1-Dünyada ve Ortadoğu’da konjonktürün değişmeye başlaması sonucu yerel siyasal İslamcılar da gerilemeye başladı ve seçimlerde iktidara, artık Türkiye’de değneksiz gezemeyecekleri gösterildi.
2-Bu seçimlerde iktidarın ve muhalefetin oy havzaları daha da netleşti. İktidar; eğitim düzeyi, üretim düzeyi düşük, dini örgütlenmelerin güçlü olduğu yerlerde gücünü sürdürürken; muhalefet ise esas olarak; eğitim düzeyinin yükseldiği, üretimin olduğu ve dini taassubun etkisinin az olduğu yerlerde oyunu yükseltti.
3-1920’lerde İtalya’da üyesi olduğu Komünist Partide, gelmekte olan Mussolini faşizmine karşı önerdiği geniş cephe anlayışı desteklenmeyen Gramsci’ye bu seçimde Türkiye’den bir selam gönderildi.
4-Faşizme karşı kazanamayacaksan kaybettir taktiğiyle genel olarak demokrat güçlerin bir soluk alıp güçlerini tahkim etme imkânı doğdu.
5-Fatsa’yı yad ederek, başarılı olan Ovacık deneyiminin geliştirilip Dersim’de tekrarlanması şansı doğdu.
6-Doğu Karadeniz’de 12 Eylül’de ve öncesinde katledilen devrimcilerin hiç de boşuna ölmedikleri, saçılan tohumların geç de olsa yeşerdiği görüldü.
7-Beğenilse de beğenilmese de ne yapılacaksa bu halkla yapılacağı görüldü. Eski Yugoslavya’dan, Sovyetler’den ve Küba’dan komünist dolu gemiler kaldırılamayacağına, devrim için halk ithal edilemeyeceğine göre, malzeme bu; göster maharetini al sonucunu, denildi devrimcilere.
8-Ummadık taş baş yardı. Kampanyasının başlangıcında kimselerin bilmediği Ekrem İmamoğlu 110 günlük kampanyanın sonunda İnce’nin, Sarıgül’ün yapamadığını yaptı. Nedenlerini saptayıp dersler çıkarmalıyız.
Demek ki klasik laik söylemle veya halkın bir kesimini makarnacı diye aşağılayarak olmuyormuş.
9-Ekrem İmamoğlu ile sadece, onu destekleyenler, faşizme kazandırmamak için ona oy verenler değil; burjuvazi de, devletin asıl sahipleri de derin bir nefes aldı. Kendi içinde çatışan, birbirine düşman hale getirilen toplumu rehabilite edebilecek, tekrar vatandaşlık temelinde bir araya getirebilecek bir lider adayının bu belirsizlik içinde çıkması, burjuvaziyi zamanla cast’ı yeniden gözden geçirelim noktasına getirebilir.
10-Çoktan bir araya gelip 7.yüzyıl Vahabilerinin uzantılarının siyasi ömürlerini kısaltması gerekenler, faşizm tehlikesi sayesinde de olsa aklıselime kavuşup en azından faşizme kazandırmadılar.
11-Başta Dersim’de olmak üzere, Artvin ve ilçelerinde ve Fındıklı’da halk için halk belediyeciliğinin güzel örneklerinin yaratılması için, bundan sonra da oralarda yaşamasalar da maddi-manevi desteğini demokratlar göstermeye devam etmeli. Oralarda yaratılacak olumlu örnekler binlerce seçim vaadinden ve kuru slogandan daha çok işe yarayacaktır. Çünkü Mahir’in dediği gibi; halkımız gördüğüne inanır.
12-İktidar özellikle İstanbul ve Ankara’da sandıklara itiraz sonucu kaybettiği İstanbul’u ve Ankara’yı geri alma operasyonuna tevessül ederse; tüm muhalefet anında en sert tepkiyi göstermeli, iktidarın haksız operasyonunun gerçekleşmesi halinde CHP-İYİ PARTİ ve HDP hemen Meclisten vekillerini çekmeli.
İstanbul ve Ankara’dan sonra iktidar için sıra HDP’li belediyelere gelecek ve kayyımlarını yine sahaya sürebilecektir.
Bu sürpriz olmayacak elbette. Fakat sürprizi bu kez CHP başta olmak üzere tüm demokratlar yaparak, gasp edilecek HDP’li belediyelerin yanında tavır alarak, eylemleriyle bu gaspların karşısında durmak zorundadır. Mezbahada elektriklerin kesilmesine sevinecek kadar kimse saf olmamalıdır.
13-Eynesil bu seçimlerde daha da güzelleşti. Eynesil’li kadınlara borçluyuz bu güzelliğin çoğunu. Çocuk istismarcılarına, tecavüzcülerine ve koruyanlarına gereken cevabı halkın vermesi için seçimleri beklememeliyiz; halkta bu damarı bulup ortaya çıkarmalı; her istismar, tecavüz yeri Eynesil olmalı.
14-Muhalefetin kazandığı belediyelerde; kamunun, devletin, halkın varlıklarının nasıl talan edildiği, kimlere, nerelere peşkeş çekildiği listelerle açıklanmalı; devlet de halk da kepazeliğin, hırsızlığın boyutlarını görmeli ve sorumluları hakkında hukuki süreç derhal başlatılmalı. Hiçbir suiistimalin üzerine sünger çekilmemeli.
15-Genel seçimlere yasal süre olarak 4.5 yıl olduğunu düşünerek; belediyeler, halkın sığınağı, mevzisi olarak görülmeli. Belediyeler, iktidarın siyasi baskılarına, sebep olduğu ekonomik krizin etkilerine karşı halkı, özellikle temel ihtiyaçlar açısından rahat nefes aldıracak uygulamaları hayata geçirmeli. Bu durum iktidarın eğitim kanalıyla toplumu nasıl dönüştürmeye çalıştığı düşünülerek; eğitim ve kültür alanlarında da yapılmalı. Artık klasik belediyecilikle toplumun ihtiyaçlarına yeterli karşılık verilmeyeceği görülmeli.