Mülkiyeliler Birliği’nin düzenlediği Çarşamba Söyleşilerinde “Yeni Medya” tartışıldı. Söyleşinin konukları Gazete Duvar Genel Yayın Yönetmeni Ali Duran Topuz ve gazeteci Ünsal Ünlü’ydü.
Dün gerçekleşen söyleşide, Gazete Duvar Genel Yayın Yönetmeni Ali Duran Topuz ve Gazeteci Ünsal Ünlü geçmişten günümüze medyada yaşanan dönüşümü örneklerle anlattılar.
Gazete Duvar’ın haberine göre, Periscope’tan her sabah saat 09.00’da “Patron kızar mı demeden” adıyla yaptığı canlı yayınla haberciliğe devam eden gazeteci Ünsal Ünlü, tek kişilik yayınının serüvenini anlattı.
Uzun yıllar ana akım medyada çalıştıktan sonra birçok meslektaşı gibi mesleğini farklı mecralarda sürdüren Ali Duran Topuz ise “alternatif medya”nın yeni “ana akım” olduğunu söyledi.
Topuz medyanın dönüşümünü şu sözlerle anlattı: “Yeni medya, medyumun dönüşmesi demek. Bu aynı zamanda insan ilişkilerinin, insanın, siyasal ilişkilerin de dönüşmesi demek. Eski medya sermaye ve siyaset ile çok tanımlı, çok belirgin bir bağ içerisindeydi. Ana akımın da alternatifin de yerini, yurdunu, özelliklerini ve sınırını rahatlıkla ölçebilirdik. Şimdi bunların hiçbirini ölçemeyeceğimiz sayısız imkan ama sayısız sorunun bir arada olduğu bir alan görüyoruz. Buna bir de ülkemizdeki siyasal durumu eklediğimiz zaman bir yanıyla çok karamsar öte yanıyla da tek kişinin çabasının çok etkili olabileceği imkanların ve sorunların olduğu alanı tanımlıyoruz.”
Türkiye’de medyanın “alnının dik gezebildiği” dönemin Ulusal Kurtuluş Mücadelesi yılları olduğunu savunan Ünsal Ünlü, şunları söyledi:
“Bizde 80 darbesi yapıldıktan sonra medya yeniden bilindiği kadarıyla kurgulanıyor. O dönemde Türkiye’de bu işin bayrağını namusuyla taşımaya çalışan pek çok insan var. Faşist bir darbenin içinden çıkılmasına, bir gecede yüz binlerce insan gözaltına alınmış, işkencelerde kaybedilmesine karşın yazı yazıyorlar. Bu kadar sert bir dönem yaşanıyor ama karşıtı çıkıyor. 2000’i geçtikten sonra böyle bir şey yok. Bitiyor. Herkes bir yerden sonra, ‘Aman hocam bana dokunmuyorlarsa ben bulaşmam bu işe’ demeye başlıyor ve bunu en çok medya alanında görüyoruz. Patronlar öyle ya da böyle devletle çalışmaya başladığı anda medyanın özgür olma şansı yok.”
Ünlü, şöyle devam etti: “Yıldırım Demirören’in babası Erdoğan Demirören’in Erdoğan’la konuştuğu iddiasıyla yayınlanan telefon tapesindeki, ‘Seni üzdük mü patron!’ hikayesi benim önümü açtı. Yapılması gerekenin tam da patronu üzmek olduğunu anladım. Gazetecilik böyle bir şey. Gazetecinin patronu üzülür. Siz bir haber yaparsınız gazetecinin patronun canı sıkılır ama bir yandan da adam namusuyla iş tutar hem de para kazanır. İnsanlar da bu ülkede demokrasinin gelişmesi için katkısı var derler. Bizde 2002’den sonra kademeli olarak bu değişti. Gazetecilerin patronu da artık kimseyi üzmemek üzere çalışmaya başladı. Artık haber falan yapılmıyor.”
Bilginin oluşumu üzerine konuşan Topuz, 1990’lı yıllardaki medya-sermaye ilişkisinin dönüşümüne dair gözlemini aktardı. 12 Eylül’e kadar gazetecilerin kurduğu gazetelerin, dergilerin çok etkili olduğunu belirten Topuz sözlerine şöyle devam etti: “Gazetecilik yaparak oluşan bir sermaye vardı. Çalışanlar açısından da durum herhangi bir merkezi güce bağlı değildi. 12 Eylül nasıl ki 24 Ocak kararların uygulanması, neo-liberal politikaların yerleşmesi için yapılan ağır darbe idiyse medya da o kurgu içerisinde belirlenmişti. Büyük sermaye 80’lerin ikinci yarısından itibaren buraya adım attı. 90’larda bu yapı tamamen oturdu. Haberin olayla bağını ve haberi aktarmak için gazetecinin uymaya mecbur olduğu protokollerin darmadağın edildiği bir dönem oldu. Şimdiki iktidar bu mekanizmanın kendisi ve kendi politik heyeti üzerine yapılan yayınlardan o kadar muzdaripti ki, 1997’den 2000’e kadar bir tür ana ana akımdan farklı, demokratik deneyler şeklinde yayıncılık yapmayı denediler. Bu iktidarın daha sonra kullandığı şey büyük sermayeye bağlı tarzı partileştirmek, kendi denetimi altına almak oldu.”
(Fotoğraflar: Mehmet Özer)