O güzel insanlar
O güzel atlara bindiler, gittiler.
Yaşar Kemal
(Akçasazın Ağaları)
Borçların Dayatması
Başbakan’ın ABD gezisi başlayınca ortaya çıktı ki Başbakan Yardımcısı Babacan ve Maliye Bakanı Şimşek birlikte ABD’ye gitmişlerdi. Önceden açıklanmamıştı. Görünüm aniden gerçekleştirilmek durumunda kalınmış bir gezi izlenimi veriyor. Resmi bir davet yok. Hatta ABD dış işler sözcüsü ABD yönetiminin bilgisinin olmadığını söylüyor. Görüşmelerin merkezinde özel finansman kuruluşları var.
Açık anlatımı ile gezinin göstergeleri, Türkiye’nin “dış finansman gereksinimi arayışında olduğunu gösteriyor. Başbakanın gezisinden kısa süre önce benzer bir biçimde Cumhurbaşkanının ani Suudi Arabistan gezisi oldu. Anlaşılıyor ki o gezinin amacı da “kaynak arayışı” ile ilintili olmuştu. Uluslararası kuruluşlardan önce özel kuruluşlarla, yatırım- finans kuruluşları ile görüşülüyor. İki isim, Başbakan Yardımcısı Babacan ve Maliye Bakanı Şimşek’in varlıkları kaynak arayışının gündemde olduğunun daha da açık bir işareti saymak gerek. Babacan 11 yıldır “dış kaynak bulunması”na ilişkin politikaların başında. Bakan Şimşek de son sekiz yıldır Babacan’la birlikte çalışıyor. Şimşek uluslararası finans piyasalarının yakından bildiği ve güvendiği bir isim.
Döviz alım-satımının serbest olduğu, kurların piyasada belirlendiği, kamu ekonomisinin ağır borç yükü altında olmadığı bir ekonominin Başbakanı ve Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı dünyanın önde gelen özel finans kuruluşları ile ne görüşür?
Geçtiğimiz hafta içindeki bu ani “finans” gezisi, seçimlere üç ay kala neden gerekti? Dış dengede “finansal sorunlar” var mı? Faiz savaşının kışkırtıldığı ve kurların ciddi bir biçimde zorlandığı bir “bıçak sırtı dengesinde” Başbakan ve Finans Yönetimi ABD’de ne arıyor?
Devalüasyon ile Başlayan Yıl
Son üç yıldır (2012,2013,2014 yılları), Türkiye’nin toplam dış ticaret hacmi değişiklik göstermiyor. Türkiye geçtiğimiz bu üç yıllık dönemde yıllık olarak, 390-400 milyar dolar düzeyindeki bir toplam dış ticaret hacminde sabitlenmiş olarak duruyor. İthalat yıllık, 240-250 miyar dolar, ihracat150-160 milyar dolar aralığında dalgalandı. Artış olmadığı gibi büyük bir daralmada olmadı. Bu hareketsizliğe kar bu üç yılda Türkiye 268 milyar dolar dış ticaret açığı, 160 milyar dolarda cari işlemler açığı verdi. Cari işlemler dengesindeki bu açık borçlanma, kısa vadeli borçlanma ile finanse edildi. Son üç yılın Türk ekonomisi dış dengeden kaynaklanan bir dar boğazın içinde. Sık aralıklarla vurgulamaya çalıştık.
2015 yılının belli olan ilk aylarının dış ticaret göstergeleri geçen üç yıldan farklı olarak ihracatta ve ithalatta reel daralmanın hızla büyüdüğüne işaret ediyor. Yılın bütünü için konuşmak daha çok erken ancak daralmanın yurt-içi üretimi olumsuz etkilemekte olduğu özellikle imalat sanayiinin göstergelerinden de anlaşılıyor. Yılın üçüncü ayına ise toplamı %10’u bulan kur şoku ile girdik. Yıl başından bu güne kadar TL de %15’e yaklaşan bir devalüasyon yaşadık. Devalüasyon sonunda Dolar karşısında TL 2.60 düzeyini aştı
IMF’nin geçtiğimiz kasım ayında açıklanan 2014 Türkiye “Gözden Geçirme” raporunda o tarihte (ekim 2014) TL’nin %20 oranında yüksek değerde olduğu tespitini yaptı. IMF’nin o saptamayı yaptığı tarihte kur 2.15 TL idi. Bu gün kurun geldiği 2.63 TL seviyesini göz önünde tuttuğumuzda IMF’nin yüksek değerleme için verdiği % 20 oranındaki artışa daha 2015 yılının üçüncü ayı başında ulaştık
Türkiye, 2015 yılında, GSYİH’nın % 27’si kadar, 225 milyar dolar bir dış kaynak bulmak zorunda. Bu tahmin de IMF’nin , “ IV.Md Türkiye İnceleme Raporu-2014” de yer almıştı. Son iki yılda,2012 ve 2013 inceleme raporlarında IMF artan dış borç, özellikle kısa vadeli dış borç yükü, konusunda ısrarla uyarılar yapmıştı. Şimdi bir kez daha hatırlayalım IMF 2014 raporunda uyarının ötesine geçmiş ve Türkiye nin “resesyona” gittiğini de vurgulamıştı.
Faiz mi Kur mu? Kimin Kavgası ?
Anlamakta zorlandığımız bir faiz kavgasının tam ortasında, önce kurlar tam anlamı ile patladı ve NewYork dan gelen haberler Türkiye’nin bir kez daha “dış finansman arayışı” seferine çıktığını gösterdi.
Özel sektörünün ağır bir kısa vadeli dış borç yükü altında olduğu uluslararası finans çevrelerince biliniyor. Kamunun ağır bir borç yükü yok. Yükü hemen %70’e yakın bir ağırlıkla özel kesimin üzerinde. Ancak çok dikkat çekici bir biçimde ortaya Devlet çıktı. Başbakan kimin adına finans çevreleri ile görüştü.
Daha açık söyleyelim bizim son 45 yıldır izlediğimiz dünyadaki uluslararası dış finansman ilişkilerinde, Türkiye de bu guruba dahil,1980 sonrasının değişiklikleri sonucu artık devletler büyük borçlanıcılar değil. Özel şirketlerin borç yükü var. Yok eğer Kamu- Devlet bu borç yükünün altında ise o zaman durum değişiyor. Devlet bu yükümlülükleri için önce mutlaka IMF sorgusundan geçmesi gerekiyor. Eğer IMF uluslararası finans piyasalarına o ülkenin kaynak arayışı görüşülebilir mesajı verirse o zaman kaynak arayışı piyasalar tarafından ciddiye alınabiliyor.
Hayati önemde bir durum. Bilmiyoruz. Ulaşabildiğimiz veriler bize Türkiye’nin ağır bir borç yükü altında olduğunu ve dış kaynak bulma konusunda yüksek faiz yüküne katlanmadığı takdirde, zorlanacağını, zorlandığını gösteriyor. Kaynak kullanma konusundaki bu zorlanmanın, Türkiye ye yönelik olarak, mevcut borç yükü nedeniyle ortaya çıkmış bir sınırlamayı da birlikte getirip-getirmediğini henüz bilmiyoruz.. Ancak hafta içinde Türkiye başbakanının uluslararası özel finans kuruluşları ile “masaya oturması” tedirgin edici.
Yoksa Türkiye, geçen yetmiş yılda beş kez yaşadığımızın benzerini tekrarlayarak, bir kez daha “IMF’nin Kapısına Giden Yolda” mı?