İngiltere, AB’yi “anlaşmasız” terk ederse ne olur?
Başbakan Theresa May’in canla başla çalışarak AB ile imzaladığı anlaşma, 11 Aralık’ta İngiltere Parlamentosu’nda onaylanmazsa ülkenin başına neler gelir?
Bu konuda karanlık senaryolar birbirini izliyor. Sonuncusu -ve en önemlisi- geçen gün Bank of England’dan geldi! Ülkenin Merkez Bankası, konuyla ilgili bir rapor hazırlamış; gazeteler özetlediler.
Brexit anlaşmasının incelikleri özel bir uzmanlık alanı. Bilenler biliyor, bilmeyenler de AB uzmanlarından öğreniyor; şahsen bu konuda söz sahibi değilim. Sadece açıklanan rakamlarla ilgili bir kaç şey söyleyeyim dedim. Biraz da bizdeki hamasi nutukların dürtüsüyle. Hala “IMF’ye borç verir hale geldik!” diye övünenlere “Halep oradaysa, arşın burada!” der gibi…
***
“Dikkat!” diyor Bank of England Başkanı Mark Carney açıklamasında, “dikkat, anlaşma yapılmazsa felaket olur!” Ve sayıyor: İngiliz lirası % 25 kadar değer kaybeder, milli gelir düşer ve 2024 perspektifinde işsizlik oranı % 7,5’e, enflasyon oranı % 6,5’e, faizler de % 4’e fırlar!
Felaket değil mi?
Tabii nereden baktığınıza bağlı. Eğer bu rakamlara işsizliği % 10’un, enflasyon ve faizleri de % 20’nin altına çekmeye çalışan, parasının değeri de zaten o kadar düşmüş bir ülkeden bakıyorsanız “bunun neresi felaket?” diyebilirsiniz! Ve “yine teğet geçtik!”, “düşman saldırılarını yine püskürttük!” diye nutuklar atabilirsiniz!
Ne diyebiliriz ki?
Oysa diyen demiş; “her halk layık olduğu hükümet tarafından yönetilir” ve “bendegânlık” da -onurlu olmasa da getirisi yüksek- bir hayat tarzıdır.
***
Durum bu, kimse aldırmıyor ve hayat devam ediyor. Çünkü “ekonomik kriz” bu ülkede devletin artık borçlarını ödeyemez hale gelmesi, iflas etmesi anlamına geliyor. “Çileye alışık bir millet” olduğumuzu söylemişti Erdoğan, bir konuşmasında…
Yine de görünüşe aldanmamalı. Böyle durumlarda benim aklıma sık sık Ziya Paşa’dan mısralar gelir. Bu kez de “Allah’a sığın şahs-ı halîmin gazabından; zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir!” mısraları geldi. Böyle demişti bir şiirinde bu Osmanlı filozofu. Haksız da değildi. Tarihimiz bu sözü doğrulayan “vak’a”larla dolu. Ve bugün bizler de eğer tarihten ders alacaksak, artık “şahs-ı halîmin gazabı”nı devrime dönüştürmekten başka yol görünmüyor.
“İnce, uzun” bir yol!