağın ilerisinde olan bir insandır. Bakın ne diyor Atatürk; ” Ölülerden dilek dilemek medeni bir toplum için utançtır. Bugün bilimin, tekniğin, bütün kapsamı ile ışıklar saçan medeniyetin karşısında filan ya da falan şeyhin yol göstermesi ile maddi ve manevi mutluluğu arayacak denli ilkel insanların Türkiye’nin medeni toplumunda varlığını asla kabul etmiyorum.
“Efendiler, Ey Millet!
Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat, medeniyet tarikatıdır. Medeniyetin emir ve isteğini yapmak, insan olmak için yeterlidir.” Başka söze gerek var mı?
Bu okulun 1935 yılında Ankara’ya nakli sırasında kararın altında başbakan olarak Sayın İsmet İnönü’nün imzası vardı. Mülkiyeye çok değer verirdi. Her 4 Aralık’ta sık sık okulumuza gelirdi. O nedenle bu salona bir resmi asılmıştı. Salon onarımda iken resmi çıkarılmış, daha sonra gazeteler yazınca Atatürk’ün resminin asıldığını gördük. Atatürk’ün resminin olması Fakültemiz için büyük onurdur. Yalnız yine de İnönü’nün resminin Atatürk’ün yanında yer alması gerekmez mi?
Sevgili Akademisyen arkadaşlarımız,
Sizler hangi koşulda olursa olsun konuşmalısınız. Sizlerin konuşmadığı yerde Cüppeli Ahmetler, Fesli Kadirler konuşur.
Bakın Alman Papaz Martin Niemöller ne diyor; “Naziler önce komünistleri götürürken sesimi çıkarmadım, evet, ben bir komünist değildim. Sosyal demokratları hapsettiklerinde sesimi çıkarmadım, evet, bir sosyal demokrat değildim. Sendikacıları almaya geldiklerinde sustum, evet, ben bir sendikacı değildim. Benim için geldiklerinde ise, buna karşı çıkabilecek kimse kalmamıştı…”
50 yıl önce mezun olduğumuz yıllara dönüp bakıyorum. Bilgisayarlarımız, cep telefonlarımız, arabalarımız yoktu ama, inanın o günlerin, özgürlükler ve demokrasi açısından günümüzden yüz yıl daha ilerisinde olduğunu görüyorum.
Okuldan mezun olurken Türkiye’yi, hatta dünyayı değiştireceğimizi düşünüyorduk. Yapamadık. Üzgünüz gençler. Size iyi bir dünya bırakamadık. Biliyorum. Bir çoğunuz gelecek konusunda karamsarsınız. Ülkenin geleceğini düşünüyorsunuz. Kendi geleceğinizi düşünüyorsunuz. Üniversite mezunları arasında %20 ye varan işsizlik oranlarını düşündüğünüzde kaygı duyuyorsunuz. Kamuya alımlarda liyakat sisteminin olmadığını görüyorsunuz. Bir çoklarınız yurt dışına gitmenin yollarını arıyor.
Sevgili Gençler,
Gelecek konusunda asla karamsar değilim. Sizlerde olmayın. Er veya geç karanlığın sonunda ışık gözükecektir. Bu ülke, cüppelilere, feslilere bırakılamayacak kadar güzel bir ülkedir.
Atatürk’ün gençliğe hitabında; ““Cumhuriyeti biz kurduk, onu yaşatacak ve koruyacak olan sizlersiniz” sözleri ile sizlere emanet etmiştir. Atatürkün ışığı sizlere yol gösterecektir.
Hepinize sevgi ve saygılarımı sunarım.
Son olarak hepinize bir mesaj iletmek istiyorum. Mezunların kurduğu Mülkiyeliler Birliğinin Başkanı Dinçer Demirkent kardeşimiz, kendisi yasaklı olduğu için kampüse giremiyor. Bu mesajı benim iletmemi istedi. Bu akşam saat 18.00 de Mülkiyeliler Birliğinde 4 Aralık resepsiyonu var. Kendisini yasaklayanlar dahil herkesi davet ediyor. Teşekkürler.”