İSMAİL HAKKI KARAKELLE
28 Şubat Cumartesi günü Kitap Kafemiz “1859”un açılışı vardı. Açılışı iki etkinliğimiz takip etti: ”İMZA GÜNÜ” ve Edebiyat Buluşması/Ece Ayhan.
Saat 14.00’te Ayla Kutlu kurdeleyi kesti , “1859”un kapısı açıldı ve yalnızca Mülkiyeliler değil, Ankara, Konur Sokak “içinde bir başka ferah, başka letafet” olan bir Kitap Kafe’ye kavuştu. Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı Erdal Eren ve Ayla Kutlu’nun açılış konuşmalarıyla “İmza Günü” başladı.
Roman, öykü, şiir, deneme ve benzeri alanlarda eserleri olan Mülkiyelilerin kitaplarını imzalayacakları ve kitap satışından elde edilecek gelirin de Burs Fonu’na aktarılacağı “İMZA GÜNÜ” için Aralık 2015’te yola çıkmıştık. İmza Günü, tasarladığımız haliyle Mülkiyeliler Birliği’nde daha önce yapılmış bir şey değildi, dolayısıyla da nasıl bir sonuçla karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Bu süreçte çok büyük desteğini gördüğüm Vecdi Seviğ ağabeyle ilk günlerdeki konuşmalarımızda, çağrımıza 8-10 yazar/şairden cevap alabilirsek ne âlâ dediğimizi hatırlıyorum. Katılımcı listesini çıkarıp, “İmza Günü” afişinin (Mehmet Özer bu defa hayatta olmayanlara saygıyı da içeren o güzel afişimizi yapmakla kalmadı, “Göz Görmez Bilinç Görür” kitabıyla imzacıların arasındaki yerini de aldı) üzerinde 27 yazar/şairimizin isimlerini görünce, bu iş oluyor galiba dedik. Şimdi de, ikinci ve daha büyük soru önümüzde duruyordu. Evet, imzacı sayısı beklediğimizin çok üzerinde olmaya üzerindeydi de; okuyucu gelecek miydi, kitaplar satılacak mıydı? O hafta Ankara’da kitap fuarı vardı, Ankaralı okuyucu öncelikle orayı tercih etmez miydi? Bu defa da birbirimize “gelen olmazsa dert değil, 27 yazar ve şairimiz birbirleriyle tanışmış olur, bu arada biz de tanımadıklarımızla tanışmış oluruz” demeye başladık. “İmza Günü” gelip, kitap standının başında ve ardından edebiyatçılarımızın önünde kuyruklar uzadıkça, bizdeki endişenin yerini kitaplar yetecek
mi telaşı almaya başladı. Şimdi sıkı durun, rakamı veriyorum: İki saat içinde (saat 16.00’da Ece Ayhan Buluşması başlayacaktı) 341 kitap satıldı ve 5100 (bunun bir iki yüz lira gibi küçük bir kısmı hediyelik eşyadan) lira ciro elde edildi. Umduğumuzun çok üzerinde bir başarıydı bu. Bu başarıda kuşkusuz en büyük pay, çağrımıza kulak veren her biri birbirinden kıymetli yazarlarımıza/şairlerimize ve her zaman olduğu gibi bu etkinlikte de bizi hararetle destekleyen Birlik yönetimine ait. Öte yandan, Birlik ofisinde, Hatice Ayrancı yönetiminde Birsen Keleş, Aysun Yılmaz hanımefendilerin amatör ruhla bezenmiş titiz gayretleri olmasaydı, bu başarıya ulaşamayacağımızı belirtmeliyim. Ayrıca, Birlik çalışanımız Yakup Atmaca’nın afişlerin ilgili yerlere asılmasında ve kitapların yayınevlerinden “1859”a getirilmesi sürecinde yakınmasız yorgunluklarından söz etmeliyim. Bu listeye, emektar çalışanımız, Hikmet ağabeyimizin ısrarlı taleplerimizi kıramayarak, aramızdaki en dini bütün kişi unvanıyla cuma günü yatsı namazından sonra, ertesi gün Kızılay Konur Sokak bölgesindeki etkinliği tehlikeye atacak boyutta yağmur yağmamasını sağlamak amacıyla hulûs-i kalb ile yaptığı duaları da eklemeliyim!
“İmza Günü”ne katılan yazar ve şairlerimizin Mülkiye kıdemine göre isimleri ve eserleri: Ali Parıl Sümer (Devlet Kuşu Devekuşu), Teoman Yazgan (Devlet Tiyatrosu), Atila İrteş (Giderayak, Napıptırın), Alper Aktan (Oğlu Kemal) (Son Bahar Bardaktan Boşanırcasına, Yitip Giden Sen Değilsin), Tunç Tayanç (Adım Ece Ayhan Çağlar, Şiir Çevirileri), Şiir Erkök Yılmaz (İncir Çekirdeği Yanığı, Eşek Arası), Zekeriya Temizel (Çekerek Kıyılarında), Lemi Özgen (Kavun Acısı Bir Yalnızlık), M. Vecdi Seviğ (Damak Tadının İzinde Sanat Yolculuğu), Veysel Dikmen (Büyük Ölüler Meydanı, Kayıp Ruhlar Cenneti), Alime Yalçın Mitap (Ateş Çiçekleri, Öykünün Bir Tatil Günü, Eylül Karanlığından), B. Handan Topçuoğlu (Akşamlar Kömür Kokardı), Ayhan Nasuhbeyoğlu (Üstümüzde Geleceğin Yükleri), Halil Coşkun (Ayrıkotu), Eşref Ayaz (Kuzeyden Geldiler), Ali Tartanoğlu (Aşktadır Dervişlik), Filiz Bilgin (Öykü Sokağı), İsa Küçük (Halet Abla Destanı), Halit Suiçmez (Fındık ve Fatsa Öyküleri), Osman Cabbar (Tozduman), Naim Kandemir (Camın Buğusuna Yazılanlar, Bir Dakikalık Hikayeler), Mehmet Özer (Göz Görmez Bilinç Görür), İshak Kocabıyık (Zaman ve Uzam İçinde Haydarpaşa Garı), Bünyamin Zile (Anı Yaşamak), Barış Ekdi (Yazı), Özer Aykut (Karantina, Düş Ağacı). Ali Parıl Sümer ve Teoman Yazgan ağabeylerimiz 1959 yılı mezunları olarak en kıdemliliği aralarında paylaştılar; Özer Aykut, 1998 yılı mezuniyeti ile kıdemsizlik yarışında Barış Ekdi’yi (1997) burun farkı ile geçti.
Edebiyatçılarıvemız, Lemi Özgen, Veysel Dikmen ve B. Handan Topçuoğlu (İstanbul’dan), Alime Yalçın Mitap (İzmir’den) ve Eşref Ayaz (Mardin’den) hariç Ankara’dan katıldılar. İzninizle, imzacılar arasındaki bir kardeşimizden ayrıca söz etmeliyim: Kemal Aktan, 28 Mart 2013’te kaybettiğimiz Mülkiyeliler Birliği eski başkanlarından Alper Aktan ağabeyimizin sevgili oğlu; babasının kitaplarını imzaladı. Varlığı bizi mutlu etti, hüzünlendirdi…
Saat 16.00’da hâlâ kitap standının önünde okurlar olmasına rağmen, İmza Günü’ne son verip mutat Edebiyat buluşmamıza/Ece Ayhan’a geçtik. Toplantının başında birkaç dakika kadar Ece Ayhan’ın kendi sesinden şiirlerini dinledik; ardından sözü, İsa Küçük aldı ve bize Kaymakam Ece Ayhan’ı anlattı. Dinleyicileri, Ece Ayhan’ın Göynük, Domaniç ve Erfelek’te kaymakam vekili; Gürün, Alaca, Kozaklı ve Çardak’ta kaymakam olarak çalıştığı yıllara götürdü. Mülkiyeliler Birliği eski başkanlarından Güngör Aydın Ağabeyin Ece Ayhan’a ilişkin 3 Mayıs 2011 tarihli konuşmasından, kendisinin de katıldığını söylediği, şu görüşleri alıntıladı: “Aslında kaymakamlık Ece Ayhan’a göre bir meslek değildi. O, özgürlüğüne ve özgür yaşama son derece düşkün bir insandı. (…) kendini kimi kurallar, baskı ve bağımlılıklar içinde görmeye tahammül edemezdi. İnsanı baskı altına alan, sınırlayan her şeye karşı duran ve isyan eden, değişimci ve özgürlükçü bir ruha ve kişiliğe sahipti.” İsa Küçük, konuşmasını, ”Uzun araştırmalarım sırasında şu kanaate vardım. Ece Ayhan Çağlar, kaymakamlığında devlet memuru tutum ve davranış sınırlarını korumuş, yerel güç odaklarıyla işbirliğine hiç girmemiş, otoritesini başkalarıyla paylaşmayı asla kabul etmemiştir. Böyle olduğu için, sık sık şikâyetlere maruz kalmış, çeşitli soruşturmalara uğramıştır ve maalesef bu soruşturmalarda kendini savunmak için gereken çabayı göstermemiştir. Umursamaz bir tutum sergilemiştir. Kanaatimizce, bu soruşturmalarda yüzüne kapanan kapılar değil, karşılaştığı anlayışsızlıklar karşısında mesleğine küsmüş, küstürülmüştür.” değerlendirmeleriyle bitirdi.
Sözü Tunç Tayanç almadan önce, iki öğrenciden Ece Ayhan şiirleri dinledik ve yürekten alkışladık. Hukuk Fakültesi öğrencisi Melek Çetin “Akdeniz Pencereleri”ni, Mülkiye öğrencisi ve Mülkiye Şiir Topluluğu üyesi Burçin Albayrak “Meçhul Öğrenci Anıtı”nı okudular.
Tunç Tayanç Haziran 2014’te Yapı Kredi Yayınlarından çıkan “Adım Ece Ayhan Çağlar…” kitabının öyküsünü anlattı. 7 Şubat 2013 günü, Oğuz Onaran’ın kendisine içinde iki tomar kağıt olan bir klasörü “bunlara bir bakıver” diyerek verdiğini; kağıt tomarlarından birinin üzerinde bir tutanak ve ekinde Ece Ayhan’ın çoğu bilinen 26 şiirinin olduğunu; diğerinde ise, içerisinde Ece Ayhan imzalı 81 şiirin yer aldığı 91 sayfalık bir “dosya” olduğunu söyleyerek söze başladı. Önce, birinci tomarın üzerindeki tutanağı dinledik, hüzünlü bir gülümsemeyle: ”Yirmialtı şiirden ibaret işbu şiir kitabı taslağı, İstanbul Levent Yenikaranfil sokak 828 no.lu hanede iki nüsha olarak tanzim kılındı, yüksek sesle okunup doğruluğu anlaşıldıktan sonra, bir nüshası Ece Ayhan’a, bir nüshası dahi Üner Birkan’a verildi. İstanbul, 2/5/58 Ece Ayhan Üner Birkan”. Ardından söz ikinci tomara geldi. Bu tomardaki 74 şiir bugüne kadar herhangi bir yerde yayımlanmamıştı! Tunç Tayanç’ın anlattıklarından, işin burada bitmediğini, bu kağıt tomarının kendisine, 2012 yılında, Ece Ayhan’ın çok yakın arkadaşlarından Arslan Ebiri’den (Tunç Tayanç kitabını ona ithaf etmiştir) eşi Göksel Ebiri aracılığı ile intikal etmiş bir başka dosyanın varlığını hatırlattığını öğreniyoruz. Bu dosyada da çoğu daha önce yayımlanmamış Ece Ayhan şiirleri vardı! Bütün bunlar yayımlanmalı, gün yüzüne çıkmalıydı. Öyle de oldu: “Adım Ece Ayhan Çağlar…” Bunları dinlerken, iyi ki, bu “Mülksüz” Mülkiyeli şair Ece Ayhan’ın Oğuz Onaran ve Arslan Ebiri gibi vefakâr arkadaşları ve iyi ki, Oğuz Onaran’nın ve Göksel Ebiri’nin de Tunç Tayanç gibi titiz, üretken dostları varmış diyoruz. Bu duygularla toplantıyı bitiriyor olduğumuzu düşünürken, kara haber geldi. Aynı anda Müfit Şekerci kardeşimden not, Selim Soydemir kardeşimden de telefon mesajı geldi: “Yaşar Kemal’i kaybettik!…” Çukurova’yı, Anadolu’yu, dünyaya taşıyan, buraların sesini insanlığın ortak sesine katan, Homeros’un, Nazım’ın soyundan Türkçe’nin büyük kalemi, ozanı “o güzel atına binmiş”, kendinden önce giden “o iyi insanların” yanına gitmişti… Anısı önünde saygıyla eğildik…
Ece Ayhan Buluşmamız, 28 Mart 2015 tarihinde, Mart ayının Edebiyat Buluşmasında, Hasan Hüseyin konuşulacağı, konuşmacıların Azime Korkmazgil ve Ahmet Özer olacağı duyurusu ile son buldu.
“Cumartesi de cumartesiymiş ha…” Edip Cansever’e saygıyla…