İlk bölümü, 25 Şubat 2019’da NBC’de yayınlanan İçimizdeki Düşman [The Enemy Within] dizisinin bu hafta gösterime giren dördüncü bölümü Türkiye’yle yakından ilişkili. Türkiye’ye ve birkaç Türkiyeliye atıf yapılmış olsaydı üzerinde durmak gerekmezdi lakin ABD ve diğer devletlerin “terör” kavramını medya eliyle nasıl yarattığı, yönlendirdiği ve işlevselleştirdiği üzerine çok şey söyleyen bir bölüm.
Dizinin konusunu uzun uzadıya burada özetlemenin bir anlamı yok çünkü çok sıradan, çok tanıdık… Tüm dünyadan binlerce ajan ABD topraklarında cirit atmakta ve ABD’lilerin hayatlarına ve çıkarlarına zarar vermektedir. Bunlardan biri olan Rus Mikhail Vassily Tal ise baş düşmandır. FBI bu azılı Amerikan düşmanının peşindedir ama bir türlü yakalayamamaktadır çünkü düşman içerdedir.
Dördüncü bölümde ise, daha sonra adının Serhan Aksoy olduğunu öğreneceğimiz genç bir adam, “Bulgaristan” pasaportuyla yasal yollardan ABD’ye giremeyince, ABD sınır güvenliğini dövüş yeteneğini kullanarak aşar ve ülkeye girer. Dizinin beşinci dakikasındaki brifing sahnesinde, Serhan Aksoy’un “Amerikan karşıtı” HKP’yle [DHKPC olmasın sakın] yakından ilişkili [affiliated] bir direniş savaşçısı [Turkish resistance fighter] olduğunu ve İncirlik Üssü’ne dört yıl önce düzenlenen saldırının yardımcı faili olduğunu öğreniriz. Saldırıda yirmi dokuz ABD’li havacı yaşamını yitirmiştir. Dizinin teması gereği bir de esas fail vardır: Aylin Demir. Tüm saldırılar aslında “içerden”dir. Aylin Demir saldırı sırasında üste çalışan sözleşmeli bir ABD yurttaşıdır, saldırının tasarlanmasını sağlayan gizli dosyaları çalmış ve nihayet cezaevinde yaşamını yitirmiştir.
Serhan Aksoy ABD’de radyoaktif bir bomba hazırlar, Washington Havaalanı’ndaki tüm uçuşların durdurmayı başarır ve tam ABD’li siyasetçiye suikast düzenleyecekken FBI tarafından öldürülür. Bu arada ABD topraklarında ona yardım eden, elbette bir “içimizdeki düşman” vardır: Sıla Demir. Aylin Demir’in kız kardeşi Serhan Aksoy’a aracını tahsis eder. Görebileceğimiz gibi teröristlik ailenin kanına işlemiştir.
Terör Yoksa da Yaratılır
Diziler elbette kurgudur; gerçek olaylarla ilişikleri ise gerilimlidir. Gerçekleşmemiş olaylar gerçekleşmiş gibi gösterilir ama gerçeklikle belli bir bağı da sürdürmek zorundadırlar aksi takdirde izleyicinin ilgisini canlı tutamazlar. Biliyoruz ki dört yıl önce İncirlik’te yirmi dokuz ABD’li havacı yaşamını yitirmemiştir. Son yıllarda bırakın İncirlik Üssü’ne, ABD’lilere yönelik kayda değer bir tehdit yaşanmamıştır. Lakin senaristlere göre “Amerikan karşıtı” DHKPC’yi çağrıştıran HKP, yirmi dokuz ABD’li havacının canına kastetmiştir. ABD’liler dünyanın her yerinde tehdit altındadır. Sorun dünyanın geri kalanında tehdit altında olma sorunu olsaydı, pek de önemli olmazdı. Ama artık savaş ABD topraklarına taşınmıştır çünkü düşman artık içimizdedir.
Başka türlü özgürlükler, güvenlik gerekçesiyle nasıl sınırlandırılacaktır; göçmen karşıtı siyasalar yerliler hariç tamamı göçmen olan bir halka nasıl kabul ettirilecektir; devasa “savunma” bütçesi, kolluk gücü ve ABD dışındaki önleyici savaşlar nasıl meşrulaştırılacaktır?
AKP hükümetinin “DHKPC’nin avukatı” olarak sunduğu Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Halkın Hukuk Bürosu avukatlarının duruşma tarihinde neden bu bölüm yayınlanır? Recep Tayip Erdoğan’ın The New York Times’da, Fethullah Gülen’in Le Monde’da makale yayınlatabildiği, insan hakları örgütlerinin avukatların adil yargılaması için çağrı yaptığı bir zamanda, DHKPC’nin elinin ABD’ye kadar uzanabileceğini iddia eden bir dizinin yayınlanması rastlantı olabilir mi?
ÇHD’li avukatları terörist, olmadı içimizdeki düşman olarak sunmak için, her bölümü ortalama 5-6 milyon (benim gibi internet üzerinden izleyenleri de katarsak 10-15 milyon) kişinin izlediği bir diziden daha uygun bir dizi olabilir mi?