2014-2015 eğitim-öğretim yılının ilk yarısı 23 Ocak Cuma günü sona erecek. 17 milyon 397 bin öğrenci ve 896 bin 222 öğretmen yarıyıl tatiline girecek. Eğitim Sen tarafından birinci döneme ilişkin yapılan değerlendirmede acil çözüm bekleyen sorunlarının arttığı belirtildi.
Eğitim Sen Genel Merkezi’nde yapılan bir basın toplantısıyla açıklanan değerlendirmede öne çıkan sorunlar şöyle oldu:
Eğitimde ticarileştirme ve dinselleştirme adımları arttı: Bir taraftan eğitim sistemi adım adım piyasa ilişkileri içine çekilip, halkın cebinden yaptığı eğitim harcamaları belirgin bir şekilde artarken, diğer taraftan “dindar nesil” hedefine uygun olarak eğitimi dini kurallara göre biçimlendirme ve dini eğitimi devlet eliyle yaygınlaştırma yönünde somut adımlar atılmıştır.
Eğitimde sorunlar artmış, öğrenciler ve veliler cezalandırılmıştır: 2014’te öğretmen ve derslik açıkları, atama bekleyen öğretmenler, laik-demokratik eğitim anlayışıyla temelden çelişen uygulamalar, anadilinde eğitim taleplerinin yok sayılması, kalabalık sınıflar, taşımalı eğitim, okulların altyapı eksiklikleri ve bütçe yetersizliği gibi acil çözüm bekleyen çok sayıda sorun yine çözümsüz bırakıldı. Uyguladıkları politikalarla çocukları ve gençleri özel liselere, imam hatibe, meslek liseleri ve açık liselere mahkum edenler, on binlerce çocuk ve gencin okul sıralarında olması gerekirken tarlalarda, sanayi sitelerinde, fabrikalarda çalışmak zorunda bırakılmasından 2014’te de en küçük rahatsızlık duymadılar.
Devlet okullarında çoğu taşeron şirket personeli binlerce yardımcı hizmetli çalıştırılırken, velilerden temizlik, spor vb. adlarla birçok kalemde para toplanıp eğitimin tüm yükü velilerin sırtına yüklendi.
Çocuklar öldürüldü, fişlendi ve istismar edildi: AKP iktidarı döneminde güvenlik güçleri tarafından, Roboski`de olduğu gibi bombayla, Gezi direnişinde gaz kapsülü ile son olarak Cizre`de olduğu gibi polis kurşunuyla öldürülen çocukların resmi sayısı 101’e ulaştı.
Eğitimde hükümet memurluğu yandaş eğitim yöneticileri ile başladı: Yeni okul müdürleri, bir süredir tartışılan hükümet memurluğu uygulamasının en stratejik aktörleri olarak göreve başlamıştır. AKP il ve ilçe başkanları ile kurulduğu ilk günden bu yana iktidarın memur kolları gibi çalışan Eğitim Bir Sen’in ortak mesaisi ile yapılan değerlendirmeler sonucunda Türkiye’deki her 10 müdürden 8 tanesi artık Eğitim Bir Sen üyesi olmuş, müdür yardımcıları da benzer bir mantık üzerinden görevlendirilmeye başlanmıştır.
Milli Eğitim Şurası eğitimin nereye götürülmek istendiğini gösterdi: 19. Milli Eğitim Şurası, başından sonuna kadar laik, bilimsel eğitim anlayışına ve pedagoji bilimine meydan okuma şeklinde yaşanırken, eğitimin her aşamasında dini eğitimi ve dini değerleri temel alan, bir eğitim şurasından çok, karma eğitimin tartışıldığı ve zorunlu din derslerinin yoğun olarak gündemleştirildiği, dini ve manevi değerler eğitiminin öne çıktığı bir “din eğitimi şurası” olarak gerçekleşti.
Şura’da çocukları potansiyel suçlu, okulları da birer cezaevi gibi gören, eğitime kışla düzeni getirmeye çalışan kararlar alındı. Temel insan hak ve özgürlüklerine aykırı kararlar alındı. Emniyetten “riskli” öğrenciler hakkında istihbarat istenmesi, okul duvarlarının yükseltilmesi, öğrenci disiplin yönetmeliğinin ağırlaştırılması, okullara turnike ve kameranın takılması, öğrencilerin dedektörle aranması, tuvaletlere duman sensörü takılması gibi, eğitim bilimi ve okul iklimi ile temelden çelişen karar önerileri, Eğitim Sen’in itirazlarına rağmen kabul edildi.
Okullarda ve üniversitelerde soruşturma ve cezalar hız kesmedi: Eğitim Sen üyesi öğretmenlere ve öğretim üyeleri hakkında açılan yönelik soruşturma, sürgün ve cezaların artması dikkat çekicidir. Siyasi iktidarın “Ya sev ya terk et” mantığının, Milli Eğitim Bakanlığı`ndaki karşılığı “ya itaat et ya da sürgüne git” şeklindedir.
Ataması yapılmayan öğretmenler ve yardımcı hizmetli sorunları çözüm bekliyor: Eğitim sisteminin yıllardır çözüm bekleyen sorunlarından birisi de sayıları 300 bini bulan ataması yapılmayan öğretmenler sorunudur. Bugün bakanlığın yaptığı açıklamalara göre 120 binin üzerinde öğretmen ihtiyacı bulunmaktadır. MEB bu atamaları gerçekleştirmek yerine ucuz, esnek ve güvencesiz ücretli öğretmen formülüyle bu ihtiyacı gidermeye çalışmaktadır. Bugün MEB bünyesinde 60 bine yakın ücretli öğretmen ayda 800 ila 1000 TL arasında bir ücretle güvencesiz olarak istihdam edilmektedir.
Benzer bir sorun yardımcı hizmetler alanında yaşanmakta, Türkiye’deki okulların yarısına yakın bir kısmında taşeron şirketler, İŞKUR ya da okul aile birliklerinin çabalarıyla yardımcı hizmetliler geçici süreli olarak okullarda çalıştırılmaktadır.
Eğitimde “tekçi” anlayışta ısrar sürmektedir: Okullarda mescit açılması zorunlu hale getirilmesi, reşit olmayan kız çocuklarının başörtüsü ile derse girmeye başlaması, karma eğitim karşıtı söylem ve kampanyaların artması, bilim düşmanı uygulamalar, anadilinde eğitim taleplerinin yok sayılması, farklı inanç, kimlik ve kültürlerin dışlanması gibi çok sayıda uygulama ile eğitimde yıllardır benimsenen “tekçi” anlayışın ısrarla sürdürüldüğünü göstermiştir.