Seçim yaklaştıkça Cumhurbaşkanı’nı Saray törenlerinden çok meydan mitinglerinde görmeye başladık.. Kendisi de zaten zamanında ikazını yapmış, “beni kimse önleyemez!” demişti: “Beni halk seçti; halkla buluşmamdan daha doğal bir şey olamaz!”
Gerçekten de RTE gerçek kişiliğini meydanlarda buluyor; meydanlarda coşuyor; meydanlarda kükrüyor. Hani “meydan gümbür gümbürdedi!” der ya şarkı, Erdoğan da adeta meydanları zelzele alanlarına çevirmeye çalışıyor.. Zaten konuşmalarında da artık miting ile zelzeleyi karıştırmaya başladı.. Kısaca Tayyip Bey meydanlarda mutlu!
Kalabalıklar giderek azalsa bile!
***
Tayyip Bey mutlu, ama, yandaş basın dertli. Gün geçmiyor ki bir yazar, köşesinde, “Erdoğan nefreti”nden acı acı dert yanmasın! Örnek alınacak bir empatiyle içini dökmesin! İsyan etmesin!
Öyle ya, nasıl isyan etmesinler ki? Ülke yeni ufuklara doğru koşarken bir takım münasebetsizler bu saplantıdan bir türlü kurtulamıyor; her şeyi kara gösteriyor. Dindar olmadan kindar olmuşlar.. Hasta bunlar!
***
Neyse ki ben bu hastalığa tutulanlardan değilim. Aksine, Tayyip Bey’in bu ülkeye büyük bir hizmette bulunduğu kanısındayım. Gerçekten de Tayyip Bey bu ülkeye kimsenin yapamayacağı bir iyilik yaptı: Hepimize Türkiye’nin gerçek seviyesini ve dünyadaki yerini gösterdi.
Oysa ne hayaller içindeydik! Nasıl da bulutlar arasında uçuşuyorduk! Yok efendim, Ortadoğu’nun tek demokratik ülkesi bizmişiz! Yok, yakında AB’ye tam üye olacakmışız! İslam alemine laiklik dersi veriyormuşuz! Tarihte 16 Devlet kurmuşuz! Şimdi de bu son devleti “Dünya Devleti” yapıyormuşuz!. vb vb..
Meğerse bütün bunlar palavraymış! Tayyip Bey sabırla ve vukufla bütün bu yanlışları düzeltti. Ve bu düzeltmeleri de kendine özgü incelikle, espriyle yaptı. Üstelik rakiplerinden rol çalarak.. Ne de olsa usta bir diyalektisyen.. “2023 hedefi” dedi; “ilk on’a gireceğiz” dedi; “İMF’ye borç verir hale geldik” dedi; Birleşmiş Milletler’e savaş açtı ve sonunda da bizi Katar’la Suudi Arabistan’ın kuyruğuna taktı.. Ve bu arada da 16 Devlet kurucumuzu Beştepe merdivenlerine dizerek bizlere bunların ne menem şeyler olduğunu gösterdi.. Adeta tarih dersi vererek.. Tıpkı Egemen Bağış’ın “Bakara, Makara” esprisiyle verdiği İslam dersi gibi..
Düşündüm de, kim bilir aralarında ne kadar gülüşmüşlerdir; bir yandan da kutuları doldururken.. Bağış’ın kayıtlara (yani tarihe) geçmiş kahkahaları hala kulaklarda çınlıyor.
***
Eh artık, bütün bunları yaşadıktan sonra galiba bizlere de “titreyip kendimize gelmek” düşüyor.. Fırsat bu fırsat, 7 Haziran bir başlangıç olabilir.. Yoksa, ufukta çok daha sert “düzeltmeler” görünüyor.. Bakın yandaş gazeteler öfke dolu; şimdiden “20. yüzyıl parantezini kapatmak”tan söz ediyorlar.. Benden uyarması..