Thomas Nail**
Çeviri: Cansu Cızık***
Göçmenin Asliliği
Thomas Nail: Belgesizler (Sans papiers) tüm çalışmalarınızda belki de en çok yer verilen çağdaş siyasi olaydır. “De quoi Sarkozy est-il le nom?” [Sarkozy’nin Adı Nedir?”] başlıklı çalışmanızda onların mücadelesinin “bugünün siyasetinde en önemli olanı tarif ettiğini” belirtiyorsunuz. Belgesizler, çalışmalarınızda –ve çağdaş siyasette- niçin bu kadar ayrıcalıklı bir yer işgal ediyor?
Alain Badiou: Benim konumum klasik: Marx, çok önce, kırsal kesimden gelen ve büyük şehirlerdeki işçi ayaklanmalarının “katı çekirdeğini” oluşturmak üzere ücret mantığına henüz dâhil olmamış “geç gelen” proleterleri dikkate almıştı. Ayrıca, bu proleterlerin de göçmen oldukları (kırsal kesimden şehirlere göç ettikleri) ve üstelik de belgesiz göçmenler oldukları hatırlanmalıdır. Aslında, şehirde kalma hakkı, bir belgeye, “işçi karnesine” bağlıydı ve eğer bu belgeye sahip değilseniz evinize geri gönderilebilirdiniz. Emperyalist mantık, Afrika, Asya ve diğer uzak kırsal kesimlerden gelen işçilere yönelik bu polis kontrolü, güvencesizlik ya da daimi şüphelilermiş gibi davranma tutumunu yalnızca daha da genişletti. Bu da aslında emperyalist metropol kentlerde proletaryanın konumuna uluslararası bir hal kazandırdı sadece. Dolayısıyla, belgesiz göçmenlerin güçlü bir biçimde desteklenmesi, bugün tüm “göçebe proletarya”nın geniş ölçekli örgütlenmesindeki doğal ve temel bir unsurdur.
L’Organisation Politique
TN: La Distance Politique’e göre, L’Organisation Politique 1983 yılında oluşturulmuş ve siyasi yazıları 1983’ten 1991’e kadar Le Perroquet dergisinde yayınlanmıştır. Siyasi yazılar 1992’den 1999’a kadar ise La Distance Politique’te yayınlandı. Bu grubun 1999 ile 2007 arasındaki yazıları nerede yayınlandı? Grubun söz konusu süre zarfındaki etkinliklerini ve yazı faaliyetini nasıl değerlendirirsiniz?
AB: L’Organisation Politique, 1970 yılında kurulan “UCFml (Union des communistes de France marxiste-léniniste)” Fransa Marksist Leninist Komünistler Birliği adlı görece açık Maoist örgütün halefiydi. Bir yandan Maoizm ve Marksizm-Leninizm’e atıfta bulunmanın şüphesiz bir biçimde çok klasik olması ve dogmatik gruplarla fazlasıyla ortaklaşmak anlamına gelmesi nedeniyle, diğer yandan kendi siyasi yeniliklerimize yeterince vurgu yapmaması nedeniyle isminin değişmesi gerektiği konusunda genel bir eğilim oluşmuştu. Özellikle de amacımız artık işçi sınıfını “temsil edecek” bir partiyi hızla kurmak değildi. Ancak kendi namıma, iki yapı arasında siyasi pratik açısından her zaman bir süreklilik olduğunu düşünmüş ve isim değişikliğinin zorunlu olmadığına inanmışımdır
Dağılma
TN: Grup 2007’de neden dağıldı?
AB: 2007’de, artık ulusal bir örgütlenmeyi sürdürmeye yetecek kadar büyük ölçekli, yeterince merkezileşmiş ve birlik içinde bir siyasi emek yoktu. Şahsen, kendi namıma, L’Organisation Politique’in faaliyetlerinin 2000’lerden bu yana her halükârda giderek daha da sınırlı hale geldiğini söyleyebilirim: Aslında, pratikte söz konusu faaliyet yalnızca belgesiz Afrika işçilerinin barınaklarında sürdürüldü. Gerçekte faal olan örgüt, “barınaklarda yaşayan belgesiz işçiler örgütü yurtlarının ve siyasi örgüt” adını taşıyordu. Ancak bu durumda “siyasi örgüt” artık çok da bir anlam ifade etmiyordu. Bu gidişatı düzeltmek için dört girişimde bulunuldu. Birincisi, örgütü belki de ulusal ölçekte, ciddi kabul edilecek bir boyutta tüm barınaklara genişletmekti. İkincisi, barınaklara siyasi okullar açmaktı. Üçüncüsü, fabrikalarda seri üretimi aktif olarak devralmaktı. Dördüncü ve bana göre en önemlisi ise L’Organisation Politique ve yeni fikirlerin örgütleyicileri ve taşıyıcıları olarak vasıflarını ortaya koymuş olan militan işçiler ve L’Organisation Politique’ten oluşan bir “Konsey” kurmaktı ve böylece birlikte göçebe proletarya içinde gerçekten tutunan yeni bir siyasi doğrultu oluşturmaktı. Ben de bu çabalara oldukça aktif bir biçimde katıldım. Fakat, ayrıca itiraf etmeliyim ki başarılarına rağmen, üstesinden gelebilecek konumda olmadığım belli bir atalete ilişkin bazı şüphelerim vardı. Nihayetinde, L’Organisation Politique’in barınaklar ve belgesiz işçilere özel bir birlik haline geldiği ve artık “siyasi” olmadığı hissine kapıldım. Bunun nedeni ise siyasi bir örgütün çok farklı siyasi durum içerisinde birçok süreci eşanlı olarak idare edebilen bir örgüt olmasıdır.
Çağdaş Analiz
TN: 1996’dan 1999’a kadar onlarla yaptığınız çalışmalardan beri belgesiz işçilere ilişkin analizinizde neler değişti? Söz konusu olayları bugün daha genel olarak Kuzey Amerika ve Avrupa’daki statü sahibi olmayan göçmenlerin adalet arayışlarıyla nasıl karşılaştırırsınız?
AB: Bizim için başlangıçta fark yaratan şey, belgesiz göçmenlerle ilgili sloganların ve eylemlerin, göçebe proletaryayı, ama aynı zamanda fabrika işçilerini, madun ticari sektör çalışanlarını, eğitimli gençleri, entelektüel çevreyi vb. yeni gerekçelerle siyasallaştırmayı amaçlayan daha geniş bir siyasi vizyonun parçası olmalarıydı. Ancak az önce de belirttiğim gibi, bu proje dönüşüme uğratıldı ve siyasi içeriğinden arındırıldı. Aslında belgesiz göçmenler ile ilgilenen birçok dernek var ve ben bu konuda açıkçası çok mutluyum! Ama bunlar özel mülkiyet ve sermayenin genel düzenini zayıflatmayı amaçlayan siyasi örgütler değil, daha ziyade gerçek bir modern hümanizmin taşıyıcıları, yardım örgütleridir. Bu doğrultuda, eğer L’Organisation Politique bugün artık yoksa, bunun nedeni kesinlikle özelleşmiş, tikel olup genel bir ideoloji –bizim “bütünsel bakış açısının önceliği” olarak adlandırdığımız şey- tarafından desteklenmeyen sloganlara sahip bahsettiğiniz hareketlere benzemiş olması nedeniyledir.
Sınırlar
TN: Eski bir söyleşinizde devletin sönümlenmesine ve sınırların ortadan kaldırılmasına destek verdiğinizi söylemiştiniz. Ancak stratejik bir şekilde şunu söylüyorsunuz: “İlk olarak burada olan insanlara somut bir biçimde nasıl davrandığımız sorusuyla, ardından burada olmak isteyenlerle nasıl başa çıktığımız sorusuyla ve son olarak onları kendi ülkelerini terk etmeye mecbur bırakan anayurtlarındaki durumun ne olduğu sorusuyla uğraşmalıyız. Her üç soru da yanıtlanmak zorunda ama bu sırayla.” Peki, bu üç çeşit mücadelenin aynı anda verilmesi gerektiğini, aksi halde ilk aşamanın hiçbir zaman aşılamayacağını düşünenlere ne dersiniz? Örneğin, Kanadalı No One Is Illegal (Hiç Kimse Yasa Dışı Değildir) grubu üç sorunla da aynı anda mücadele etmeyi amaçlamaktadır.
AB: Evet, her üç yönde birden harekete geçmek mümkündür. Ancak, sonuçta, göçebe proleterlerin (“göçmenler” adını tercih ediyorum) geldikleri yarı-sömürgeci devletler, emperyalist devletler ve büyük çokuluslu şirketlerle doğrudan yüzleşmek zorunda kalıyorsunuz. Bunu, bizzat küreselleşmiş kapitalizmin hegemonyasıyla gerçek bir husumetin açıkça tarafı olan küresel siyasi bir örgüt projesine geri dönmeden nasıl yapabiliriz? Ve bu proje, Çinlilerin “iki yol” dediği şeyi, yani kapitalist yol ve komünist yolu yeniden canlandırmamızı ve tüm yerel mücadelelerin şu nihai kritere göre hesaba çekilebilir olmasını gerektiriyor: Hangi yolu tutuyorlar? Marx, her zaman proleter bir siyasal örgütün uluslararası bir komünist örgüt olması gerektiğini düşünmüştür. Bu, bugün Marx’ın yaşadığı dönemden çok daha doğrudur! Ama biz bundan oldukça uzak bir noktadayız.
Göçmen/İşçi Figürü
TN: Bir sonraki sorum göçmen/işçi figürü ile alakalı olacak. L’Organisation Politique, La Distance Politique’te sık sık gerçek siyasi figürün göçmenler ya da belgesizler olmadığını, figure-ouvrière [işçi figürü] olduğunu yazıyor. Birçok göçmen hak hareketi ise, çoğu hükümetin göçmen terimini ayrımcı bir tarzda kullanmasına karşı, göçmen figürünü “Hepimiz Göçmeniz” sloganıyla evrenselleştirmeyi tercih etti. Peki, sömürgecilik tarihi, bugünkü küresel göç ve işsizlik durumu göz önüne alındığında, göçmen figürünün (işçiye ilave olarak ya da onun yerine) siyasi olarak ihya edilmesinin mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?
AB: Bu yanlış bir tartışmadır. Başta da söylediğim gibi, proleterler her zaman ve her şeyden önce “göçmen” olmuşlardır. “Hepimiz göçmeniz” sloganı ise dostça olmasına karşılık yanlıştır –şurası kesin ki hepimiz göçmen değiliz. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ı olan orta sınıflar, hiçbir şekilde kendilerini göçmen olarak nitelemezler. Orta sınıflar bugün milliyetçilik, yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve yabancı korkusu tarafından ayartılmaktadır. Tüm bunlara, sadece geçici ve ampirik bir figür olan “göçmen”den daha olumlayıcı evrensel bir figürle karşı çıkmamız gerektiğine inanıyorum. Bugün emperyal kapitalizm tarafından yaratılan koca bir göçebe proletaryanın olduğu ve amacımızın bunu dünya orta sınıfının (pratikte entelektüeller ve genç insanlar) tarafsız azınlığıyla ittifak içinde örgütlemek olması gerektiği söylenmelidir.
Strateji: Talimata Karşı Tahayyül
TN: Son sorum strateji ile ilgili olacak. La Distance Politique okurken, L’Organisation Politique’in çalışmalarının çoğunun toplumsal gösterilere ve devlete yönelik talimatlara odaklandığı görülmektedir. Devlete yönelik talimatlara ek olarak, örneğin –tüm okulların, kadınların sığınma evlerinin, gıda bankalarının, kliniklerin ve hatta şehir polisinin, statü hakkında soru sormadığı ve belgesizlerin hizmetlerini serbestçe kullanmalarına izin verdikleri- “sığınmacı” veya “dayanışmacı” şehir dedikleri şeyi inşa etmeye çalışan Toronto’daki Hiç Kimse Yasa Dışı Değildir grubu gibi göçmen adalet grupları hakkında ne düşünüyorsunuz? Siyasi militanlığımız yalnızca devlete talimatlar hazırlayıp yetkililerin kanunları değiştirmelerini ummakla mı sınırlı? Bahsi geçen, tahayyüle dönük çabalar içine girmek de önemli değil midir?
AB: Bu eski bir tartışmadır. On dokuzuncu yüzyılın ütopyacı komünizm taraftarları “adil şehirler” yaratmanın gerekli olduğunu düşünmüş ve özellikle Latin Amerika’da bunu hayata geçirmeye çalışmışlardır. Ama ben şahsen böyle bir şeye inanmıyorum. Bugün kapitalizm her şeyi kendi elinde tutmakta ve tüm alanları kuşatmaktadır. Yetmişlerin “özgür radyolarına” ne olduğuna, televizyonun, daha sonra da internetin (şimdilerde milyarderlerin ve emniyet teşkilatlarının bir oyuncağı) ne hale geldiğine bakın. Güleryüzlü yeni teknoloji şirketlerinin ya da organik gıda şirketlerinin, başarılı olur olmaz, doğal olarak korkunç işletmelere nasıl dönüştüklerine bakın. Büyük ölçekte kritik nokta, özel mülkiyetin toplumsal hayatın tüm yönleri üzerinde etkili olan diktatörlüğünü kırmamız gerektiğidir. Marx da Manifesto’da geliştirdiği her şeyin tek bir slogana sığdırılabileceğini söylemiştir: “özel mülkiyetin ortadan kaldırılması”. Bu sebeple, biz geçici protestolar için değil, devletle yüzleşmek ve iktidardan kurtulmak gibi gerçek bir amaç için göçebe proletaryayı (dolayısıyla “göçmenlerin” hayatiyet arz eden önemini) esas alan güçlü bir dünya örgütüne hala gereksinim duymaktayız. Yol çok uzun, hiç şüphesiz. Ancak, her halükârda, yetersiz oldukları ortada olsa da göçebe proletarya kitlelerini bir araya getirme çabalarının adil ve yararlı olduklarını yinelemek isterim ve nerede olurlarsa olsunlar, bu tür kavgaları yürüten militanları selamlıyorum.
————–
(*) Söyleşi Philosophy Today dergisinin Nisan 2019 sayısında yayınlanmıştır. Çevrimiçi erişim için: https://www.academia.edu/38929266/The_Nomadic_Proletariat_An_Interview_with_Alain_Badiou.
(**) Siyaset felsefecisi, Denver Üniversitesi, Felsefe Bölümü.
(***) Mülkiye Eğitim Merkezi Çeviri Çalışma Grubu.