Ankara/Kızılcahamam Bolu/Gerede sınırındaki Berçin Yaylası ve Berçin Çayı civarında yaptığımız doğa yürüyüşü, planladığımızdan daha zorlu, daha yorucu, ama bir o kadar da zevkli bir yürüyüş oldu.
14 Ocak 2018 Pazar günü, sabahın köründe, karda yürüme ümidiyle yollara düştük. Akyarma’yı, kamyoncu jargonuyla söylersek Azaphane Deresini çıkıp, Gerede sınırına yaklaşıncaya kadar kar yoktu. Yol boyu araç içinden, “Karda yürüyeceğiz diye geldik, hani kar, kar yoksa bu kadar yolu niçin geldik” türünden sızlanmaları, söylenmeleri “Ya sabır” çekerek dinledim. Nihayet, Akyarma rampasını çıkınca kar göründü.
Yayla Kamping’e varmadan araçtan inip, yürüyüş hazırlıklarına başladığımızda, akşamdan yağmış olan 5-10 cm’lik karın üzerine yeni karlar inceden inceye yağıyordu. Kar yağışı zaman zaman kısa molalar verse de; azalarak, artarak neredeyse bütün gün sürdü ve böylece günümüzü güzelleştirdi. Yerdeki kar miktarı, son bir saatlik bölümde yürümemizi birazcık zorlaştıran, tüm gün yağmanın yol açtığı yükseklik hariç, tam istediğimiz kadardı. Ne çamuru azdıracak kadar az ne de yürümeyi engelleyecek kadar çoktu. Sizin de dikkatinizi çekti mi; bugünlerde yukarıdan ne istiyorsak oluyor (Otacı yürüyüşündeki yağmuru hatırlayın, lütfen), hayırdır inşallah, ermişlere mi karışıyoruz.
Bu yürüyüşte çok şeye; kara, kar yağarken yürümeye, kar yağışı altındaki çam ormanlarının seyrine, yürüyüşün orta yerine, öğlen molası öncesine denk getirdiğimiz tırmanışa doyduk. Biraz fazla doyduk, diyenlerin sesini duyar gibiyim. Haklısınız, yılın bu ilk yürüyüşü için, özellikle yolu kısaltma çabasının başarısızlığı sonucu eklenen 3-4 kilometrenin, yürünecek mesafeyi 16 km’nin üstüne çıkarmasını ve son bölümde artan kar miktarını dikkate aldığımızda en yorucu yürüyüşlerimizden biri olduğunu, söyleyebiliriz.
Yürüyüş boyunca neler görmedik ki; Berçin Yaylasında yayla evi kalıntılarını, ormanın kuytuluk bir yerinde su kuyusunu, ormancılardan kalma sobayı, hem de iki kez gördük. Gördüklerimizden ekibi en çok mutlu eden, yürüyüşün sonunda, gerçekten sonuna geldiklerine inandıran Şahinler Göleti ve Vecihi Kaptan ile aracımız oldu. Mutsuzluğumuz ise kaçıncı kez oldu saymadım, bu yürüyüşte de 17. birey olarak aramıza katılan, bizi koruyup, kollayan Bıçkın’dan (isim annesi Fahriye’dir) ayrılmak oldu. Hüznümüzü yol üstünde içtiğimiz kemik suyu çorbalar bile götürmedi.
Az kalsın yazmayı unutuyordum. Bu yürüyüşte, yeni satın aldığımız ve Mülkiye Doğa Topluluğu demirbaşına kaydettiğimiz el telsizlerini ilk kez kullanma fırsatını da bulduk. Bayramlıklarıyla sevindirik olmuş çocuklar gibiydik (gibiydim desem daha doğru olacak). 14 Ocak Pazar günü, bölgedeki dağlar, yaylalar benim ve İlkay’ın (elektronik aletlerden en iyi anlayan kişi olarak) “…anlaşıldı tamam” sesleriyle inledi, çınladı. Son olarak, Betül’ün getirdiği şemsiyeyi yürüyüş boyunca elinden bırakmayan Öngeoğlu’nun bu haliyle; manzaramıza ayrı bir renk, ayrı bir zarafet kattığını, grubu uzaklardan izleyen, henüz kış uykusuna yatmamış başta ayılar olmak üzere, bilumum hayvanat nezdindeki itibarımızı yükselttiğini eklemezsem çatlarım…
Özetle, 2018’in doğa yürüyüşlerine; karlarıyla, ormanlarıyla, Gölet’iyle, Bıçkın’ıyla, ertesi güne de sarkan yorgunluğuyla güzel, sıkı bir yürüyüşle başladık. Bu arada, aramıza yeni katılan Özgül Hanıma ve Burçin Beye de hoş geldiniz diyoruz…
(Fotoğraflar: İlkay Ulusoy)