Ankara’daki bir restoranın birinci katındayız. Masamızda keyfiliğin şiddetiyle örülmüş bir dram çarpıveriyor suratımıza. Ahmet Murat Aytaç, 45 yaşında, bilge duruşlu ve ciddi bakışlı – üstünde yuvarlak yakalı bir kazak ve siyah çerçeveli bir gözlük – önünde boş bir tabakla bu keyfi şiddetin hikâyesini anlatıyor. Bir kayıt listesi kadar duygusuz, bir idari karar kadar sağır olan hikâyesiyle uyumlu bir tarafsızlık içinde seriyor durumunu gözler önüne.
Ankara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümündeki bu öğretim üyesinin meslek hayatının üzerine temyizi olmayacak bir çizgi çizildi. Aynı anda, hem 2009’dan beri bulunduğu görevinden ihraç edildi, hem sosyal güvenlik haklarını kaybetti, hem de pasaportu iptal edildi. Bu yaşananları “bu karar 7 Şubat tarihli 686 sayılı KHK’da belirtiliyor” diye özetlemekle yetiniyor.
4.464 Kamu Görevlisi İhraç Edildi
Resmi Gazetede yayımlanan ve Türkiye’nin Cumhurbaşkanı tarafından imzalanan KHK’ya dayanan bu sinsi bürokratik işlemi Ahmet Murat Aytaç unutmayacak. 15 Haziran’daki başarısız darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL kapsamında Recep Tayyip Erdoğan, bir Parlamento kararına dayanmadığı halde, yasa gücünde olan bu minvalde kararnameler çıkarabiliyor.
Kitle ile siyaset arasındaki ilişkiler üzerine tez yazan ve bu konuda uzmanlaşan, Gilles Deleuze meraklısı bu Ankaralı öğretim üyesinin ismi 686 sayılı KHK’nın uzayıp giden sayfaları arasında kayboluyor. Yargıtay, Avrupa Bakanlığı, ordu ve başka kurumlardan personelin de arasında bulunduğu 4464 kamu çalışanı bu kararnameyle görevlerinden ihraç edildi. Bu ihraçlarla birlikte darbe girişiminden beri ihraç edilenlerin sayısı 110.000’i aşmış bulunuyor. KHK’nın başlangıç kısmında, kolektif olarak kısaca belirtilen ihraç nedenleri arasında “Devlet’in milli güvenliğine karşı faaliyette bulunmak”, terör örgütlerine mensubiyet veya irtibat halinde olmak gibi nedenler sıralanıyor. Ayrıca KHK’nın metninde kişisel olarak hiçbir tebligatın yapılmayacağı da belirtiliyor.
2015 yazında biten ateşkes sürecinin ardından, akademisyenler tarafından Ocak 2016 ayında Kürt bölgelerinde yaşanan hak ihlallerini kınayan bir bildiri yayımlandı. Ahmet Murat Aytaç’ın tek “suçu” bu bildiriye atmış olduğu imza olarak özetlenebilir.

Ahmet Murat Aytaç, Erdoğan tarafından ihraç edilen 110.000 kişiden biri. Tek suçu var: Barış bildirisini imzalamış olmak./ Céline Pierre-Magnani
Eşinin Pasaportu da İptal Edildi
“Bu bildiriye imza attığım için ihraç edildim”, diye belirtiyor. “Bildiri zaten akademisyenlerle mücadeleye girmek isteyen Erdoğan için bir gerekçe oldu. Burada hedeflenen şey, ifade özgürlüğü ve iktidara biat etmeden araştırma yapma özgürlüğüdür.”
Gelir kaynaklarından mahrum bırakılan Ahmet Murat Aytaç işsizlik maaşından faydalanıp faydalanamayacağını bilmiyor. 100 günlük sosyal güvenlikten yararlanma hakkının sonuna yaklaşıyor. 686 no’lu KHK’dan önce işsiz olan eşinin pasaportu da iptal edilmiş durumda. 7 yaşında bir çocukları olan çift şimdilik bir sendikanın maddi yardımlarından yararlanıyor. Ne zamana kadar? “Her zaman mütevazı bir hayatımız vardı, bu devam edecek” diye cevaplandırıyor.
Ne maddiyat ne de şahsi durumu kendisi için öncelikli bir endişe oluşturmuyor. Bu ölçülü sözlerinin arkasında, demokrat ve hümanist bir araştırmacı olma idealini kemiren bir hayal kırıklığının yarattığı derin bir acının varlığı seziliyor. “Erdoğan ilk olarak iktidara geldiğinde, bu derece bir baskı uygulayacağını tahmin etmek birçok kişi için mümkün değildi”, diye açıklıyor. “Demokratik bir söylemi ve güçlü bir maneviyat vurgusunun ağır bastığı bir siyaseti vardı.”
E-posta Hesabına El Kondu
Ahmet Murat Aytaç eşyalarını toplamak istediğinde ofisine erişmesi engellendi. Araştırma çalışmalarının bulunduğu e-posta adresi silindi. Bir nevi mahkûmiyet gibi deneyimlediği meslek hayatına yönelmiş bu saldırıya karşı koymak istercesine farklı üniversitelerin kütüphanesine giderek çalışmalarını sürdürüyor. “Özel sektörde de üniversiteden KHK ile atıldığım bilinecek, devlet düşmanı olarak damgalandım” sözleriyle görüşünü bildiriyor.
Çalışmalarını eskisi gibi devam ettirmek aslında onun için az sayıdaki direniş olanaklarından birini temsil ediyor. Bütün muhalif toplantı ve gösterilerin kolluk kuvvetleri tarafından dağıtıldığı bir ortamda başka ne yapılabilir? Belki de, elinde zaten çok fazla güç bulunduran cumhurbaşkanının gücünü daha da artıracak olan Anayasa değişikliğine ilişkin pazar günü oylanacak referandumda “hayır” oyu kullanmak? Gizli oy ilkesine olan saygılı bir demokrat olarak, üniversiteden ihraç edilmiş akademisyen, gülümseyerek tercihini belli etmeyeceğini söylüyor.
İlham Kaynağı: Gilles Deleuze’ün Direniş Yaklaşımı
Türkiye’yi kötü günlerin beklediğini düşünen Ahmet Murat Aytaç, kendini içinde bulduğu boşluğa rağmen, tutunabilmek için filozof Gilles Deleuze’ün “Foucault” başlıklı eserindeki bir cümleden esinleniyor: “İktidar yaşamı hedef aldığında, yaşamak iktidara direniş olur.” Gilles Deleuze üzerine “Göçebe Düşünmek: Deleuze Düşüncesinin Sınırlarında” başlıklı eserin yazarlarından olan Ahmet Murat Aytaç, ezberindeki bu özdeyişi söyleyerek maruz kaldığı baskıya dair hislerinin ve buna direnme hususundaki kararlığının ipuçlarını veriyor.
Fransa’dan la-croix.com’dan Marianne Meunier’in Barış için Akademisyenler’in “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildirisini imzaladığı için 686 nolu kanun hükmünde kararnameyle üniversiteden uzaklaştırılan Dr. Ahmet Murat Aytaç’la yaptığı söyleşi, 12 Nisan’da yayımlandı.
Haberi Melika Giray Fransızcadan Türkçe’ye çevirdi.