Mülkiye’nin geleneksel olarak 4 Aralık’ta kutlanan kuruluş yıldönümünde yapılan konuşmalar okulun gelişmesi hakkında bilgiler içerdiği gibi, Türkiye’nin ve yükseköğrenimin geçirdiği aşamalarını da izlerini taşıyor.
Kutlama geleneğinin bilinen başlangıcı 1908 yılına uzanıyor. Okulun 1915 – 1918 arasında kapalı kalması bu kutlamaların kesintiye uğramasına yol açıyor, Cumhuriyet ile birlikte kutlama gelenek yerleşiyor.
Okulun İstanbul yıllarında son müdürlük görevini yapan Şükrü [Baban] Bey, 1931 yılında öğrencilere “Ne kadar iyi Mülkiyeli olursak o kadar iyi vatandaş oluruz” sözlerini içeren 4 Aralık konuşmasını, “Mülkiye gençliği Cumhuriyet ve Mülkiye bayrağını herhangi bir anda elinden düşürmek değil, daha yüksek ufuklara yükseltecek seciye ve azimdedir” diyerek tamamlıyor.
Yöneticilik görevini Şükrü Bey’den devralan Prof. Mehmet Emir Erişirgil, 1939 yılı törenlerinde, “Mülkiye’nin yıl dönümü yalnız mektebe ait merasim olmaktan çıkmış ve bütün Mülkiyeliler için vicdani bir hesap günü olmuştur” dedikten sonra ekliyor: “Onun için her yıldönümünde müessesemizin tarihini hatırlatma bizim için hususi bir zevk ve enerji kaynağı oluyor.”
İlerleyen yıllarda okulda öğretim üyeliği yapacak olan son sınıf öğrencisi Nejat Bengü, 1949 yılı törenlerindeki konuşmasında, “Düşündüğünü, nerede olursa olsun hiç çekinmeden söyleyebilecek kadar medeni cesareti bulunmak, karakterimizi yapan esaslardan biridir” diyor.
Dekan Prof. Yavuz Abadan, 1956 yılı kutlamalarında, şunları söyleme gereği duyuyordu:
“Eski medeniyetlerin kaynağı olan Şark âlemini beş asırdır yerinde saydıran, nihayet cehaletin karanlık girdabında çürüten fikir hürriyetine zincir vuran içtihad kapısının kapanmasıdır. Onun için sizi skolastik zihniyetin körükörüne üstada bağlılık kaidesine saplanmaktan tahzir [men] ederim.”
100. yıl törenleri 1959 yılında okul dışında, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Konferans salonunda yapılıyor. Başbakan Adnan Menderes’in toplantıya gelişte protesto edilmesine, 29 Nisan 1960’da asker ve polisin okula yönelik saldırısıyla karşılık veriyor.
105 yılı törenleri, günümüzde de süren bir geleneğin başlangıcı oluyor ve 50 yıllık mezunları kutlamalara onur konuğu olarak katılmaya başlıyor.
1969’da okulun eski müdürlerinden Prof. Zeki Mesut Aslan, üç yıl önce yaptığı konuşmadan sonra bir öğrencinin, kendisine gençlerin görevlerin söz ettiğini, haklarından da söz edilmesini istediklerini bildirdiğini anımsatıyor ve şöyle diyor:
“Gençliğin hakkı konusu, bu gün dünyanın demokrasi ve hürriyet rejimi içinde yaşayan bütün milletlerinin, çözülmesi gereken büyük problemler gündeminin başında gelmektedir. …Yakın bir gelecekte …ağır vazifeler karşısında bulunacak gençlere onları gerektiği gibi yerine getirecek imkan ve kudretin sağlanmasını istemek gençlik için bir hak hem de mühim bir hak teşkil eder.”
1968 yılında başlayan öğrenci hareketinin üçüncü yılına girilirken, 111. kuruluş yıldönümünde, Dekan Prof. Cahit Talas, konuşmasının önemli bölümünü gençlik konusuna ayırıyor ve “artık patlama sınırlarına ulaşmış bulunan sorunların hiçbirine çözüm yolları getiremedik” diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyordu:
“Türkiye derin bir değişme içindedir. Gençlik bu değişimin öncülüğünü yapmaktadır. Üniversite de bu değişimin dışında değildir. Fakat bu değişimlerle çıkarları sarsılanlar veya böyle sananlar büyük ustalıkla ve haktan yana görünerek ortaya çıkmaktadırlar. …Toplumumuzun düşüncelerinin oluştuğu üniversiteler, bu gibi durumlarda susmak hakkına sahip değillerdir. Anayasanın laiklik ilkesine rağmen, bir akım, devletin temellerini şeriat düzenine dayandırmaya kalkar ve sorumlular ihmal gösterir ve hatta teşvik içinde kalmayı tercih ederlerle ve yolunu şaşırmış bir kısım gençlik kuruluşları da laiklik ilkesini savunanlara karşı çıkarsa, üniversite ve devrimci, Atatürkçü gençlik elbette susamaz.”
12 Mart 1971’de siyasi partileri hedef alan askeri muhtırayla Türkiye baskıcı ve kanlı bir döneme giriyor. Sıkıyönetim görevlisi askerler, Dekan Prof. Dr. Mümtaz Soysal’ı dersten çıkarıp gözaltına alıyor. O yılın 3 ve 4 Aralık günlerinde Fakülte yönetimince gazetelere şöyle bir ilan veriliyor:
“Fakültemizin Kuruluş Yıldönümü Töreni, bu yıl yapılmayacaktır. Bütün Mülkiyelilere ve Mülkiye severlere duyurulur.”
İzleyen yıl törene Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay da katılıyor. Dekan Prof. Dr. Ruşen Keleş, konuşmasında şunları söylüyor:
“Özgür düşünceyi karanlıklara boğan, hurafeleri, akıl dışı düşünceleri ve kaba kuvveti toplumlara egemen kılmayı düşünebilen çevrelerin; bütün toplumu, bu arada bizi de sarsan bunalımları fırsat bilerek, ulusumuzun yücelmesi, ülkemizin kalkınması uğrunda daha büyük hizmetlerde bulunmağa hazır irfan kurumlarımızı birikmiş kızgınlıklarıyla çökertmeğe çalışmalarına, Devletimizin göz yummayacağından emin bulunuyorum.”
Dekan Prof. Dr. Cevat Geray, 1980 askeri müdahalesini izleyen üniversitelerin YÖK’e teslim sürecinin başladığı günlerde, 4 Aralık 1981’de, yeni oluşuma karşı çıkarken şöyle diyor:
“Yeni yasa, eğitim-öğretim işlevi yanında araştırmalarla, incelemelerle bilim üretme ve yayma işlevini de yüklenen çağdaş üniversite kavramı yerine, yalnızca öğretim yapan ‘yüksek meslek okulu’ kavramını yeğlemiş, böylece Üniversite öğretim üyelerini de Yüksek Meslek Okulu öğretmeni durumuna indirgemiştir.”
İzleyen aylarda Prof. Dr. Geray dekanlık görevinden ayrılıyor, kısa süre sonra da sıkıyönetim emriyle çok sayıda öğretim üyesinin Mülkiye ile ilişkisi kesiliyor. Benzeri bir süreç 2017 yılının başında da tekrarlanıyor.
1891’de Padişah II. Abdülhamid’in hükümete, “Mekbebi Mülkiye’den neşet etmiş [çıkmış] bulunanlardan bazılarının ayrı ayrı efkâr [fikirler, düşünceler] ve etvarda [tavırlarda]” görülmeleri nedeniyle, “şiddetle tedip [cezalandırılma]” edileceğini bildiriyor, ders programı değiştiriliyordu. Mülkiye öğrencilerinin Mabeyinden gönderilerek kendilerine ikram edilen Mevlut şekerini “bayat olduğu” iddiasıyla yere atıp çiğnemesi vakası, bu baskı dönemine rastlayan bir olaydı.
Mülkiye’nin 158. yılı herkese kutlu olsun.