Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi akademisyenlerinden Eğitim Sen İşyeri Temsilcisi Dr. Dinçer Demirkent, Ankara Üniversitesi listelerine bir mesaj göndererek, KHK ile üniversiteden ihraç edilenlerin üniversiteye haysiyet kattığını belirterek Ankara Üniversitesi akademisyenlerine ve yöneticilerine “Biz Çocuklarımıza Onurlu Bir Gelecek Bırakacağız, ya Siz!” diye sordu.
Demirkent’in mesajının tamamı şöyle:
“Biz Çocuklarımıza Onurlu Bir Gelecek Bırakacağız, ya Siz!
1990’ların ortalarında sendikam Eğitim-Sen’in kuruluş yıllarında duyduğum bir slogan bu. Daha iki haneli yaşlarının başında olan biri için ne kadar etkileyici olduğunu bilemezsiniz. Sendikamızı bütün baskılara, dayaklara, işkenceye, yoksulluğa karşı kuran iradeden, hak arama mücadelemizin aygıtını o koşullarda bize veren öğretmenlerimizden aldığımız en önemli dersi anlatacağım sizlere, artık adına üniversite demenin mümkün olmadığı kurumun yöneticilerine.
Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrenciliği birkaç kuşak için Faruk Alpkaya ile başlar. Sabah 08.30’da gözleri yarı açık girdiği, öğrencilerin Fakültenin en büyük dersliğini hınca hınç doldurduğu salonda çıt yoktur. Hoca konuşur, ortaöğretim sisteminde tektipleşmiş, entelektüel garibanlık içinde yüzen kitleye üniversitenin nasıl bir etki yapabileceğini gösterir. Faruk Alpkaya’yı bir daha atmak ister misiniz? Sizin için atılma gerekçesi olabilecek birkaç dersini anlatayım. Verdiği ders Atatürk İlke ve İnkılapları Tarihi dersidir. Hani şu Hoca’nın elinden alıp enstitü öğretim elemanlarına yararlı-zararlı cemiyet anlattırdığınız ders, oradan hatırlarsınız. Dersin okuma listesine bakın nasıl da hainlik kokuyor: Karl Polanyi’nin Büyük Dönüşümü, Marx ve Engels’in Manifestosu, bir yabancının, Zurcher’in Modernleşen Türkiye Tarihi, Black’in Çağdaşlaşmanın İtici Güçleri ve dönemin tarihini en iyi anlayabileceğiniz kitap olarak Mustafa Kemal’in Söylev’i. Bu karmaşık liste ile birinci sınıfın birinci dersi vesilesiyle üniversite şöyle anlamını buldu: İki dönem, iki ayrı kuram içinden anlatılan aynı konu. Son ders ise şuydu, bu anlattıklarımın hepsi gerçek anlamına üçüncü sınıfta alacağınız derste kavuşacak. Kurum yöneticilerimize haince geldiğine eminim. İnkılap tarihimiz üç ayrı kuram içinde farklı anlamlar edinebilir mi? Bu ne cüret? Evet Sayınlar, düşünmek cüret etmektir. Hiç cüret ettiniz mi Faruk Alpkaya’yı niye attığınızı düşünmeye? Tek bir argümanınız var mı?
Bir argüman vereyim size. Faruk Alpkaya üniversitede daha öncesinde açılmamış, akademinin üzerine düşünmeyi pek “münasip” bulmadığı konularda dersler açmaya da cüret etmiştir. O derslerde birbirinden çok farklı hakikatlere ulaşan metinler okunmuş, tartışılmıştır. Alın size bir argüman. Üniversitede düşünmenin de bir sınırı olmalı değil mi? Öyle her konuda ders açılıp tez yazdırılır mı? Bu mecrada da arkasındaki güce dayanarak bizleri üniversiteden attırma arzusundaki bir zavallı profesör yazmıştı: Bilim yerli ve milli olmalı değil mi?
Faruk Alpkaya’nın açtığı her dersi aldım, en sonunda yeter artık benden öğreneceğin bir şey kalmadı diyene kadar. O gün verdiğim yanıtı buradan da veriyorum: Hocam sizden öğreneceklerim bitmedi ve bundan sonra da devam edecek.
Ankara Üniversitesi yöneticileri, Mülkiyeliler Birliği yönetiminde başkanlığımı yapan Sevilay Hocamın, Eğitim Sen’de birlikte hak mücadelesi verdiğimiz Özlem Hocamın, Cenk Hocamın, Bahar Hocamın, Işıl Hocamın, Tezcan Hocamın, Burçin Hocamın, birlikte bir dergi fikrine hayat verdiğimiz Süreyya Hocamın, Nail Dertli’nin, Onur Can Taştan’ın, Aysun Gezen’in Celil Kaya’nın, Gülseren Adaklı’nın, İlkay Kara’nın, Ozan Değer’in, Esra Dabağcı’nın üniversiteye kattıkları haysiyettir. Haysiyeti Bakanlar Kurulu’na gönderilen isimlerle, KHK ile kaldıramazsınız.
90’larda ilk kez duyduğum o slogan bugün bir kez daha anlamına kavuştu. Biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakacağız, ya siz!
Dr. Dinçer Demirkent”