Cengiz Türüdü-Naim Kandemir
N- İnziva Diyalogları niye farklı oldu, niye bu kadar ilgi gördü, diye düşündüm. O kitapta yazdıklarımızda sadece kuru bir fikir aktarımı yok. Taşıdığımız duyguyla birlikte o fikirleri aktarmışız. Nasıl hissediyorsak, duygularımızla… Fikri bir metinde duygusallık tehlikeli görülüp de yazar bundan sakınmaya çalışır ya, bizim öyle bir sakınımımız olmadığı için, o sohbetlerin insanları sarmasındaki temel anahtarın bu olduğunu düşünüyorum.
C- Bir fakülte arkadaşımız da aynı şeyi söyledi. Diyaloglarda çok yoğun duygu var, yürekten yazılmış kitap, dedi.
N- Olduğu gibi, bir de sohbetlerin üzerinde değişiklik yapmayınca, şurayı düzeltelim, şunu ekleyelim derdimiz olmayınca…
C- Eli kalem tutan biri de “Kitabı çok beğendim, ” falan dedi ama bunu hiçbir yerde yansıtmadı.
N- O çevrenin çizgisi dışında olduğumuz için sakıncalıyız ya, bu nedenle kitabı övmesi o camiada hoş karşılanmayacaktır. Böyle bir baskı vardır üzerinde.
C- Mahalle baskısı.
N- Türkiye’de söz söyleme hakkı ve imkânı olan bir insanın böyle bir baskıya boyun eğmesi çok acı. Bence bu işin ayıp kısmı. Her konuda yazıyor…
C- 12 Eylül’de entel kesim sola karşı birey olmak lazım, birey olmak lazım, deyip durdu. İşte bunlar, bu kadar birey olabildiler.
N- Bir aydın düşündüğünü mahalle baskısından dolayı bir cümle şeklinde dahi yazamıyorsa, bu neyin aydınlığı? Sen kendinin aydınısın. Kendilerini aydınlatmış bunlar sadece.
C- İnziva Diyalogları’na en çok sahip çıkanlar 78 kuşağı oldu gibi bir hissim var.
N- Bir arkadaşın söylediği gibi “aydın sağduyusuna” önem verip ve bunu bugünkü Türkiye’nin koşullarında doğru bularak, bu duyguyla hareket eden her kesimden insan sahiplendi İnziva Diyalogları’nı. Bu kitabın hedef okur kitlesi zihnen ve ruhen tekaüt olmayan herkes, işte onlar daha çok sahiplendi kitabı.
İşte malum kesim her şeyi biliyor, her şeyi yazıyor… Bir şey olmuyor ama. Niye? Ruhları yok çünkü.
C- Ben onların her şeyi bildiklerine inanmıyorum. Türkiye’de Abdurrahman Çelebiler. Ama o kadar.
N- Bunlar ayaklı Gugıl. Bilgi yığışması var bunlarda.
C- Bilgi hamalı. Hamal hamal !
N- Almışlar doldurmuşlar bilgi küpü yapmışlar. Ama hangi bilgiyi ne zaman, hangi bilgileri eşleştirerek, hangi açıdan yorumlayarak, nasıl kullanacaklarını bilmiyorlar. O yüzden başarısızlar. O yüzden tespitlerinde, tercihlerinde çuvallıyorlar.
Yoksa bu kadar bilgi sahibi bir grubun Türkiye’yi ateşlemesi, roketlemesi gerekir. Bunlar bilgi komasına girmişler. Lenin, Castro nasıl başarıya ulaştılar sanki.
C- Onlar hayatı, hayatın ritmini yakaladılar.
N- Bunlar çok iyi çalım atıp da bir türlü gol atamayan futbolculara benziyorlar. Hep taca, hep auta, hep kaleciye, en iyi ihtimalle direğe çakıyorlar topu!
C- Rollo May’in dediği gibi bunlarda yaşama ve yaratma cesareti yok. Bu çok önemli bir şey. Bu iki cesaret, devrimcilere ve aydınlara lazım olan cesaretler. Bunlarda ikisi de yok. Bunlar olmayınca diğerleri de olmuyor.
N- Bunlarda bu iki cesaret yok ama, darbe dönemlerinde, solun yenilme, gerileme, cılızlaşma dönemlerinde sola küfretme cesaretleri müthiş! Ağızlarının pervazı kalmıyor. Allah ne verdiyse!
Baş entelektüel bir röportajında anlatıyor. Çok matah bir şey anlatıyor sanki… İslamcıların Türkiye’de iktidarları öncesinde- yükseliş dönemlerinde- muhafazakâr, İslamcı çevre ile birlikte muhafazakâr bir ile gittiğini falan anlatıyor. Kanka olunan çevreye bak!
Şimdi, kurguda hata olmaz deyip bir kurgu yapalım ve diyelim ki bu beyefendiye: 78 kuşağının önderleri bir araya geldi, Kızıldere’de Mahirlerin öldürüldüğü evi ziyarete gidecekler, buyurun siz de gelin, desek gelir mi? Gelmez.
C- Bunlar Abdurrahman Çelebi. Büyük aydın, filozof falan değil bunlar. Türkiye’de yiyorlar işte!
N- Haklısın ama, müthiş derecede moral bozucu, ket vurucu ve insanların kafalarını karıştırmada etkililer.
C- Çulhaoğlu’nun tespiti vardı. Bunlara rantiyer aydınlar demişti. Bunların 12 Eylül’den önce işlevi insanlara devrimciliği bıraktırmak. Birilerinin bir hareketten ayrılıp bunlarcı olması ne demek? “Kelimenin tam anlamıyla devrimcilikten uzaklaşmaktır,” diyor Çulhaoğlu.
N- Pasifizmin trafik polisi bunlar!
C-12 Eylül darbesi yıllarında tanıdığım bir entel vardı. Bir gün bana “Ben onurlu insanlardan nefret ediyorum ,“ dedi. Bu nasıl bir şey? Adam nerden nereye gelmiş.
N- Onu götürüp Dostoyevski’ye vereceksin. Bunu bir incele roman baba diyeceksin. Ne romanlar çıkartır o karaktersizden!
C- Türkiye’de siyasal İslamın önünü bunlar açtı. Abdurrahman Dilipak’ı, Ali Bulaç’ı elinden tutup da konferanslara, panellere götüren, konuşturan, onlara meşruiyet sağlayan onların bir numarası değil miydi?
N- Sosyal medyada izliyorum. Zamanında yetmez ama evet’çilerin tuzağına düşen eski devrimciler bile hâlâ onlar gibi… Bunu gurur meselesi mi yapıyorlar ne? “Tamam, o zamanlar geçti, hâlâ o günleri niye deşeleyip duruyorsunuz? Ne olacak, içiniz mi soğuyacak, devamlı küfrediyorsunuz…” türünden cümleler yazıyorlar.
Diyemiyorlar ki; ya evet, biz o zaman hata ettik, yanlış yaptık…
O zaman bunu yaptınız. Bugün hâlâ bunun samimice özeleştirisini yapmadığınız sürece, siz potansiyel yetmez ama evet’çisiniz! Her zaman aynı hatayı yapabilirsiniz. İnsanlar sizi hâlâ bunun için eleştiriyor.