Dr. Mine Yıldız*
“Şişede durduğu gibi durmuyo lan bu,
Şimdi rakının üstüne bi cila lazım ooluumm, bira içek mi la”.
Gece biter, ertesi günü olur.
“Valla hayal meyal bir şeyler hatırlıyom da tam şeedemedim aslında”.
Biri der ki; “Boşuna yırtma kendini, herşeyi hatırlıyorsun ooluumm, yeme bizi…”
Bir diğeri ise; “Doğru söylüyor oluumm, insan hatırlamıyo harbiden ya! Başıma geldi ordan biliyoom.”
Bazı eski siyasetçiler, bugün olup bitenleri sonradan hatırladıkları için mi yıllar sonra açıklama yapıyorlar acep? Kendi dönemlerinde yaşanan gerçeklerle (?!) ilgili açıklama yapmak için neden “eski” sıfatını bekliyorlar ki?
“Yahu bizim dönemde de bazı yanlışlar yapılmadı değil Azizim, mesela hımmm… neydi adı, hah buldum Deniz Gezmiş’ti sanırsam. Yahu o çocukları astık ya iyi etmedik, ama ben dedim o zamanlar. Asmayalım dedim, dedim ama evet oyu verdim mecbuuurr…”
1991-1993 yılları. Malumunuz o zamanlar cep telefonu, twitter vs yok. Haberleri gazete ve üniversite kantinindeki TV’den izleyebiliyoruz. Ülke gündemi Güneydoğu’da yaşananlar ve faili meçhul cinayetlerle dolu.
Üzerinden 20 küsur yıl geçmiş! Sonra bir bakmışşın bir Bakan çıkıyor, o dönemle ilgili açıklama yapıyor; “Birtakım ölümler, öldürmeler oldu, devlet PKK’ye karşı Hizbullah’a göz yumdu, dışarıdan birtakım kimseleri de görevlendirdi. Devlet, kendi görevlerini, devlet görevlisi olmayan birtakım kişilere yaptırmak istedi (06.09.2015). Bu açıklama Dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin’e ait. Yahu bu dönem Çiller’in “Devlet için kurşun atan da, yiyen de bizim için şereflidir” dediği yıllar değil mi? Onca ölen insan, onca aile, onca acı.
“Vicdanen Rahatsızım” diyen İnsan Haklarından Sorumlu Eski Devlet Bakanı Adnan Ekmen, 1996’da Şırnak’ta yaşanan Güçlükonak katliamıyla ilgili, üzerinden tam 13 yıl geçtikten sonra 2009’da bir açıklama yapıyor. Ve diyor ki ; “Olaydan sonra yetkililer çıkıp, ‘Saldırıyı PKK gerçekleştirdi, ölenler de şu kişilerdir, kimlikleri de bizdedir’ dedi. Olayı PKK gerçekleştirdiyse kimlikleri sende ne arıyor? İnsanlar yanarak ölüyor ama kimliklerine bir şey olmuyor. Demek ki onları yakanlar, yakmadan önce kimliklerini ellerinden aldılar” diyor ve ekliyor “Güçlükonak Katliamını derin devlet yaptı, Deniz Baykal’a, bildiklerimi Başbakan Çiller’e anlatmayı teklif ettim, ‘sen bilirsin, ama Başbakan’ın bu ara işi başından aşkın’ deyince vazgeçtim” (Yeni Aktüel-01.09.2009). Ekmen, İçişleri ve Savunma Bakanlıklarına yazı yazıp tutanakları istediğini, ancak yazısına “cevap bile verilmediğini de” sözlerine ekliyor. Devletin “JİTEM diye bir örgüt yok” diye bangır bangır bağırdığı dönem.
Günümüze gelelim mi?
AKP Kurucularından Eski Bakan Yaşar Yakış; “İŞİD’in Türkiye‘de yerleşmekte oluşuna biraz seyirci kaldık galiba… Bütün bunlar akşamdan sabaha olmuş değil. Eğer en başında IŞİD‘in Türk devletinden yararlanmasına müsaade ettirilmemiş olsaydı biraz daha mesafeli olurduk (21.07.2015)”, diyor. Peki bunu kim olarak diyor; Eski Bakan sıfatıyla.
Saf-salak değiliz azizim, sarhoş da değiliz. Dün geceyi hatırlayanlardanız anlayacağınız.
Ama biz yine de soralım; Bu açıklamalar, niye yıllar sonra geliyor kardeşim?.
Hımmm…
Bir iki seçenek sıralayalım mı;
*Mevcut duruma göre (eski ya da yeni siyasetçi olma durumuna göre), siyasette hesaplar, taraflar, ittifaklar, birlikte hareket edileceklerin listesi mi değişir? (Dün dündür, bugün bugündür diyen, rahmetli Demirel geldi birden aklıma, her nedense…)
*İnsan yaşlandıkça daha bir yumuşak kalpli olur derler. Acaba gaddarın mağdura yaşattıklarını seyretmekle yetinenlerin aklına, birden zavallı insanlık mı gelir? Her nasılsa bir vicdanının var olduğunu fark edip, azap çekmeye mi başlar. Dini inancı da varsa; “Yahu burası neyse de, Ahirette hesap vereceğim, iyisi mi önce buradan başlayayım” mı der? (Belki de öyledir, gülmeyin bakiimmm…İyi bir adam olmaya karar vermiş tövbe etmiştir belki…)
*Yoksa bir yerlerden gelen talimat ya da baskılarla yapmak zorunda kalınan açıklamalar mıdır bunlar? Zamanlama manidar denir ya, hani o türden bir şey mi. (Baskı deyip geçmeyin, Analarımızdan emdiğimiz sütü burnumuzdan getirme konusunda ihtisas yapmışlarla sarılı dört bir yan! )
*Yoksa günahların itirafı, bir tür günah çıkarma ritüeli midir dile gelen? Af mı dilenir yoksa halktan? (Katil, katildir yahu! Hırsız da, hırsız! Katil, cinayeti nasıl işlediğini anlattı diye katil olmaktan çıkar mı hiç? Arabeskçi Bergen’in bir şarkısında söylediği gibi ‘sen affetsen, ben affetmem’)
Son söz olarak,
Kimin kime günah çıkarttığı bilinmez elbet!
Ancak çocuklarını savaşlara, katliamlara, cinayetlere kurban vermiş aileler ve yoksul halklar, tüm bunlara seyirci ve sessiz kalmanın bir “İNSANLIK SUÇU” olduğunu bilir!
(*) Siyaset Bilimci-Sosyolog