AKP Genel Başkanı-Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu tarafından Cumhurbaşkanlığı Sarayında düzenlenen 10 Kasım Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anma törenine katılarak bir konuşma yaptı.
Konuşmasına Atatürk’ü rahmetle yâd ederek başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazi Mustafa Kemal ile birlikte, ahirete irtihal etmiş tüm şehitlere minnettarlığını ifade etti.
Erdoğan, Türkiye’de eskiden beri hep bir “Atatürk” ve “Atatürkçülük” tartışması yaşandığını savunarak, , “Özellikle tek parti CHP’si döneminde, tarihimizin bu önemli kurucu liderinin ismi öylesine istismar edilmiştir ki, milletimizin gönlündeki Atatürk ile sonradan kavramsallaştırılan Atatürkçülük arasında çok büyük bir fark ortaya çıkmıştır” iddiasında bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan milletin “Gazi”ye hürmetinin sonsuz olduğunu, “Mustafa”ya saygısında en küçük bir tereddüt olmadığını, “Kemal”le de en küçük bir sorunu bulunmadığını belirterek, “Milletimizin soyadı olarak kendisine verdiği ‘Atatürk’ konusunda da hiçbir sıkıntısı olmadığını biliyoruz” dedi. Atatürk’ün mirasçısı olduğu iddiasındaki CHP’nin, Atatürk’le çok daha önceden zayıflamaya başlamış olan ilişkisinin 10 Kasım 1938’de tamamen kesildiğini süren Erdoğan, “Atatürk ebediyete irtihal ettikten sonra, o ana kadar Türk lirası üzerinde biliyorsunuz, Atatürk’ün resmi vardır. Ama Atatürk’ün irtihalinden sonra o resim paranın üzerinden kaldırılmış ve onun yerine İnönü’nün resmi konmuştur. Bunu yapan kim? İşte o zamanki CHP zihniyetinin ta kendisidir. Bugün Merkez Bankasındaki para serilerine baktığınız zaman bunu görürsünüz.” dedi.
Erdoğan, 10 Kasım 1938 tarihinden sonraki CHP’nin, önce İsmet İnönü’nün, daha sonra da başına geçen diğer genel başkanlarının CHP’si hâline geldiğini savundu.
“Burada sorun, bir zihniyetin, milletimizin istiklalinin sembolü olan Gazi Mustafa Kemal’i, kendi ideolojik amaçlarının malzemesi hâline dönüştürmeye çalışmış olmasıdır” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu zihniyete gösterilen tepkinin Atatürk’e de yöneltilerek, zaman zaman yanlış ifadelerle, zaman zaman da yanlış anlaşılmalarla ortaya konduğu bir gerçektir” şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan herkes gibi Atatürk’ün de eleştirilebilir olduğunu söyleyerek konuşmasının devamında şunları söyledi: “Yüce Allah dışında hiçbir güç layüsel değildir. Ancak, eleştirmek başkadır, hakkı teslim etmek başkadır. Bizim saygı sınırları içindeki eleştirilere diyecek bir sözümüz yoktur. Bununla birlikte, Atatürk’ün ailesini de hedef alacak şekilde ve hakaretamiz bir tarzda ortaya konan ifadeleri doğru bulmadığımızı da özellikle belirtmek istiyorum. Biz, Kurtuluş Savaşı’mızın Başkomutanı, Cumhuriyetimizin banisi olarak kendisinin hakkını milletimizin huzurunda teslim etmeyi bir görev olarak görüyoruz. ‘En büyük eserim’ dediği Cumhuriyetimize, en büyük hedef olarak gösterdiği muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma mirasına sahip çıkarak, aslında Atatürk’ü ve hatırasını, işte bu istismarcıların zulmünden de kurtarıyoruz, kurtarmak zorundayız.”
Ülkenin ve milletin bu önemli değerini, darbecilerin, vesayetçilerin, ruhu faşist, söylemi Marksist marjinal çevrelerin tekeline bırakmayacaklarını söyleyen Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: “CHP gibi ‘amorf’ bir partinin Atatürk’ü milletimizden kaçırmasına rıza göstermeyeceğiz. Hele hele Atatürk’ün özellikle bunların o zihinsel fetişizmine kurban edilmesine hiç rıza göstermeyeceğiz. Onu, Kurtuluş Savaşımızın Gazi’si, milletimizin Mustafa Kemal’i ve Cumhuriyetimizin Atatürk’ü olarak tüm yönleriyle kucaklayacağız. Bundan hiç kimsenin rahatsız olmaması, tam tersine ülkemizin bu olgunluğa ulaşmasından dolayı herkesin memnuniyet duyması lazımdır.”
Misak-ı Millî tartışmalarına da değinen Erdoğan, “İşte şimdi Suriye’de, Irak’taki gelişmelerde zaman zaman dikkat ederseniz bir şeyi dillendiriyorum, nedir o? ‘Biz Misak-ı Millîmize yeniden sahip çıkmak zorundayız’ diyorum. Bizim eğer Misak-ı Millî hudutlarımızdan taciz ediliyorsak, eğer o hudutlar içerisinden ülkemize saldırılar oluyorsa, burada buyurun devam edin deme lüksümüz yoktur. Gereği neyse, bunun gereğini gerektiği şekilde yapma zorunluluğumuz vardır. İşte Fırat Kalkanı Harekâtı budur. Şu anda İdlib’de yapılmakta olanlar budur. Açıklıyorum, Afrin’de yapılmakta olan da budur. Biz burada seyirci kalamayız, gereği neyse bunu yapmak zorundayız. Birilerinin 12 bin kilometre uzaklıktan gelmek suretiyle buralarda parselasyona girmesine başımızı sallama lüksümüz de yoktur. Neyse bunun hakkını vermek durumundayız. Orada olanlar bizim akrabalarımız, onların değil. Öyleyse akrabalarımızın hukukuna da sahip çıkma mecburiyetimiz var. Orada bizim soydaşlarımız var, onların da hukukuna sahip çıkma mükellefiyetimiz var. Her ne kadar içerideki bazı dost görünen düşmanlar bu işi yadırgıyorsa da, biz onlara rağmen bunu yapmak zorundayız” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasının sonunda Cumhuriyetin tüm önemli tarihleri gibi, 10 Kasım’ları da artık bu anlayışla değerlendirmek gerektiğini; Atatürk’ü sadece “anmakla” kalmayıp, “anlamaya” da çalışmak gerektiğini öne sürdü.