2014 yılında 100. doğum gününü kutladığımız Orhan Kemal, emekçi sınıfın yazarıdır.
Orhan Kemal, hayatı ve insanları tanıdığı, sınıf bilinci kazandığı ilk günden itibaren, kaderini bağladığı insanların, emekçilerin gerçeğini anlatmıştır. Orhan Kemal, gerçek bir yaratıcı yazar olarak, yazdığı öykü, oyun ve romanlarında; tanıdığı, sevinç ve korkularını, özlemlerini, beklentilerini, kaygılarını çok iyi bildiği insanları anlatmıştır. Anlatmak için çok iyi gözlemlemek, bilmek, tanımak önemli ve gereklidir ancak yalnızca bunların yetmeyeceği de açıktır. Çok iyi tanınan fabrika işçileri, çırçır, patoz, tarım işçileri, ırgatlar, sokak satıcıları, küçük esnaf ve zanaatkarlar, onların çalışma koşulları, yaşadıkları çevre, gittikleri kahve, kebapçı, genelev, şu bu…
“…İşçi sınıfı, köylü benim kaynağım, dayanağım olmuştur. Burjuvalaşmış teknik karşısında ezilen, yok olan insanlar benim insanım olmuştur. Onların acıları, onların ekmekleri benim ekmeğim; benim acım olmuştur. Köyün, köylünün sosyal, ekonomik tarihsel çelişkileri, köy işçilerinin ırgatlarının direnişleri, çalışma ve yaşam koşulları benim çalışma ve yaşam koşullarım olmuştur. İşçilerin, köylülerin, bütün fakir fukaranın amansız sömürülmesi, soyulması, ezilmesi, insani kişiliğini öldüren, yok eden, insan onurunu ayaklar altına alan, insanın kendini, bedenini ortadan kaldıran çalışması, yaşama koşulları benim kendi dramım olmuştur…”
Yazmak için bunları görmenin dışında yazar tarafından bunların anlamlandırılması gerekir. Bunun için bilgi, içselleştirilmiş bilginin, bilincin bulunması zorunludur. Orhan Kemal bu bilinci, 1927 Demiryolu grevine katılan, grevi örgütleyen ustalardan, okuduğu kitaplardan, arkadaşlık ettiği Partili dostlarından, Bursa Cezaevi’nde 3,5 yıl oda arkadaşlığı yaptığı, “…Benim gerçek öğretmenim Nazım’dır.” diye tanımladığı Nazım Hikmet’ten, edindiği bilgilerle kazanmıştır.
FABRİKA İŞÇİSİ ORHAN KEMAL
Orhan Kemal hayatı yaşayarak öğrenenlerdendir. Açıkça söyler zaten: “…Ben Çukurovalıyım. Uzun yıllar Çukurova’da yaşadım. Fabrikalarda çalıştım. Irgatların hayatını iyi tanırım. Onların patronlarla, ağalarla olan ilişkilerini iyi bilirim. Kalekapısı’nda, Orosdibak Meydanı’nda, Kuruköprü’de, Çırçır fabrikasının çeşitli bölümlerinde onları doğrudan gözlemledim…”
Orhan Kemal, kendisini ” aydınlık gerçekçilik” anlayışının bir temsilcisi olarak takdim eder: “… Gerçekçilik, içinde yaşadığı topluma yer yer ayna tutmaktan ibaret değil ki…Asıl gerçekçilik, asıl yurtseverlik içinde yaşadığı toplumun bozuk düzenini görmek, bozukluğun nereden geldiğine akıl erdirmek, sonra da bu bozuklukları ortadan kaldırmaya çalışmak. Buna engel olanlarla savaşmak…”
Orhan Kemal, gerçekçilik hakkındaki bu düşüncesinin ilk cümlesinin hakkını fazlasıyla yerine getiren bir yazarımızdır. ‘İçinde yaşadığı topluma ayna tutmak, gerçekleri olduğu gibi yansıtmak.’ Bunun yetersizliğinin tespiti ayrı ama öncelikle Orhan Kemal, içinde yaşadığı topluma karşı sorumluluk duyan, ayrımsız olarak bütün halkını, insanlarını seven bir yazar olarak, yaşadığı toplumun ekonomik, toplumsal, kültürel birikimini ve değişimini gözlemleyen ve yansıtan, gözler önüne seren bir yazar olmuştur. Kendisinden önce, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halid Karay, sonrasında toplumsal bir görünüşle Sabahattin Ali, Cevdet Kudret, Sadri Ertem yaşadıkları toplumu gerçekçi bir biçimde anlatmıştır.
ORHAN KEMAL’İN ROMAN KAHRAMANLARI
Orhan Kemal, 1950’den sonra birbiri ardına yazdığı öykü ve romanlarında, iyi bildiği insanların hayatını çok etkileyici, yaşayan roman kahramanları yaratarak anlatmıştır. Onun öykü ve roman kahramanları canlı gibidir. Okuduğunuzda hikayeleri anlatılan kişileri çok iyi tanıdığınızı, bildiğinizi duyumsarsınız. Edebiyatımızın en iyi anlatılmış roman kahramanları arasında Orhan Kemal’in anlattıkları ilk sıralarda yer alır: ‘Küçük Adam’ olarak nitelediği kendisi, Elçi Çemşir, Muzaffer Ağa, Kabak Hafız, Murtaza, Kudret Yanardağ, Güllü, Filiz, Topal Nuri, İflahsızın Yusuf, Topal Eskici, v.d…
Onun öykü ve romanlarında; geçimlerini sağlamak için en güç, en ağır çalışma koşullarında çalışmak zorunda kalan çocuk, genç, yaşlı, kadın erkek emekçiler vardır. Sınıf değiştirmek isteyen, yükselmek daha iyi yaşam koşullarına kavuşmak isteyen genç kızlar, köyden kente ekmeğini kazanmak ve üretilen değerden payını almak için gelmiş, mücadele eden, çoğu zaman örgütsüz, örgütlenmek istediğinde başına patronun ve patronun destekçisi devletin sopasını yiyen insanlarımız vardır.
BALZAC VE ORHAN KEMAL
Lukasc, Balzac için, “… roman kişilerine kendi toplumsal yaradılışlarından kaynaklanmayan, ve gerek soyut belirlemeler gerekse özel belirlemeler açısından söz konusu toplumsal yaradılışlarla tam bir uyum göstermeyen şeyler söyletmez, düşündürtmez, hissettirmez, yaptırtmaz…” tespitini yapıyor. Balzac’ın Köylüler romanında, toprak sahipleri ile burjuvazi arasındaki çatışmanın tarafı olan köylüleri anlatırken Balzac’ın roman kahramanları tam da Lukasc’ın tespit ettiği gibi konuşur, düşünür ve davranırlar. Köylüler, bir karış toprakları olsun isterler. Sahibi oldukları toprakları ekmek, biçmek isterler. Emeklerinin karşılığını almak, karınlarını insanca doyurmak, içkilerini içmek isterler, yakacak odunları olmasını, hasat artıklarını eskiden olduğu gibi “özgürce” toplamayı isterler.
Edebiyatımızın gerçek bir yaratıcı yazarı olan Orhan Kemal’in roman kahramanları da tıpkı Balzac’ın roman kahramanları gibi sahicidirler. Kendileri gibidir. Tutarlılıkları yoktur, bugün böyle davranırlar, yarın çıkarları neyi gerektiriyorsa öyle davranırlar. Bereketli Topraklar Üzerinde romanındaki Hidayet’in Oğlu gibi. En yakın arkadaşları, Köse Hasan’ı han köşesinde, aç-susuz, hasta, parasız bırakıp gittiklerinde edebiyatımızın en insancıl sahnesini yaşatan da Hidayet’in oğludur. Patoz işçilerinin önderi Zeynel’in yerine koltukçuluğu kabul eden de…
Orhan Kemal, yalın ve kısa cümlelerle yazmıştır, açık seçik, anlaşılır, dolaysız metinlerdir yazdıkları… Girift, karmaşık anlatımlar yoktur. Edebiyatta özün biçimden daha önemli olduğuna inandığını ifade eden Orhan Kemal, “…Biçim ve deyiş oyunlarıyla okuyucuyu aldatmayı sevmem. Sanatı ya bir akrobat gibi ya da insan olma haysiyeti ile bir ödev gibi kabul etme var. Ben ikinciye inanıyorum.” Der.
KİTAPLARININ GÜCÜ VE TOPLUMSAL BİLİNÇ
Orhan Kemal’in yapıtlarında, bölümler arasında birbirine bağlı bir bütünsellik vardır. Olaylar ve insanlar arasındaki bağlantıyı çok başarılı bir kurguyla ortaya koyar, Orhan Kemal. Ayrıntıları açıklanan olaylar tesadüfen gerçekleşmez. Olaylar, yazarın toplumsal çözümlemelerinin ışığında gelişir. Ağalarla köylüler arasındaki uzlaşmaz çelişkinin yüzlerce yıldan bu yana gelen bir toprak paylaşım kavgası olduğunu duyumsarız yapıtları okuduğumuzda. Tek parti iktidarının köylünün değil, ağaların temsilcisi olduğunu, ayak sesleri duyulan yeni iktidarın da farklı olmayacağını, bunun niçin böyle olacağını, gerekçelerini ortaya koyarak okuyucusuna aktarır.
Orhan Kemal’in yapıtları okunduğunda, günümüzde de çok tartışılan pek çok tarihsel olgunun yanıtını öğrenebilir okuyucu, Yapıtlarıyla; ülkemiz toplumunu, insanlarını, olayları eleştirel bir bakış açısıyla, gerçekçi ve başarılı bağlantılarla öyle anlatır ki; okuyucu bu yapıtları okuduktan sonra azımsanamayacak bir toplumsal bilinç kazanmış olur.
UNUTULMAYACAK ÇÜNKÜ…
Orhan Kemal’in romanlarına kahraman yaptığı, ‘Bereketli Topraklar Üzerinde’ romanını yazıp bitirdikten sonra, “Nadir’in Kahvesi’nde sabaha kadar romanından pasajlar okuduğu ustalar, “eline sağlık Raşit… İyi yazmışsın. Hatta her bir şeyi söylememişsin bile. Çukurova’da öyle şeyler olur ki, insanın nefesi kesilir. Oturup sana anlatsak bir değil beş roman yazarsın” diyecektir. Orhan Kemal’in, Çukurova’da tarım ve fabrika emekçilerini anlattığı romanları anımsarsak ( Vukuat Var, Hanımın Çiftliği, Kanlı Topraklar, Eskici Ve Oğulları, Kaçak), Ustaların dileğinin yerine gelmiş olduğunu görürüz.
Orhan Kemal, Çukurova’nın katı gerçeğini, toprak kavgasını, emekçilerin alın terini çalanları, yorgunluktan bacağını patoza kaptıranları, sıtmalı çocukları, işsizliği, açlığı , yoksulluğu belleklerden silinmeyecek güzellikte yazdığı gibi, İstanbul’un kenar mahallelerinde yaşayan insanları, Beyoğlu’nun arka sokaklarında gençliğini harcayanları, sokak çocuklarını, fabrika işçilerinin dünyasını da aynı güzellikte yazmıştır. İşçi sınıfı ve emekçi halk Orhan Kemal’i unutmayacaktır.