İktisat Politikaları Değişebilir mi?
Şimdi Türkiye iktisat tarihinin bu noktasındayız. Daha derin bir ekonomik krize mi sürükleniyoruz ya da yeni bir program ile restorasyon’a mı gideceğiz.Yeni değil, Türkiye dış denge krizlerine bağlı 1950’den bu yana benzer beş (1958, 1970, 1980, 1994, 1999-2000/2001) finansal-ekonomik kriz yaşadı. Son yaşanmakta olduğumuz kriz de öncekilerden farklı değil. Krizin kaynağı; ekonominin dış dengesindeki büyüyen açıklar -dış borçlanmanın önce hızlanması sonra tıkanması. Ekonomik büyümenin düşmesi ve resesyon. İlk bakışta krizler arasında farklılık olmadığını söylüyoruz. Ancak büyük ve temel farklılık var.1980 öncesi krizleri, “ kapalı olduğu söylenen” ekonomik yapıda yaşanmıştı ve krizleri büyük ölçüde nedeni bu kapalı ekonomik yapı idi. Ancak şimdi görüyoruz ki 1980 sonrasının piyasa ekonomisi, açık ekonomisinde de benzer krizler yaşanmaktadır. 1980’in kendisini ayrı tutarsak, 1994, 1999-2000/2001 krizlerinin temel nedeni ekonominin dış dengesindeki açıklardı. Şimdi 2014-2015 döneminde yaşamakta olduğumuz krizin ana kaynağı gene dış açıklardır. Açıkların finansmanı için Türkiye’nin uluslararası alanda kaynak bulma gücü, ya da sürekli akan bir sıcak para bolluğu tamamen kurumuştur. Krizin ana kaynağı dış kaynak yetersizliğine bağılı yüksek borçluluktur. Uluslararası piyasalar Türkiye ye yönelik bütün dış finansman kaynaklarını neredeyse sonuna kadar kapatmıştır. Türkiye şimdi 2016 yılı başından bu yana rezervlerini yemektedir.
1980 (24 Ocak-12 Eylül) rejiminden önceki dönemde, Türkiye kapalı bir ekonomi, iç taleple büyümeye-ithal ikamesine bağlı bir ekonomi olarak kabul edilirdi. 1980 Rejimi, 1970’li yılların sonunda Dünya ekonomisinde kapitalist sistemin başlattığı ve hızla alanını genişlettiği neo-liberal saldırının ilk hegemonyasına aldığı ülkelerden birisi oldu. Bu bütünüyle dışa açık bir ekonomi yaratılmasını hedefleyen neo-liberal saldırıya karşı, 1978-1979 yıllarında zamanın CHP iktidarı karşı koymaya, bağımsız iktisat politikaları ile ekonomik kalkınmasını gerçekleştirme yolunda ilerlemeye devam etme kararlılığını göstermeye çalıştı. Yalnız kaldı ve zaten çok kritik bir dengede olan iktidardaki siyasi gücünü kaybetti. CHP iktidardan ayrılır ayrılmaz 24 Ocak 1980 rejimi, IMF-Dünya bankası desteğinde ve yakın denetiminde yürürlüğe girdi.
Değişen iktidarlara karşı 1980 yılından buyana son 35 yıldır içinde yaşadığımız ekonomik sistem 24 Ocak-12 Eylül rejiminin 1980’de oluşturmuş olduğu bu sistemdir. Liberallerin ve muhafazakarların doğal olarak böyle bir sisteme itirazları, karşı koymaları olamazdı. Ancak, söylemlerine bakarak siyasal İslamcı, cemaatçi ve sosyal demokrat cephe temsilcilerinin karşı koyması direnmesi beklenirdi doğal olarak.
İçinde yaşadığımız son 35 yılın (1980-2015) ekonomik sisteminin, kesintisiz ve itirazsız, hiçbir değişikliğe uğramadan, tersine neo-liberal hedefler doğrultusunda geliştirilmeye devam edilerek sürdüğünü söylüyoruz.
1980 sonrasında 10. dönem genel seçimleri yaşadık. Hiç bir alternatif üretilmeden neo-liberal yapıların daha yoğun olarak içselleştirildiği ve aktif ekonomi politikaları haline getirildiği, “Farklı İktidarlar-Tek Siyaset döneminin” hiç sapma olmadan bu dönemde de “Tek Siyaset” olarak devam edeceğini anlıyoruz. Son seçim bildirgelerinde açıklanan ekonomi politikasında, başka bir alternatif ekonomi tercihs içermedi.
Ayağa Kalkma Günleri
Alternatifin olduğuna inanıyoruz. Bir dönemde Türkiye’nin alternatif yarattığını biliyoruz. Bir dönem, yarattığı alternatifin yolunu açmak için direndiğini de biliyoruz (1978-1979).
35 yıl önce Türkiye’yi sanayileşme politikalarında kopartıp ticaret seçeneğine yönelten anlayış, bu gün Türkiye’nin neden sanayileşmeden hızla uzaklaştığını hala anlamamaktadır.
24 Ocak-12 Eylül rejimi ile neo-liberal ekonomi ile ilk kez karşılaşan Türkiye, 35 yıldır bu ekonomik sistem tercihini ısrarla sürdürmektedir. 35 yıldır sistemin dışına çıkan ya da çıkmak isteyen siyasi bir irade ortaya konmamıştır. Bu 35 yıllık sürede, 10 genel seçim yapılmıştır. Kurulan hükümet sayısı 16 olmuştur. Bu kurulan hükümetler, sağ-muhafazakar, İslamcı, milliyetçi ve sosyal demokrat hükümetlerdir. (sol hükümet hiç olmamıştır).
24 Ocak -12 Eylül neo-liberal modeli, Türkiye’nin içinde yaşadığımız dönem dahil, son 35 yıllık ekonomik ve toplumsal yaşamını belirledi. Türkiye’deki hiçbir siyasi güç ve hareket bunun önüne geçmedi-geçemedi. Türkiye bağımsız karar alma gücünü yitirdi. 35 yıldır süren alternatifsizlik alternatif olmamasından kaynaklanmıyor. Alternatifin olduğuna inanıyoruz. Bir dönemde Cumhuriyetin başlangıcında en yoksun olduğumuz dönemde, Türkiye’nin alternatif yarattığını biliyoruz. Bir dönemde de yarattığı alternatifin yolunu açmak için direndiğini de biliyoruz ve unutmuyoruz.
Siyasetin, içeride ve dışarıda, ekonominin içeride ve dışarıda hiçbir gücünün kalmadığı noktadayız. Türkiye bu tükenmişliği aşacak, neo-liberal sürüklenişten kendi özgür iradesi ile çıkacak, 35 yıl önceki hatayı bir kez daha yapmayacaktır. Ayağa kalkma günlerindeyiz.
Neo-liberal iktisat politikası araçlarının dışında elimizde güçlü araçlar var. Tümüyle yurt-içi kaynakları öne çıkartan, Vergi Reformu, Toprak Reformu, Adaleti Gözeten Gelir Dağılımı. Hane halkını cari tüketime dönük bireysel borçlanmaya sürükleyen borçlanmaya müdahale.
Yeni bir yol var. Bundan sonra artık bu “açılımı” gündeme getiriyoruz.