2017’nin son doğa yürüyüşünü Kızılcahamam’ın Pazar nahiyesinde, Otacı köyü bölgesinde yaptık. Yürüyüş grupları yılsonu yürüyüşleri için çoğunlukla nispeten kısa ve kolay parkurlar seçerler. Biz öyle yapmadık, oldukça uzun-16 kilometre- ve zorlu bir parkurda yürüdük. Yürüyüşü güçleştiren şeylerin başında zemini kaplayan irili ufaklı taşlar/kayalar geliyordu. Bunlara takılıp düşmeyelim, ayaklarımız/bileklerimiz burkulmasın diye yere dikkatle bakarak yürümek zorunda kaldık. Bunun üstüne çok sayıda iniş çıkış da eklenince bacak kaslarımızı epeyce gerdik, yorduk. Takip eden pazartesi sabahı işine gitmek için ya da başka bir nedenle yürümek, merdiven çıkmak zorunda kalan hemen herkesin rehberleri hakkında pek de hoş şeyler söylemediklerini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Evet zordu, ama güzeldi. 10.30’da başlayıp, 16.30’da bitirdik. Neredeyse tüm gün gerçek doğa ile baş başaydık. İnsan eliyle yapılmış hemen her şeyden uzaktık. İki kez yanımızdan, ayaklarımızın dibinden havalanan kınalı keklik sürülerini; havadan döne döne yere-muhtemelen bir hayvan ölüsüne-inen kartalları; yetmedi, yazmakta tereddüt ediyordum, ama yazacağım bir yaban domuzu-hem de iricesinden- gördük. Domuzu önce Kazım Bey gördü, onun haber vermesiyle grubun önündeki birkaç kişi daha görebildik. Hayvan, 30-40 metre önümüzden hızlıca geçip, orman içinde kayboldu.
Gördüklerimiz bunlardan ibaret değildi. Şıhlar Gölet’ini gördük. Gölet’i arkamıza alıp, “resim çekindik.” Bu Gölet’in etrafında sopalarını yere vura vura yedi tur atanların dertlerinden kurtulacağı yönündeki sözlere itibar etmeyip, yolumuza devam ettik. Gruptaki cins-i latif taifesi makyaj tazeler diye aynalı çeşmenin başında küçük bir mola verdik. Epeyce eskimiş, solmuş da olsa bayrağın dalgalandığı çoban kulübesini gördük. Ormanın kuytuluğunda mendil büyüklüğünde kar gördük. Kar parçacığının başında,” Rehber bize kar göstermedi demeyin, ahan da size kar!” dediysem de, bu sözler işin latifesiydi. Gerçek; bu yıl çok kurak geçiyor, Aralık ortasında, 1500’lerin üzerindeyiz, yerde kar yok, dahası yer kuru, yani yağmur da yağmamış. Yürüyüş öncesi arabaya botlarımız, pantolonlarımız çamur içinde döneriz diye, dert ediyordum. Hiç de öyle olmadı. Umarım kardan, yağmurdan, çamurdan şikâyet edeceğimiz günler yakındadır.
Doğa yürüyüşlerinde alkollü içecek olmaz, yürüyüşçünün içeceği sudur. Bu durumun, en azından bizde, bir istisnası vardır. Yılsonu yürüyüşlerinde, öğlen molasında birer kadeh de olsa şarap içeriz. Bu defa da öyle oldu. İsyan çıkmak üzereyken orman içinde verdiğimiz geç öğlen molasında, sucuk ve şarap partisiyle erken yeni yıl kutlaması yaptık. Şarabın etkisiyle rehberin yolları karıştıracağını düşünenler, çok şükür yanıldılar. Biraz zor da olsa, dere tepe aşıp, planladığımızdan yarım saat gecikmeyle, 16.30’da aracımızın yanına, Vecihi Kaptan’ın odun ateşinde demlenmiş çaylarına ulaştık. Yürüyüşe başlarken yanımıza sıcak su yerine üzüm suyu almayı tercih etmiş, bu yüzden dağda çay içememiş olmamız nedeniyle çaylar daha bir güzel geldi bize. Bir kez daha Vecihi Kaptan’a şükran duyduk.
Yılsonu yürüyüşümüz; gördüklerimizle, yediğimiz içtiklerimizle, yorgunluklarımızla güzeldi. Bitirmeden gördüklerimize bir ekleme yapmak istiyorum; yanınızda şarap bulundurmanızın, makul miktarda içmenizin dualarınızın kabulüne herhangi bir olumsuz etkisi olmadığını da görmüş olduk. Meteoroloji havayı bölge için yağışlı göstermesine rağmen gün boyu yağmur yağmadı, aracın yanında çaylarımızı içerken de yağmadı. Ne zamanki saat 17.00’da, araca binip, hareket ettik, işte o zaman sıkı bir yağmur başladı. Biz de sabahleyin böyle dua etmiştik. Hatta bizim talebimiz, saat 16.00’ya kadar yağışsız havaydı. Bir saat de “bonus” almış olduk. Aramızdan bu durumu şarabın olumlu etkisine bağlayan “münafıklar” çıktıysa da, çoğunluk, yürüyüşçülerin, doğaseverlerin kalp temizliğine verdi.
2018’in, herkese iyi, güzel, sağlıklı, barış dolu, başta Mülkiye Doğa Topluluğu üyeleri olmak üzere doğa yürüyüşçülerine ek olarak bol yürüyüşlü günler getirmesini diliyorum. Garibim bütün bunları nasıl getirecekse…
(Fotoğraflar: İlkay Ulusoy)