Bilge Serin**
Çeviri: Cansu Çelikel***
Londra’daki müteahhitler, sosyal ya da düşük maliyetli konutlarda yaşayan insanları, piyasa fiyatını ödeyen ev sahiplerinden ayırdıkları için inceleme altına alındılar. Dikkat çeken vakalar arasında sosyal konutlarda yaşayan çocukların yeni bir sitedeki oyun alanını kullanmasının engellenmesi ve sosyal konut sakinlerinin girişlerini ayıran “yoksul kapıları” da yer alıyordu.
Ayrım, elbette, dünyanın dört bir yanındaki kentlerde uzun zamandır bir gerçeklik haline gelmiş durumda. Örneğin, Güney Afrika’da apartheid rejimi altında ırksal olarak ayrıştırılan kentsel alanlar ortaya çıkmışken, Amerikan şehirlerindeki güvenlikli siteler 1970’lerden beri kayda geçirilmektedir. Benim ve diğer akademisyenlerin yaptığı araştırmalar gösteriyor ki toplumun görece yoksul ya da korunmasız vatandaşlarını ayıran ve dışlayan kent mekânları, dünyanın her yanındaki kentlerde hâlâ hızla artıyor, hatta parklar ve oyun alanları gibi kamunun sağladığı tesislerin ve hizmetlerin yerini alıyor.
Hindistan, Gurgaon’daki güvenlikli siteler özelleştirilmiş hizmetlerden bir yamalı bohça yaratıyor; Vietnam, Hanoi’deki elit siteler zengin ev sahiplerine daha temiz hava sunuyor ve Kanada, Toronto’daki lüks apartmanlar yabancı yatırımcılar için yerel halkı yerinden ediyordu. Diğer sakinlerin büyük çoğunluğunun aşırı derecede yoksunluk ve yoksullukla karşı karşıya olduğu Nijerya, Lagos’ta inşa edilen özel bir kent olan Eko Atlantic projesi ise uç bir örnek.
Meta mı, yoksa hak mı?
Her ne kadar bu siteler kendilerine has bağlam ve özelliklerini beraberlerinde getirseler de hepsinin ortak bir yanı var: Kent sakinlerini etkili bir şekilde ayrıştırıyorlar. Bu tür siteler, normalde kamu kurumları tarafından yürütülen tesis ve hizmetleri, kentin yalnızca belirli sakinlerine tahsis ederek, halkın daha geniş kesiminin yeşil alanlara, düzgün konutlara, oyun alanlarına ve hatta güvenli kanalizasyon sistemlerine erişimini tehlikeye sokmaktadır.
Bir zamanlar tüm yurttaşların hakkı olarak görülen temel hizmetlere erişim, meta haline gelme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Özelleştirme çevre düzenlemesi ya da mahallenin bakımı gibi yan hizmetlerle başlayabilir: Örneğin İngiltere’deki yeni inşa edilen bazı binaların bakımı, servis ücreti karşılığında müteahhitlere bırakılmıştır. Bu önemsiz gibi görünebilir, ancak konut sakinleri için denetime tabi olmayan bir maliyet getirmektedir.
Belediye hizmetlerinin özelleştirilmesi, kimileri tarafından, Hanoi’de olduğu gibi daha zengin ev sahiplerinin daha iyi yaşam standartlarına sahip olmalarının bir yolu olarak görülebilir. Fakat en kötü durumlarda, atık su tahliyesi gibi temel hizmetlerin önüne, Gurgaon’da olduğu gibi, bir ödeme duvarı koymaktadır. Diğer bir deyişle, özelleştirme önemsiz hizmetlerle başlayıp, kentlerde daha büyük ayrımcılık ve eşitsizlik yaratacak daha temel hizmetlere doğru genişleyebilir.
Bölünmüş bir kent
Türkiye’deki markalı konut projeleri üzerine yaptığım araştırma, ayrıcalıklı hizmet ve tesislerin, ayrılmış siteler aracılığıyla kademeli olarak genişletilmesinin ciddi sonuçlarına dikkat çekiyor. Markalaştırmanın yaygın olarak kullanılmasıyla bilinen bu özel siteler, hükümetin daha neoliberal bir yaklaşımı desteklemeye başlamasından bu yana, son yirmi yılda İstanbul’da ve Türkiye’nin diğer kentlerinde mantar gibi türediler.
2014 yılı itibariyle, sadece İstanbul’da 800’ün üzerinde markalı konut projesi vardı. Bunlar yüksek katlı tek bir binadan, 20.000’den fazla konut sakinini barındırmayı amaçlayan sitelere kadar çeşitli ölçeklerdedirler. Bugün, bu binalaşma şekli küçük ilçelerden, en büyük metropol alanlarına kadar Türkiye’deki her kentte görülebilir.
Markalı konut projeleri, genellikle tek bir kule ya da kapalı bir binalar kümesinden oluşturularak, ayrıca duvarlar ve çitlerin kullanılmasıyla tasarlanırken ayrılırlar. Kendi kullanıcılarına özel, parkların, oyun alanlarının, spor sahalarının, sağlık merkezlerinin ve çevre düzenlemesinin de dâhil olduğu geniş bir hizmetler ve olanaklar yelpazesi sunarlar.
Her projede aynı hizmetleri ve olanakları sağlamak, site sakinleriyle sitelerin dışında yaşayan insanlar arasındaki etkileşimi etkili bir şekilde engellemektedir. Dahası, bu projeler çoğunlukla parklar ve oyun alanları gibi kamuya açık alanların olmadığı mahallelerde bulunuyor.
Kamuya açık yeşil alanların, toplam kentsel alanın % 2,2’si kadar düşük olduğu İstanbul’da bu, kent çapında bir sorundur. Londra’da, kentin % 33’ü kamuya açık park ve bahçelerden oluşmaktadır ki bu da İstanbul’daki problemin vahametini gösteriyor.
Bu markalı konut projeleri düşük maliyetli daire ya da sosyal konutlar içermediğinden, daha az ayrıcalıklı kent sakinlerinin yeşil alanlar gibi hayati olanaklardan yararlanabilme imkânı bulunmamaktadır. Bu durum, dışlanmış kent sakinlerinin ruhsal ve fiziksel sağlıklarını dolaylı olarak etkileyip eşitsizliği bu bakımlardan daha da derinleştirmektedir.
Ortaya çıkan alternatifler
Kentlerde artan eşitsizlik, dışlanma ve ayrımcılığın önüne geçmek için, temel kentsel hizmetler kamu tarafından sağlanmalı ya da iyileştirilmeli ve kamu mülkiyeti altında tutulmalı, her şehir sakini için de ulaşılabilir kılınmalıdır. Bunu yapmanın ve özelleştirme politikalarına karşı çıkmanın yollarını gösteren alternatifler ortaya çıkmaktadır.
Örneğin, bazı kentlerde yerel yönetimler, kilit hizmetleri kamu mülkiyetine geçirerek “yeniden belediyeleştirmiştir”. Hollandalı düşünce kuruluşu Transnational Institute, 2000 ile 2015 yılları arasında 37 ülkede su temininin yeniden belediye kontrolü altına alındığı 235 vaka tespit etmiştir. Water Remunicipalisation Tracker (Suyu Yeniden Belediyeleştirme Takipçisi) girişimi, dünyadaki başarılı yeniden belediyeleştirme örneklerinin yanı sıra devam eden kampanyaları da takip ediyor.
Tüm kent sakinleri için uygun bir yaşam standardı sağlamaya odaklanılarak, kentsel hizmetlerin kamuya ait tutulması ve hileli yöntemlerin ya da özelleştirmenin sona erdirilmesi hayati önem taşımaktadır. Yerel makamların bu hedefe bağlı kalması gerekir, fakat yerel vergilerden ve merkezi yönetimlerden yeterli ödenek almaları da gerekir. Ancak o zaman kentlerde yaşayan herkes nitelikli hizmetlere erişebilir.
—————————-
(*) Kaynak: https://theconversation.com/inequality-is-being-built-into-cities-segregated-playgrounds-are-just-the-start-115676.
(**) Araştırmacı, Glasgow Üniversitesi.
(***) Mülkiye Eğitim Merkezi Çeviri Çalışma Grubu.