Ülkemizde sadece 2015 yılının ilk ayında 26 kadın öldürdü, yedi kadın tecavüze uğradı, 24 kadın fuhuşa zorlandı, 36 kadın ve kız çocuğunu yaralandı.
Kadına yönelik şiddet, kadın katli, tecavüz, taciz ve istismar olayları, münferit olaylar değil. Faillerin kimlik ve kişiliklerine odaklanmak değil, erkeğin tahakkümünü meşru kılan, olumlayan ve kadının toplumdaki ikincil konumunun yeniden üretimini sağlayan koşullara karşı bu yapılara karşı bir söylem üzerinden mücadelenin örgütlenmesi gerekiyor.
KESK’li kadınlar olarak bizler kadına yönelik şiddetin her türlü biçiminin eril tahakküm ve tahakkümün belirlediği düzen içinde değerlendiriyoruz. Bizce olanların sorumlusu bu düzene göre hareket edenler, bu doğrultuda bir dünya tahayyülü olanlar ve böyle bir düzeni yeniden üreterek bunu mümkün kılandır. Devlet bu düzenin sürekliliğini sağlamakta; eşitsizlik düşüncesini ve buna eşlik eden değer yargıları, politikalar, ideolojiler ve inanışları beslemekte, korumakta ve yeniden üretmektedir. Kısaca kadına yönelik şiddetin sorumlusu en başta devlet ve onun söylem ve pratikleridir.
Özellikle örgütlü kamu emekçisi olarak biz KESK’li kadınlar bu nedenle içinde bulunduğumuz tüm kurum ve kuruluşlardan başlayarak, rengârenk bir çoğulluğun hakkını vererek kadınların tüm kadınlık halleriyle toplumda her alanda var olabilmelerinin mücadelesini vermenin oldukça önemli olduğunu düşünüyoruz.
Bu çerçevede önerilerimiz;
– Okulların toplumsal cinsiyete kör, tüm kadınlık hallerini tek bir annelik, eş olma, kız çocuk olma haliyle tanımlayan bu hallerin kati sınırlarını çizen, cinsiyete dayalı iş bölümünü yeniden üreten müfredatları sorgulanmalı; öğrencilerin bunların farkında olması sağlanmalıdır. Bu nedenle sendikalarımızdan başlayarak, okullarda toplumsal cinsiyet konusunda eğitim verilmesi ve toplumsal cinsiyet perspektifinin tüm kurumlarda ana akımlaştırılmasının başlangıcı olarak, ana okullardan başlayarak tüm eğitim kurumlarında toplumsal cinsiyet eğitiminin zorunlu hale getirilmesi ,
– Kadını yok sayan bir aklın hukukunu norm kabul eden yargı ve bu anlamda adalet bu nedenle sorgulanmalıdır ve bu kapsamda kampanyalar oluşturma. Kadın katliamına, kadına yönelik şiddete ilişkin açılan davaları el çabukluğuyla kapatan, şikâyetçi kadınları evlerine yollayan, tecavüze uğrayan kız çocuklarında rıza arayan eril sisteme karşı her yerde sesimizi yükseltmek; Kadına yönelik şiddet davalarının takibini sağlayarak baskı oluşturmak,
– Kadına yönelik şiddet olaylarında etkin bir önleme mekanizmasının yanında, herkesin ulaşabileceği, kolaylıkla kullanabileceği, etkin ve etkili şikâyet – başvuru mekanizma ve organlarının oluşturulması konusunda; bu organ ve mekanizmaların kadın için çalışan kadın sivil toplum örgütlerinin ve kuruluşlarının denetimine tabi olması konusunda baskı oluşturulmalıdır.
– Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın adı değiştirilerek, kadının eşitlik mücadelesinde kadınlarla birlikte politika üretmeyi sağlayacak bir Kadın Bakanlığı kurulmalıdır.
– Toplumun her alanında egemen olan etnisite, millet, dil, inanç ve toplumsal cinsiyet temelinde ayrımcı söylemlere karşı sesimizi yükseltmeli, farklılıklarımızı tanıyan ve farklılıklarımıza rağmen eşit koşullarda barışçıl bir biçimde birlikte yaşamamızı sağlamayı şiar edinmek,
– Bizi sermayeye ucuz iş gücü olarak pazarlayan ve sosyal devletin yükümlülüklerini bizlere yıkmaya çalışanları ifşa etmek; bu teşebbüslere karşı örgütlü bir itiraz yükseltmek.
– Örgütlülüğün önemi konusuna farkındalık sağlamak,
– İlgili tüm kurumların; kadınların güçlendirilmesi ve kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için acil harekete geçmesini talep etmek ve bu süreçte kadın hakları ve kadına yönelik şiddet konularında deneyim sahibi sivil toplum kuruluşlarının dikkate alınması için kampanyalar sürdürülmelidir.
-Kadın haklarının norm kabul edilmesini sağlamaya yönelik mücadele, farklılıkları kabul eden ama siyasal, ekonomik ve toplumsal olanda eşitliği sağlamaya yönelik bir mevzuatın hayata geçirilmesi gerekmektedir
– Kadına yönelik şiddetle mücadelede ve kadınların güçlendirilmesinde Kadın-erkek arasındaki yasal ve fiili eşitliğin gerçekleştirilmesinin kadına yönelik şiddeti önlemede anahtar bir unsur olduğunu kabul ettiği anlamına gelen, tarafların devlet çapında eş güdümlü politikaların benimsenmesi, ön yargı, gelenek ve uygulamaların ortadan kaldırılması yükümlülüğünde olduğunu belirten İstanbul Sözleşmesi olarak anılan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” ve CEDAW Sözleşmesi başta olmak üzere Türkiye’nin kabul ettiği/onayladığı ilgili uluslararası sözleşme ve belgelerin gerekleri yerine getirilmelidir.
KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKALARI KONFEDERASYONU