Adana’nın ortasından Seyhan nehri geçer. Seyhan Baraj gölü ve Seyhan nehri Adana’ya bambaşka bir güzellik katar. Deniz bulunmayan Adana’yı deniz kıyısında bir kent gibi hissettiren Seyhan gölü ve Seyhan nehrinin mavi-yeşil rengiyle görünüşüdür. Eski portakal bahçelerinin yerinde kurulan Merkez parkını ve nehrin Karşıyaka’sına kurulan otellerin, beri yakasındaki restore edilen yapıların güzelliğini ortaya çıkaran da Seyhan nehrindeki yansımasıdır.
Çok değil kırk elli yıl öncesine kadar, Seyhan nehrinin iki yakası Seyhan’la Yüreğir, Taşköprü ile birbirine bağlanırdı. Taşköprü yaklaşık 1500 yıl önce İmparator Jüstinyen tarafından yaptırılmış, bugün de yaya trafiği için kullanılan dünyadaki kullanılan en eski köprülerden biridir.
***
Reşat Nuri Güntekin, Anadolu Notları’nın ilk cildinde, “Yolda Hastalık” başlıklı yazılarında müfettişlik günlerinde Adana’ya yaptığı seyahati anlatır. Seyhan Nehri’nin kıyısında bir misafirhanede Taşköprü’yü karşı kıyıdaki bahçelerin görünüşünü anlatırken, Seyhan nehrinin kıyısındaki “portakal ve limon bahçelerinde kış kavunları gibi biraz tatsız, fakat karakteristik bir yaz tadı ve ve kokusu var” dedikten sonra grip salgını olduğunu anlatır. Pencereden her gün öğle ve ikindi saatlerinde Seyhan köprüsünden karşı yakadaki mezarlığa sıra sıra tabutların götürüldüğünü yazar.
Reşat Nuri Güntekin’in Anadolu Notları’nda hikaye ettiği Adana’yı gezdiren, teftiş ettiği ortaokulda öğrenci olan Yaşar Kemal’dir. Okuduğu 1.Ortaokulda (sonradan Tepebağ Oraokulu) derse girmeyerek merdiven boşluğunda bekleyip, yazarla tanıştıktan sonra, Reşat Nuri Güntekin’in isteği üzerine birlikte Adana’yı dolaşırlar. Gittikleri yerlerden biri Taşköprü’nün başındaki Kalekapısı’dır.
***
Çukurovayı ve Kalekapısı’nı ilk anlatan Reşat Enis’tir.
Reşat Enis, Toprak Kokusu romanını, 1940-1945 yılları arasında beş yıl yaşadığı Adana’da gazetecilik gözlemlerini, röportajlarını birleştirerek yazmıştır. Yayınlandığı 1945 yılı, Meclis’te, “Toprak reformu” yasa tasarısının görüşüldüğü günlerdir.
Kitap, Bakanlar Kurulu kararıyla hemen toplatılmıştır. Kitapta, Çukurova’daki tarım ve fabrika emekçilerinin ağır çalışma koşulları, sıcaklar-bataklıklar-sivrisinekler-sıtma-karnı şiş çocuklar, ağaların; ırgatları, çapada, sulamada, patozda, pamuk toplamada, günde neredeyse 16 saat yok pahasına çalıştırmaları, Ticaret Odası ve Çiftçi Birliğinde ağaların örgütlülüğüne karşın ırgatların, tarım emekçilerinin örgütsüzlüğü, az topraklı köylülerin topraklarına, ağaların siyasi iktidarın ve bürokratların desteğiyle el koyması, işçilerin örgütlenme çalışmaları sarsıcı gözlemlerle ve bütün açıklığıyla anlatılır.
Toprak Kokusu romanında anlatılan Çukurovadır. “…Bu kaynaşan, Anadolu’nun yüreğinin attığı yeri, Çukurova’yı ilk o dile getirdi ve ondan sonra gelenlere bir çığır da olsa yolu o çizdi…” diyor, Yaşar Kemal. Toprak Kokusu romanı, gerçekte bir kısa öyküler, anekdotlar, meseller anlatısıdır.
Romanın kahramanları; Boyalısakal Mehmet, Boyalısakal Mehmet’in kızı Elif ve Öğretmen Yalçın’dır. Ama bizce Toprak Kokusu romanının kahramanı, ırgatı, fabrika işçisi, sahtekar imamı, ağaları, patronları, sıcağı, sıtması, pamuk toplayanları, patoza bacağını kaptıran işçisi, genelev, pavyon işçileri ile bütün Çukurova’dır.
***
Evrensel yazarımız Yaşar Kemal, “Bugünlerde Bahar İndi” adıyla yayınlanan şiir kitabında aynı isimli şiirde Kalekapısı’nı anlatır.
…
Bugünlerde bahar indi Çukurova’nın düzüne
Maraşlı Malatyalı
Tekmil ırgatlar
Sersefil döküldü yollara
Gelir uzun tozlu yollardan
Gelir uzak yollardan
Tabanları şişer.
…
…
Sersefil dökülmüşler yollara
Gelirler acı
Elleri kütük gibi
Ağır
Toprak dolmuş yarıklarına
Kapkara
Damarlardan kan toplanır gibi yüreğe
Öylesine alışkın
Toplanırlar Çukurova’ya
Toplanırlar sarı
Toplanırlar acı
Bura Kalekapısıdır binbir ayak
Bura Kalekapısıdır liyme liyme
Zehirlenmiş bir sarı şafak çöker
Şafaktan önce
Şafaktan önce ayaktadır
Binbir ayak insanıyla
Kalekapısı dört döner
Kalekapısı umuttan taşar
Umut kapısı kapanmaz
Bütün kapılar kapanır
Umut kapısı kapanmaz
Ardına kadar açıktır
Irgatların elleri kadar
Yürekleri gibi
Yani demem odur ki hiç kapanmaz
Şimdiye kadar Kalekapısında milyonlarca yürek çarpmıştır
Aynı minval üzre çarpmıştır
Kalekapısı yokluktan dört döner
….
….
***
Emekçilerin, işçilerin yazarı Orhan Kemal, en görkemli eseri ‘Bereketli Topraklar Üzerinde’ romanında Kalekapısının yüzlerce yıldır ırgat pazarı olduğunu yazdıktan sonra, Kalekapısını şöyle hikaye eder:
“…
Taşköprü’nün bu geçesinde, yüzyıllar görmüş ırgat pazarının ırgat kaynaşan kalabalığına cigaraların neşeli dumanlarını salarak kahve, çay, nar, koruk şurubu, limonata, buzlu ayran içen ” Ağa”lar memnundurlar. Irgat boldur, Çukurova tarlalarındaki işe yetecek insan gücünün çok üstündedir. Haftalıklar düşecek, pamuk ucuza elde edilecektir.
——- Irgata hele ırgata!
———- Heye kardaş…
———-İtoğlu itleri şımartmıyak giden yıllar gibi ha!
——— Töbe demen mi?
———- İt kapıda zebun gerek hemşerim…
——-…………………….
——-……………………..
Değdiği yeri köz gibi yakan güneş tam tepededir. Irgat adı altındaki birtakım insanlar değil, paçavra yığınları beklemekten usanır. Birden deli gibi bir sağanak…Ortalık sel sele gider. Ardından güneş. Tırnağına kadar sırılsıklam paçavra yığınlarından dumanlar tütmeye başlar.
Peygamberler kitaplar dolusu sabır getirmiştir Allah adına!
Yağmurda ıslana, güneşte tüte kuruturlar. Torbalardaki tandır, yufka dürümleri tükenip çarşı ekmeğine verilecek son kuruşlar da suyunu çektikten sonra, aç çocukların feryadı göğe yükselir.
…….
Analar, erkek yüzlü analar, avuçları nasırlı analar, gözlerinde dökecek gözyaşı kalmamış analar, iş ve ekmek haberiyle dönecek erkeklerinden yana dikmişlerdir gözlerini. O yana, kocalarının her sabah, daha şafak sökmeden gidip omuz omuza doldurduğu ” Irgat Pazarı” na!
Erkekler de kadınları gibi bir deri bir kemiktirler. Değdiği yeri köz gibi yakan güneşin altında, aç terli ama sabırla bekleşirler. Irgatbaşılar ırgat pazarının mutlak hakimidirler.
İnsanlar aç ama umutsuz değillerdir!
…..
Günler geçer, sonra haftalar. Yaşlılarla aç çocuklar ölür. Çukurlarına gömülü gözleriyle kadınlar, çocuklarının feryadı ve ölüm acısına kanıksamış kadınlar çok az konuşarak beklerler.
Erkekleri gelecektir, er geç gelecektir erkekleri!
……
Çukurova’da bahar harikadır!
Gök masmavi, kırmızı topraklar yemyeşildir!
Çukurova’nın bereketli toprağına dört kilo çiğit at, seksen kilo kütlü, yani tohumlu pamuk versin! “