Siyasal İslam iktidarının ülkeye verdiği zararlar say say bitmez; ülkenin tüm birikimlerinin âdeta düşmanca talan edilmesi, Kürt sorununun çözülemez hale getirilip halkların düşmanlaştırılması, Ortadoğu bataklığına saplanma…
Tüm vahimliğine rağmen, bu saydığımız sorunlar gelecekte adaletli ve becerikli bir yönetimle çözülebilir. Kürt sorunu dâhil her sorun bir çözüm yoluna sokulabilir…
Bu iktidarın ülkeye ve insanlarına yaptığı en büyük kötülük ve eşikte bekleyen tehlike; bir süreç sonunda belli bir eğitim seviyesine getirilmiş halkın eğitilebilir olmaktan uzaklaştırılmasıdır.
Bakalım çevremize; günlük hayatımızda neler görmekteyiz, bakalım gazetelere televizyonlara ne tür olaylarla, sapkınlıklarla karşılaşmaktayız. Eğitimi sabote edilen bir toplumda bunların olması artık normal gelmeye başladı bizlere.
Bir sorunla karşılaşıldığında makul olan bu sorunu çözecek uzmanı bulmaktır ya, iktidar böyle yapmıyor. Eğer sorunu çözecek olan kendi adamı değilse, hemen kendi adamını formasyonuna bakmaksızın sorun çözücü olarak görevlendirip sorunu da kendi adamının IQ’su seviyesinde görüp öyle hareket ediyor. Böylelikle her alanda yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.
Eğitilebilir olmaktan uzaklaştırılan topluma iktidar bu yönde sinyal vermeye devam ediyor. Toplum için ne kadar önemli meslek varsa iktidar icracıları tarafından bu meslek erbaplarına hakaret, sataşma farz oldu. O da yetmedi tabanlarına hedef gösterildiler. Yanılmıyorsam bir sataşmadıkları tellaklar kaldı.
İktidar, lümpenleştirmenin ne zaman meyvelerini toplayacağının öngörüsüne sahip, günü gelince…
Yarım yamalak darbe girişimi sonrası devlet organizatörlüğünde düzenlenen “demokrasi” eğlencelerinde daha önceleri “evde zor tuttukları”nı sokağa alıştırıp, onlara sokağı sevdirdiler. Bu eğlencelerde iktidar böylece Faşizm İdman Yurdu’nu kurmuş oldu.
Bundan sonra demokratların, devrimcilerin eylemlerine devlet güçlerinden önce bu Faşizm İdman Yurdu mensupları müdahale ederse şaşırmayalım.
Gidişat gösteriyor ki her şeyi deforme eden bu yapı, bilinen faşizmi de deforme edip ucube bir faşizm yaratmaya doğru koşmakta.
Öyle taklitçiliğe yer yok: bizimki Milli Faşizm! Ne yani faşizmi de solculardan mı öğreneceğiz? Solculara göre varsa yoksa; Dimitrof, Togliatti, Poulantzas. Dünya üçten haydi haydi büyük! Hangi dünyada yaşıyorsunuz? Biraz yaratıcı olun!. Siyasal İslam iktidarının ne katkıları olacak faşizm literatürüne göreceksiniz.
Yok Mussoli’nin Kahverengi Gömlekliler’i, yok Hitler’in SS’leri, Gestapo’su… İlle de isim takmak gerekirse bizim faşizmimizin milislerine; Palalılar deriz, Sarıklılar deriz.
Bence Kefenliler daha yakışır!
Bir de “faşizmin kitapta yeri var,” açıklamasına hazırlıklı olalım. Kitapta olmayan yok ki bunlara göre. Her şeyi kitabına uyduruyorlar nasılsa. Kitapta olan onlar için helal, bizler için haram olur; elbette bize haram olacak faşizm, benim de dediğime bak!
Şimdi, bu İslamcı Milli Faşizm’in işkenceleri nasıl olur diye düşünmeden edemiyor insan. Eskiden işkencenin de işkencecilerin de bir alışılmışlığı vardı. İşkenceci; çekerdi falakaya, gererdi Filistin Askısı’na, verirdi manyetodan elektriği; bağır, diren, ne yaparsan yap; işleyiş buydu.
Hayali bile travma. Düşünsenize, işkenceci geliyor mesaisine; önce bir besmele çekiyor, sonra dualar eşliğinde başlıyor falaka, artıyor elektriğin voltu. Yetmez, ver müziği, gümbür gümbür: “sordum sarı çiçeğe…”
Beş vakti atlamamak gerek. İşkenceci ara verip işkenceye kılıyor namazını. “Beş vakit değil, on vakit olsaydı,” diyenlerimiz olacak belki, soluk almak için. Hele bir de zikire başlarsa tüm işkenceciler, dayan dayanabilirsen!
Bunlar her şeyi bozdu, faşizmi de bozacaklar!
Benden söylemesi.