“Umudumu hiç ama hiç yitirmedim. Acılarıma ezdirmedim. Şiirlerimin bir kıyıcığında da saklı tuttum. Acı varsa onu duymak başka, acıya yenik düşmek başka. Acıya yenik değiliz ne ben ne de şiirim.”
Şiirimizin yüreği sevgi dolu ablası Gülten Akın’ı 4 Kasım 2015’te 82 yaşındayken yitirmiştik. Şiirimize hem içerik hem de biçimde anlamlı bir katkı yapmış şairlerdendi. Ankara Hukuk Fakültesini bitirdikten bir yıl sonra kaymakam Yaşar Çankoçak’la evlenmiştir.( 1956) Eşinin görevi dolayısıyla gittikleri kasabalarda avukatlıktan çok öğretmenlik yapmıştır.
Fakir Baykurt, ‘Özyaşam’ başlıklı anılarının ‘Köşe Bucak Anadolu’ adını taşıyan 4. cildinde, Gülten Akın’la Şavşat’ta 1960 öncesinde kesişen hayatını, ‘ Şavşatlı Irazca’ başlıklı bölümde anlatır.
Kura çekiminde Şavşat’a ortaokul öğretmeni olarak atanan Fakir Baykurt, Şavşat kaymakamının tayini çıkıp gitmesinden sonra, kendisinin Şavşat artık kaymakamsız kalır diye düşündüğünü, ancak öyle olmadığını ve önceki görev yerlerinden sürgün edilen kaymakamla eşinin Şavşat’a geldiği günleri şöyle anlatır:
“…yeni kaymakamı verdiler. Kaymakam benim düşte göremeyeceğim biri. Gülten Akın Ankara Hukuk Fakültesi’nde öğrenciyken sevisi basan Yaşar Çankoçak! Tansıklık gibi bir atama bu. Elbet Gülten de geldi! Şavşat’ta buluşmak üçümüzü de şaşırttı.
Yaşar’ın da, Gülten’in de ne can insanlar olduğunu orda daha iyi anladım. Yaşar okula geldi ben hoşgeldine varmadan. Ankara’da Muhtar Enata’yı görmüş. Bana sözü de vardı: Yücel (Dergisi)’in eski sayılarını bulacaktı. İstanbul’da depolardan aratmış. Bulduğunu yollamış Yaşar’la. Ankara’dan Şavşat’a az uz yük değil. Taşımış. ” Vereyim sana onları ama önce ben okuyayım!” dedi. İki gün sonra da Gülten buyurdu okula. Boş geçen derslerimiz çok. Bunların on iki saatini aldı. Yaşar da üstlendi biraz. İkisi de üniversite bitirmiş. Bahaneyle sık sık görüşüyoruz okulda…”
***
Gülten Akın 1970’li yıllardan itibaren ülkenin her köşesini gezip görmesinden gelen bir birikimle, toplumcu bir yönelişle emekçilerin ve halkın taleplerine sahip çıkmış, şiirinde bunu yansıtmıştır.
Şiirlerinde halk kültüründen yararlanan Gülten Akın, şiir üzerine yazılarını bir araya getiren “Şiiri Düzde Kuşatmak” (1983) kitabında, halk kaynağına inme isteğini, “halkta var olan öz ve biçimi diyalektik olarak yükseltmek, şiiri yükseltirken halkın yaşamının ve yaşam biçimlerinin yükselmesine yardımcı olmak” sözleriyle açıklar.
Şiire hem şair hem de kuram yazılarıyla 65 yıl hizmet eden Gülten Akın’ın şiirleri İngilizce, Almanca, Flamanca, Danca, İtalyanca, Bulgarca, Lehçe, İspanyolca ve İbraniceye çevrilmiştir. Gülten
Akın ve şiiri üzerine pek çok akademik araştırma yapılmıştır. İlk şiir kitabı “Rüzgar Saati” 1956 yılında yayınlanan Gülten Akın’ın “Beni Sorarsan” adlı son şiir kitabı ise 2013’te yayınlanmıştı.
“Beni sorarsan
Kış işte
Kalbin elem günleri geldi
Dünya evlere çekildi, içlere
Sarı yaseminle gül arasında
Dağların mor baharıyla
Sis arasında
Denizle göl arasında
Yanımda kediler, kuşlar
Fikrimden dolaşıyorum
…”
Gülten Akın’ın Uzun Yağmurlardan Sonra, Deli Kızın Türküsü ve Büyü olmak üzere çok sayıda şiiri bestelenmiştir. 12 Eylül faşist darbecilerince genç yaşta idam edilen Erdal Eren için yazılan Büyü, Grup Yorum başta olmak üzere çok sayıda sanatçı tarafından seslendirilmiştir.
“BÜYÜ
Büyü de baban sana,
Büyü de büyü
Acılar alacak yokluklar alacak,
Büyü de baban sana
Büyü de baban sana,
Büyü de büyü
Bitmez işsizlikler, açlıklar alacak,
Büyü de baban sana
Büyü de baban sana,
Büyü de büyü
Baskılar, işkenceler,
Kelepçeler, gözaltılar,
Zindanlar alacak
Büyü de baban sana,
Büyü de büyü
Büyüyüp de on yedine geldiğinde,
Baban sana idamlar alacak…”
1972’de Ankara’ya yerleştikten sonra Türk Dil Kurumu’nda çalışmıştır. Sonrasında uzun yıllar İnsan Hakları Derneği, Halkevleri, Dil Derneği gibi demokratik kitle örgütlerinde çalışma yürütmüştür.
Beş çocuğu olan Gülten Akın, ülkemizin önde gelen insan hakları savunucularından biriydi.
“…
Haksızlık nerde olursa olsun
Zulüm nerden gelirse gelsin
Barışla, sevdayla olmayacaksa
Ey gerçek sesimiz, ey büyük kavga
Yankılan dağdan dağlara
Yankılan dağdan dağlara”
(Gülten Akın- Oğlanın Türküsü)
***
Şiiri insanla insan, insanla dünya arasındakini seçerek başka bir düzleme aktarıp yeniden kuran bir olgu olarak değerlendiren Gülten Akın, şiiri; “hedefe doğru giden bir ok” olarak niteler. Şiiri, nesnel dayanağı olan coşkulu bir söylem, güçlü bir iletişim aracı olarak niteleyen Akın, şiir, “yeniden düzenlenmesi gereken yaşama, dünyaya usla karşı çıkış, başkaldırıdır” diyor.
“…
Ölenler ve kalanlar seni bağışlamayacaklar
Duyuyor musun yüreğim
unutma sakın unutma
bağışlama sakın
sakın düşmanını sevme
sakın susma
bekle büyük kavgayı bekle
anlıyor musun yüreğim”
Ölümünün birinci yıldönümünde ülkesine ve halkına olan inancını ve güvenini yansıtan “Biriken” şiirinden dizelerle bitirelim.
“…
Her şey birikir
Gösteren parmaklar, gören gözler
Susan konuşan birikir
Yargılarlar davasız dosyasız
Silahsız sözcüksüz kansız kavgasız
Dağ mı değil, ova mı
Kent mi alan mı, değil
Bir ülke insan birikir”