Nurettin Öztatar
Dün akşam Mülkiye Sinema Topluluğu’nun düzenlediği “Yol Ayrımı” filminin gösteriminde yaklaşık 60 Mülkiyeli Kızılırmak Sineması’nda buluştu. Yakın zamanda gösterime giren Yavuz Turgul-Şener Şen filmini birlikte izledik. Av Mevsimi, Eşkıya, Muhsin Bey, Gönül Yarası, Züğürt Ağa, Kabadayı gibi filmlerde de birlikte çalışan ikilinin son filminde öncekilerde var olan şaşırtıcılık yok. Kurguda, senaryoda bizi şaşırtabilecek ve etkileyecek bir bütünlük ve etkileyicilikten çok, ifadelere odaklanmış, sürekli “anlatan” bir film Yol Ayrımı. Ama ortaya attığı sorun, 150 yıldır Dünya’nın sorunu. Bugün karşı karşıya bulunduğumuz sorunların, her geçen gün insanlıktan uzaklaşmamızın temeli doğru bir şekilde tespit edilmiş benzer pek çok filmde olduğu gibi.
Kısaca filme değinmek gerekir önce. Büyük bir tekstil holdinginin yüzde 60’la en büyük ortağı, “işinin gereklerini” harfiyen yerine getiren bir sermayedar. Şener Şen’in canlandırdığı karakter, burjuva dünyasının bütün özelliklerini bilir ve uygular. Sendikalaşan işçileri atmaktan çekinmez, gerektiğinde başka şirketleri satın almak için siyasetçilerle işbirliği içinde her türlü dalavereyi çevirir. Dedesinin hileyle, baskıyla şirketi ele geçirdiğini de bilir. “Çalış” sokakta hasta çocuğuyla ve yaşlı annesiyle kadın işçiyi makinayı parçaladığı için işten atmaktan da çekinmez. “Çorbadan taş çıktı. Çıkar şu adamı işten” talimatı da ona aittir.
Buraya kadar her şey “normaldir”. Ancak büyük patronun geçirdiği bir trafik kazası, birden bire insan olduğunu hatırlamasını sağlar. Şirkette sahip olduğu hisseleri fabrikalarında çalışan işçilere dağıtmaya karar verir. Bunun dışında, işçilerin çocuklarının eğitimine ve onların kreş ihtiyacına yanıt verecek bir vakıf kuracağını açıklar. Annesi, eşi ve çocukları, yani ailesi, kaybedecekleri bireysel servetin peşine düşerler. Her birinin sahip olduğu yüzde 10’luk hisse geleceklerini çok rahat biçimde geçirmelerini sağlamaya yeteceği söylenmesine rağmen. Hem arkadaşı hem de müdürü olan karakterin “şirketin değil sistemin çarkları arasına bomba atıyorsun” sözleri telaşın büyüklüğünü gösterir. Sonuçta, anne, kardeşler ve eş, Mazhar’ın akıl sağlığını yerinde olmadığını kanıtlamak üzere işe koyulurlar. Hakimler doktorlar ayarlanır ve Mazhar bir psikiyatri kliniğine kapatılır. Bu noktaya gelene kadar, Mazhar, o güne kadar yapmadıklarını yapar. Gülten Akın’ı, Cemal Süreya’yı, Hasan Ali Toptaş’ı öğrenir, polisin eyleme gaz bombalarıyla saldırısına tanık olur. Bir köpeğe çarpınca aracını durdurup inen ancak köpeğe değil, aracının zarar görüp görmediğine bakan “insanları” görür. Adını Mahcup koyarak köpeği sahiplenir. Filmden anlatılacak daha çok sahne var ama burada bırakalım “katilin kim olduğunu” merak ettiği için film izleyenleri kızdırmamak adına.
“Delirmeden” önce Mazhar, tam bir kötülük timsalidir. Yaşamında insan yoktur, aşk yoktur, şiir yoktur, sokak yoktur. Bütün bunlarla ilişkisi çocukluğunda okuldan kaçarak bindiği bisikletin babası tarafından parçalanmasıyla sona ermiştir. Evet, sonradan hastaneye kapatılmasını sağlayan hakim gibi burs verdiği kişiler vardır şirketin ama işte o kadardır. Kısaca sermaye ve örgütlediği sistem onu insanlıktan uzaklaştırmıştır. Hatta robotlaştırmıştır. Filmin en önemli tespit ve eleştirisidir bence bu. Özellikle 20. yüzyıldan bu yana yaşadıklarımız da bu tespitin ne kadar doğru olduğunu gösterir. Ama işte buradan sonrası için işler çatallaşır. Yol ayrımında seçilen yol, bütün bu kötülüklerin ortadan kaldırılması için mücadele yerine bir düşünsel değişimle ve daha kötüsü filmde anlatılan kötülükleri başka bir biçimde görmezden gelmek anlamına gelir. Filmin hem başında hem sonunda yer alan ödül töreninde Mazhar’ın söylediği “Ya bu ödülü alacağım ya bu ödülü buraya gömeceğim” gibi etkileyici sözlerin gereği değildir yapılan. Ortaokul ve liseyi Galatasaray Lisesinde yatılı olarak birlikte okuduğu, bütün yaşamı aşkla, şiirle, edebiyatla geçen “özgür” arkadaşının son nefesini verirken söylediği “Anı yaşa”dır seçtiği yol. Film Mazhar’ın çoğu zaman bir özgürlük simgesi olarak görülen bisikleti sürmesiyle noktalanır. Ve bir vicdan rahatlamasıyla birlikte. Çünkü en azından işten attırdığı işçilerin yeniden işe dönmesi ve bir işçinin hasta çocuğunun tedavi ettirilmesi sağlanmıştır.