Anayasa Mahkemesi, zorunlu askerlik hizmeti sırasında meydana gelen intihar olayı nedeniyle yaşam hakkının, bu olay üzerine açılan davada ise bağımsız ve tarafsız mahkeme hakkının ihlal edildiğine ilişkin Hasan Kara ve diğerleri başvurusunu karara bağladı. AYM adil yargılama hakkının ihlal edildiği iddiasın kabul edilebilir bulmazken, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının İhlal edildiğine karar verdi.
AYM, dosyanın yetkili mahkemeye gönderilerek yeniden yargılama yapılmasına karar verdi.
1992 doğumlu S.K., Manisa/Turgutlu İlçe Jandarma Komutanlığı emrinde asker iken 24/1/2013 tarihinde ateşli silahla yaralanma sonucu yaşamını yitirmişti.
Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı birbiriyle sıkı bağlantıları olan devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunduğunun hatırlatıldığı Anayasa Mahkemesi kararında “Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır” dendi.
Anayasa’nın 17. maddesinin, devlete elindeki tüm imkanları kullanarak bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklediğine dikkat çekilen kararda, “Bu yükümlülük, kamusal olsun veya olmasın yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir” dendi.
Bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü bulunduğunun vurgulandığı kararda, “Zorunlu askerlik hizmeti için de geçerli olan bu yükümlülüğün ortaya çıkması için askeri mercilerin kendi kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekir. Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük; yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır” dendi.
Kararda “Devlet, askerlik görevini zorunlu kıldığı için özellikle silahların kullanımı konusunda büyük bir titizlik göstermeli; psikolojik sorunları olan askerlerin tedavi edilmesini ve onlara yönelik uygun tedbirlerin alınmasını sağlamalıdır. Oluşturulan yasal ve idari düzenlemelerde, askerlik yaşamının doğasında var olan tehlikelerle karşı karşıya bulunan askerlerin etkin bir şekilde korunmasını sağlayan uygulamaya ilişkin tedbirlerin ve emir komuta zinciri içinde yer alan sorumlular tarafından işlenebilecek kusur ve hataların tespit edilmesini sağlayacak usullerin öngörülmesi gerekmektedir” değerlendirmesi yapıldı.
Kararda yer alan bazı değerlendirmeler şöyle:
“S.K.nın askeri yetkililerinin dikkatini çekebilecek derecede kendisine zarar verme eğilimi gösterdiği değerlendirilmektedir. Nitekim askeri yetkililer kendisine zarar verebileceği düşüncesiyle 23/10/2012 tarihli muayeneden sonra da S.K.ya belli bir dönem silah vermemişlerdir. Dolayısıyla somut olayda S.K.nın kendisine zarar verme riskinin bulunduğunun askerı yetkililerce bilindiğinin, en azından bilinmesi gerektiğinin kabul edilmesi gerekmektedir.”
“…daha önceden kendisine zarar verici eylemlerde bulunan ve psikolojik rahatsızlığının bulunduğu sağlık kurumlarınca da tespit edilen bir kişiye silah verilmesinin bazı durumlarda oldukça sakıncalı sonuçlara yol açabileceği belirtilmelidir.”
“…somut olayda K.nın yaşamının korunması için gerekli olan makul tedbirlerin alındığının söylenemeyeceği sonucuna varılmıştır.”