Atatürk Orman Çitliği’nin öyküsünü hukuk ve ahlak kuralları açısından irdeleyen bir konuşmayı, yine Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin 8 Ekim 2012 tarihinde gerçekleştirdiği Atatürk Orman Çiftliği ve Ankara’nın Geleceği Sempozyumu’nda yapmıştım (1). Burada, kimi anımsatmalar yapmakla ve önemli gördüğüm birkaç noktaya değinmekle yetineceğim.
1. Atatürk’ün ulusuna armağan etmiş olduğu Atatürk Orman Çiftliği, 1938 yılında, 3308 sayılı yasayla Türkiye Ziraat İşletmeleri Kurumu’na bağlanmıştır.
2. 1950 yılındaysa, Çiftlik arazisinden devir ve temlik işlemleri yapılabilmesi, TBMM’den özel yasa çıkarılması koşuluna bağlanmıştır.
3. Parlamento’dan yasa geçirmenin kolay olmamasına karşın, Çiftlik arazisinin, üniversitelere, T.C. Karayolları Genel Müdürlüğü’ne, kooperatiflere, otogar ve mezarlık gibi amaçlara tahsis edilerek bir anlamda “yağmalanması”, 1956’dan 2006 yılına değin süregelmiştir. Bu süre içinde, Çiftlik arazisinin üçte bire inmiş olduğuna ilişkin veriler vardır.
4. 2006 yılında çıkarılan 5524 sayılı yasanın, Atatürk Orman Çiftliği’nin alınyazısı açısından bir milat olduğunu söylemek abartma olmaz.
Bu yasayla, Çiftlik arazisinde yapılabileceklerin ve yapılamayacakların takdiri Ankara Anakent Belediyesi’ne bırakılmıştır. Bu değişiklik, Çiftlik’te yaşanan son gelişmelerin itici gücü olmuştur.
Çünkü, 1992’de “sit” alanı olarak, 1998’de de 1. Derecede Doğal Sit Alanı olarak belirlenmiş olan Atatürk Orman Çiftliği’nin statüsü, 2011 yılında Koruma Kurulu’nca 3. Derecede Doğal Sit Alanı düzeyine indirilmiş; bir başka deyişle, Çiftlik “tenzil-i rütbe” ye uğratılmıştır.
5. Denilebilir ki, devlet ile belediye el ele Atatürk Orman Çiftliği’ni bitirmek için işbirliği içine girmişlerdir. Bakanlığın, belediyenin ve koruma kurullarının kararları yargıya taşınmış ve yürütmeyi durdurma kararları alınmışsa da, çiftliğin kimlik yitirmesi ve yapılaşmaya açılması süreci süregelmiştir. Atatürk Orman Çiftliği’nin yapılaşmaya açılması olayında, 6306 sayılı yasadaki “kentsel dönüşüm ve gelişme alanı” kavramının bir araç olarak kullanılmış ve yasanın amacından saptırılmış olduğu unutulmamalıdır. Bu durum “Kaçak Saray”ın, “fuzuli bir işgal”e, bir başka deyişle, hukuki ve meşru bir temelden yoksun bir işgale konu edildiğinin kanıtıdır.
6. Bu vesileyle üzerinde durulması gereken önemli bir nokta vardır. O da kamu yönetimlerinin eylem, işlem ve kararlarında yasaya uygunluk ile meşruluk kavramları arasında bir ayrım yapmak zorunluluğudur. Konuya Atatürk Orman Çiftliği bağlamında yaklaşıldığında, kaçınılmaz olarak şu gözlemi yapabiliyoruz: Olup bitenlerin, bir an için biçimsel olarak (yasalara uygunluğun sağlanması anlamında) yasal kurallara (kılıfına) uydurulmuş olduğu düşünülse bile, çiftliğin kuruluş amaçları dikkate alındığında, bu durumun yapılanlara “meşruluk” kazandırmaya yetmeyeceği açıktır. Çünkü, bir karar, eylem ya da işlemin meşru sayılabilmesi, kamu duyuncunda (vicdanında) rahatsızlık aratabilecek özellikler taşımamasına bağlıdır. Oysa, çiftlik ile ilgili işlemlerde hem yasallık, hem de meşruluk yönünden ciddi sorunlar bulunduğundan kimsenin kuşkusu yoktur.
7. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün vasiyetinde, Atatürk Orman Çiftliği’nin kuruluş amaçları şöylece özetlenmiştir:
a) Tarımsal uygulamalar gerçekleştirmek.
b) Tarımsal üretimi ve tarıma dayalı sanayii (ekoloji ile uyumlu) geliştirmek.
c) Çiftliğin bütün gelirlerini yatırıma dönüştürmek.
d) İç ve dış pazarların istemlerine uygun üretim modelleri geliştirmek.
e) Üreticilerin örgütlenmesi için örnek uygulamalar yapmak.
f) Arazi iyileştirmesi ve düzenlemesi çalışmalarını desteklemek.
g) Sağlıklı bir kentsel çevre oluşturmak
h) Gıda güvenliği için model oluşturmak.
i) Tarımsal ve kırsal kalkınmaya katkıda bulunmak.
Zaman içinde, bu amaçlardan önemli sapmalar yapılmış olduğu dikkat çekmektedir. Bu sapmaların en önemlilerinden biri, 1973 yılında çıkarılan bir yasayla, Atatürk Orman Çiftliği’nin sınırları içinde 176 hektarlık bir bölümün, kentin imar planında yer alan “hal” in yapımını gerçekleştirmesi için Ankara Belediyesi’ne satma yetkisinin verilmesidir.
Her ne kadar, söz konusu yasada, istenen büyüklükteki çiftlik arazisinin amaç dışı kullanımını önleyici kurallar var idiyse de, bu yasa o tarihte Cumhurbaşkanı olarak görev yapmakta olan Fahri Korutürk tarafından veto edilmiştir. Cumhurbaşkanı’nın veto gerekçesinde şu sözler yer almaktaydı: “Her ne kadar kentte yaşayanların gereksinmelerine yanıt verecek ise de, böyle bir girişimin çiftlik toprağının azalmasına yol açacağı ve Atatürk’ün bu çiftliği kurmadaki gerçek amacının gerçekleşmesine engel olacak derecede küçülmesi sonucunu doğuracağı kuşkusuzdur”.
Ne var ki, aradan kısa bir süre geçtikten sonra, TBMM, yasa önerisini yeniden görüşerek kabul etmiş ve 1976’da 2015 sayılı yasa böylece yürürlüğe girmiştir (RG. 26 Haziran 1976, Sayı: 15628).
8. Atatürk Orman Çiftliği olayına Anayasa açısından bakıldığında şu noktalar üzerinde durulabilir:
a) Anayasanın 35. maddesi ile güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı, bireye taşınmaz malının gelecekteki kullanım biçimini belirleme yetkisini de tanımıştır. Kişi “ölüme bağlı tasarruf” yoluyla, taşınmaz malının gelecekteki kullanımını biçimlendirebilmektedir. (2)
b) Anayasa’nın 63. maddesi, devleti, “tarih, kültür ve doğa varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlamakla” görevlendirmiştir. Bu amaçla, devlet, “destekleyici ve özendirici önlemler alır”. Atatürk Orman Çiftliği’nin de, bir doğal varlık ve değer olarak, Anayasa’nın sağladığı bu güvenceden yararlandırılması gerekirdi. Yapılan bunun tam tersidir. 2007 yılında bir Çevre ve Orman Bakanı’nın, TBMM Bütçe ve Plan Komisyonu’na sunmuş olduğu görüşün tam aksine, Anayasamız, “orman politikasının hedefinin ormanların imar ve ihya edilmesi” olduğunu belirtmemiş; ormancılık politikasının “devlet ormancılığından millet ormancılığına geçiş” olacağına ilişkin bir kural koymamıştır.
c) Son olarak, Anayasa’nın 2. maddesi, Cumhuriyet’in temel niteliklerinden birinin “hukuk devleti” olduğunu göstermektedir. Anayasa’nın 125. maddesinde, yönetimin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine tabi olduğu; 138. maddesinde de, yasama ve yürütme organlarının yanı sıra yönetimin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğunu göstermiş bulunmaktadır. Bu organlar ve yönetim ya da sıradan yurttaşlar, “kabadayılık fıtratlarında olsa bile”, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremezler. Yargı kararlarının bağlayıcılığı ilkesine ters düşen uygulamalar, sözler ve davranışlar, hukukun üstünlüğü ilkesiyle kesinlikle bağdaştırılamaz.
9. “Kaçak Saray” olarak adlandırılan yapının kanımca göreceli olarak az önemli olan özelliği maliyetinin yüksek oluşudur. Bu görecelilik, Hülya Avşar adındaki kişinin bile kendi villasını “daha şatafatlı” bulduğunu söylemesiyle anlam kazanmıştır.
10. Bana kalırsa, tartışılmakta olan yapının asıl önemli olan yanı, maliyeti değil, kaçak yapı olma niteliğidir. Bu yönden bakıldığında, bu süreçte görev alanların, hem hukuki, hem de ahlaki sorumluluk altında bulundukları dikkat çeker. Hukuki sorumluluğa konu olan pozitif ya da negatif eylemler konusunda, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 182-186. maddeleri arasında öngörülmüş bulunan “imar kirliliği” kurallarına ve yaptırımlarına göz atmak yeterlidir.
Hukuki ve ahlaki sorumluluk altında olanlar arasında, karar değiştiren koruma kurulları ile, bakanlıklar, belediye, mimar ve plancılar da dahil olduğu halde, bürokraside görev yapanlar ve olup bitenler karşısında türlü nedenlerle sessiz kalmayı yeğleyen halkın kendisi de vardır. Bunların sorumluluğundan daha az olmayan bir sorumluluk da, hiç kuşku yok ki, hukuk devleti ilkesinin çiğnenmesine seyirci kalmakla yetinmeyip kuralların çiğnenmesi eylemini fiilen işleyen Cumhurbaşkanlığı ve Bakanlar Kurulu’dur.
11. Atatürk Orman Çiftliği’nin karşı karşıya kaldığı durum, bir doğal değerin tahrip edilmesiyle sonuçlanan sıradan bir yapılaşma olgusu değildir. Olayın ardında, “Gerçek Devlet Adamı” Atatürk’ün ve Kemalist düşünce ve uygulamaların izini silme kastının bulunduğu gün gibi açıktır. Bir başka deyişle, Osmanlı yönetimine son vermeyi başarmış bir büyük insandan ve ondan geriye kalanlardan Osmanlı dönemi hayranlarının öç alması girişimidir yaşanan.
DİPNOTLAR
(1) Ruşen Keleş, “Hukuk ve Ahlak Kuralları Açısından Atatürk Orman Çiftliği”, Atatürk Orman Çiftliği ve Ankara’nın Geleceği, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Çağdaş Sanatlar Merkezi, Ankara, 6 Ekim 2012.
(2) Güven Dinçer, “Atatürk Orman Çiftliği: Yağmanın ve Talanın Öyküsü”, Bir Çağdaşlaşma Öyküsü, Cumhuriyet Döneminin Büyük Eseri: Atatürk Orman Çiftliği (Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Çankaya Belediyesi ve Koleksiyoncular Derneği, Ankara, 2008)