Geçen yıl, Özgecan Aslan’ın vahşice öldürülmesi üzerine özellikle sosyal medyada on binlerce insan idam cezasının bu alçaklar için az bile olduğunu, tecavüzcülere idamdan önce ortaçağ işkenceleri yapılmasına değin, görsellerle süslenmiş paylaşımlar yapmıştı.
15-16 Temmuz darbesi sonrasında siyasi iktidarın çağrısı ile meydanları dolduranlar, Meclis kapısında, cenaze törenlerinde, meydanlarda ” idam isteriz” diye haykırmaya devam ediyorlar. Geçen hafta cumhurbaşkanının, HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığına üzerine konuştuğu bir toplantıda eliyle boyun kesme işareti yapılmıştı. Sosyal medyada Boğaz Köprüsü üzerinde bir askerin boynunun bıçakla kesilmesi görüntüleri yayınlanıyor.
İdam cezasını tecavüzcüler, sapıklar için isteyenler olduğu kadar, bölücü faaliyet gösterenler için, darbeciler için, IŞİD’liler için, katiller için, vatana ihanet edenler için, devleti soyanlar için isteyenler de var. Kimisinde çok kimisinde biraz daha az ama idam cezasının yasalarda yeniden yer almasını savunanlar ülke nüfusunun ezici bir çoğunluğunu oluşturuyor.
Medya ve gazetelerde etkili bir çalışma ile idam cezasını savunanların sayısı kolaylıkla, daha da artırılabilir. Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, valiler gibi siyasi ve idari yetkiyi kullananlar, “halkın talebinin” ilgili mercilerde görüşülebileceğini söyleyerek konunun gündemde kalmasını sağlamaya devam ediyorlar.
***
İdam cezası üzerine yapılan bütün bilimsel çalışmalar, idam cezasının caydırıcı olmadığını, intikam duygusu ve kısasa kısas gibi modern hukuk sistemlerinde yer almaması gereken bir ceza olduğunu ortaya koymuştur. Başlıklar altında sıralarsak;
…İdam cezası insani bir ceza değil, cinayettir; planlı bir cinayettir; faili, planlayıcısı, uygulayıcısı en büyük katil olan devlettir.
…Geri dönülemez bir cezadır.( adli hata halinde geri dönüş olanaksızdır.) İlkel bir duygu olan intikam duygusunu içermektedir. Somut olayda telafi edici hiç bir yönü yoktur. İdam cezası idam edilenin yakınları için dayanılmaz bir acıdır.
Uygarlık düşüncesinin güçlü biçimde kök saldığı ülkelerde, cezalandırma sistemi olarak idam cezası kaldırılmıştır. Avrupa’da idam cezasının uygulandığı bir tek ülke yoktur. İdam cezasının kaldırılması, insan hakları savunucularının, hukukçuların, uzun ve kararlı mücadelesi sonucunda sağlanmıştır.
… Suçluların rehabilitasyonu ve ıslahı ile topluma kazandırılması esastır.
… Suçun oluşmaması için toplumsal mücadelenin yükseltilmesi savunulmalıdır.
***
İdam cezası ile ilgili edebiyat ve sanat cephesinden örnekler vererek bu cezanın niteliği üzerine biraz daha düşünmek gerektiğini göstermek isterim.
BİR CEZA AVUKATININ ANILARI
Barolar Birliği başkanlığı da yapmış olan Ceza Hukuku Profesörü Faruk Erem’in “Bir Ceza Avukatının Anıları” kitabında suç teorisini anlatmak için kullandığı unutulmaz bir söz vardır. ” Suçluyu kazıyın, altından insan çıkar!”.
Lütfi. Ö. Akad’ın TRT için film olarak çekilen Bir Ceza Avukatının Anıları, AST( Ankara Sanat Tiyatrosu) tarafından da tiyatro oyunu olarak oynanmıştı. Faruk Erem, yaşanmış, tanık olduğu olayları anlattığı Bir Ceza Avukatının Anıları’nda; idam cezasının ceza olmadığını savunur. Çekiç ve Titeşim, Isı, Emekli Başkan başlıkları altında filme alınan anılarda( filmde), Faruk Erem ve Lütfi. Ö. Akad, idam cezasının hangi sakıncalar taşıdığını, insani bir ceza olmadığını gözler önüne sererler.
ÖLDÜRME ÜZERİNE KISA BİR FİLM
Öldürme Üzerine Kısa Bir Film, 1988 yapımı Krzysztof Kieślowski filmidir. Oyuncuları arasında Miroslaw Baka, Krzysztof Globisz ve Jan Tesarz gibi isimlerin olduğu film, Krzysztof Kieślowski ve Krzysztof Piesiewicz tarafından kaleme alınmıştır. Toplumdan uzak yaşayan bir genç hiçbir neden yokken bindiği taksinin şoförünü kafasını taşla ezerek öldürür. Cinayeti işleyen köylü gencin savunmasını genç bir avukat üstlenecektir. Avukatın bütün çabasına karşın idam cezası verilecektir. Kieslowski, filmin devamında gencin idamını bütün ayrıntıları ile, planlanması, hazırlıkları, uygulanması dahil olmak üzere gösterir. Yargılama süreci içerisinde cinayeti işleyen gencin değişip dönüştüğü görülür. Amaçsızlık, boşluk duygusu, tatminsizlik sonucu vahşi cinayeti işleyen genç ile idam edilen genç aynı değildir.
Cannes Film Festivali dahil pek çok yarışmada büyük ödüller kazanan film, idam cezasının, ceza değil devletin planlı cinayeti olduğunu ortaya koyar.
FAKİR BAYKURT—BİR TÖS VARDI
“Biz çoktandır başkasıyız!”
Fakir Baykurt, Özyaşam’ının 5. cildi olan “Bir TÖS Vardı” nın “Sivile de Sivile” başlıklı anlatısında; bir yılbaşı günü Mamak Askeri Cezaevinden tahliye edildikten sonra serbest bırakılmayıp, aynı gün Yargıtay’da onaylanan 3 aylık bir cezayı çekmek için Ulucanlar cezaevine götürülmesi sürecini ve Sivil Cezaevi’nde yaşananları anlatır. Fakir Baykurt, 9. Koğuşun ” siyasi”lerin, kendilerinin kaldığı koğuşun da “memur koğuşu” olduğunu söyledikten sonra, yakın hücrelerde ölüm bekleyen iki Maraş köylüsü olduğunu ve kendisiyle tanışmayı arzu ettiklerini anlatır.
Hücredeki oldukları için kendileri gelemediği için Fakir Baykurt’u çağırmaktadırlar.Kalkıp gider. İdam mahkumları, daracık pencereye başlarını uzatarak ayrı ayrı ” Fakir Ağabey, kurtar bizi!” derler. Fakir Baykurt, ikisi de ilkokul mezunu olan gençlerin iki turistin ırzına geçip, saatini, bileziğini, yüzüğünü alıp öldürdüklerini, adı İsmail olan gencin bu takıları nişanlısına vermesi üzerine cürümün aydınlandığını, yargılama sonunda idam cezası almış olduklarını ifade eder. Temyiz, itiraz süreci içerisinde İsmail ve Süleyman’ın değişip bambaşka gençler olduğu görülecektir. Siyasiler, gençlere kitaplar vermişler, okuya okuya değişmiş, dönüşmüşler. Fakir Baykurt gençlerin kendisine, ” Fakir Ağabey çoktan anladık gerçeği, o cinayeti işleyen katiller biz değiliz artık. Biz başkasıyız. Yasa böyle diye bizi asacaklar Fakir Ağabey, asacaklar ne yazık!” dediğini, bunları söylerken ağladıklarını, ” Biz çoktandır başkasıyız!” diyerek umutla seslendiklerini aktarır. Fakir Baykurt, “cezaevleri en dibi toplumun” diyerek sözlerini bitirir.
***
Şair, yazar A.KADİR, 38 Harp Okulu olayı ve Nazım Hikmet başlıklı anı kitabında; piyasada serbestçe satılan kitapları okudukları için, “orduyu isyana teşvik” suçuyla Nazım Hikmet’le birlikte yargılandıklarını, Harp Okulu öğrencisi arkadaşlarıyla birlikte Genelkurmay başkanı Fevzi Çakmak’ın emriyle kendilerinin gözleri bağlı olarak kurşuna dizilmesi sahnesini yaşadıklarını anlatır. Hiçbir suçları yoktur ama G.Kurmay başkanı idam edilmeleri gerektiğini söyler. A.Kadir, yargılama sonucunda hapis cezaları ile kurtulduklarını anlatır!
***
Balyoz ve Ergenekon davalarında, idam cezası yasalardan çıkarıldığı için bir kısım sanık ağırlaştırılmış müebbed cezası ile cezalandırılmıştı. Yasalarda yer alsa idam cezası alacaklardı. Yargıtay’da onaylanan cezaların sonunda beraatla sonuçlandığı herkesçe bilinen bir olgu olarak belleklerimizde çok yenidir. Sadece bu örnek bile idam cezasının adli bir hata durumunda nasıl geri dönülemez bir ceza olduğunu kanıtlamaya yeter. Dünyanın pek çok ülkesinde, bu konuda sayısız örnek olduğu unutulmamalıdır.
İdam cezasının yeniden getirilmesini ve uygulanmasını isteyenler, ülke tarihimizde uygulanmış idam cezalarının acılarının bugün bile kabuk bağlamadığını unutmamalıdır.
Tecavüzler, darbeler, cinayetler, terör faaliyetleri gerekçe gösterilerek; halkı ayrımcı bir biçimde birbirine karşı yönlendiren, idam cezasını, linci, intikamı, ortaçağ işkencelerini örnek gösteren, cezaevinde infazı haklı, gerekli, doğal, isabetli bulan paylaşımlar insani değildir. Alçakça bir cinayet, tecavüz, katliam, darbe, adam öldürülmesi eleştirilmelidir ama buradan hareketle insanlık suçu olan işkencenin savunulması, lincin meşrulaştırılması, intikamın, kısasın kutsanmasından uzak durulmalıdır.