1TL= 1$ oldu mu?
Yaşanan güncel sorunların, gündemde ekonomik dar boğazın üzerini sürekli örtmesi iktidara geçici de olsa zaman kazandırıyor. Genel seçimlere üç ay kalmış AKP İktidarının elindeki tek araç seçim rüşveti dağıtmak. Seçim sonrası? Düşünen kimse olmadığını görüyoruz. AKP artık seçim sonrasında iktidarda olamayabileceğini de düşünmeye başladı.
Türkiye “lira”dan 6 sıfır attı. 2005 yılında yapılan bu operasyonun üzerinden on yıl geçti. Sıfır atma operasyonun gerekçesi, 1970-2000 yılları arasında 30 yılda Türkiye’nin sürekli yüksek enflasyon yaşamasıydı. Yıllık olarak %100 enflasyonun aşıldığı yıllar oldu (1980 yılı %107 ve 1994 de % 149). Bu otuz yıl içinde, Ticaret Bakanlığı, DİE ve TÜİK endekslerinden bizim hesaplamamıza göre toplam olarak fiyatlar genel seviyesinde % 1372 oranında artış olmuştu. Yıllık ortalama olarak, %47 oranında artış olduğunu söyleyebiliyoruz. 1980 ve 1994 yıllarında enflasyon oranında yaşanan % 100’ün üzerindeki uç değerler de bu yıllık ortalama hesaba dahil edilmiştir. 1970, 1980 ve 1994 yıllarında üç kez IMF ile stand-by’a gidildi ve “istikrar programları” uygulandı. Ancak uygulanan “istikrar programlarına karşı bu 30 yıllık dönemde ortalama yıllık fiyat artışları hiçbir yıl % 30-45 düzeyinin altına çekilemedi.
Fiyat artışlarındaki yavaşlama 1999-2000 IMF-Dünya Bankası programının etkisi ile yaşandı. 2001’de yeniden bir kriz yaşanmasına karşılık fiyatlar genel seviyesindeki yavaşlama eğilim 2002 yılında somutlaştı. 2003’te, yani siyasi iktidar AKP göreve başladığında %10 seviyesinin altına inme eğilimine girmiş olan fiyatlar genel seviyesi, 2005 yılında, paradan 6 sıfır atılmasına yönelik Merkez Bankası kararının uygulamaya konmasına olanak tanıdı. 2005-2015 arasındaki son on yıllık dönemde fiyatlar genel seviyesi iki yıl dışında (2006 ve 2011) %10 seviyesinin altında kaldı ancak bu on yılda, enflasyon hedeflemesi programın koyduğu yıllık hedefleri tek bir yıl dışında hiç tutturulamadı. Bu on yıllık dönemde fiyatlar genel seviyesi genelde %10 seviyesinin altında seyretti ancak %10-7 aralığında gerçekleşti ve daha aşağıya çekilemedi.
TL’den 6 sıfır atma kararının uygulanmaya başladığı 1 Ocak 2005 tarihinde 1$=1.34 TL idi. Bu gün (Mart 12-2015) 1$=2.60 TL. On yıl içinde TL’nin dolar karşısındaki değer kaybı çok kabaca %87 düzeyinde gerçekleşmiş. TL’deki değer kaybının özellikle 2011 son çeyreğinden başlayarak hızlandığı görünüyor. 2005-2010 arasındaki 6 yılda %14.7 düzeyinde değer kaybına karşılık son dört yılda, 2011-2015 (şubat) arasında %61.6 değer kaybı var.
Son dört yılda kur tablosunda tersine dönen değişimi görmemek mümkün değil. Düşük kur cenneti yok artık. Dört sene önce 1 TL=1 $ olur mu diye soranlar vardı. Mutemet basının ekonomi sayfalarında da çokça tartışılmıştı.
Bu Tablodan Yeni Ekonomi Çıkar mı?
Daha önce, önceki 12 yılda, Ağustos 2014’e kadar gündemde hiç yeni ekonomi” yoktu. Yeni Cumhurbaşkanı, yeni Başbakan-Hükümet ve yeni ekonomi Eylül 2014’te gündeme geldi. Oysa 2011 Genel Seçimleri sonrasında yeni bir hükümet yapısı oluşturulmuştu, Merkezi İdarenin yeniden yapılandırıldığı ve bu yeni yapılanma içinde ekonomik yapının yeniden örgütlendiği ve yeni hedeflerin belirlendiği söylendi. Hedefler çok iddialı idi. En unutulmayacak olan hedef 2023 yılı için belirlenen ihracat hedefi idi. İhracat 500 milyar dolar olacaktı.
Algı yaratma yöntemi 13 yıllık iktidar süresince kullanıldığı gibi tekrar harekete geçirilmişti. Türkiye 2011 seçimlerinden sonraki dönemde “dış taleple”, “ihracat” ile hızla büyümeye devam edecekti. Hepsi algı yaratma yöntemi ile bir kez daha topluma yutturulmuştu. Dış taleple büyüme artık gündemde değil.
Şimdi yeni AKP iktidarı algısı ile Cumhurbaşkanı ile birlikte “yeni bir algı yaratarak” ekonomiye makas değiştirmeye çalışıyorlar. 2011-2014 arasındaki AKP iktidarı 500 milyar dolar ihracat hedefinde dört senede toplam %15 artışı dahi sağlayamaz iken ithalatı patlattı. Bu dört yılda Türkiye 238 milyar dolar “cari işlemler açığı” verdi. Şimdi bu gün hepimizin en yakın ve en ciddi risk olarak gördüğümüz kısa vadeli dış borcu stokunu esas itibarıyla AKP iktidarı son dört yıl içinde böyle yarattı.
Son dönem açıklamaları ile ithalatı frenlemek suretiyle dış açığı ve finansman gereksinimini azaltmayı hedefliyorlar. Kuşkusuz son dört yıllık dönemde “patlayan” ithalatın içinde Türkiye’yi ithalat cenneti haline getiren çok sayıda mal var. Şimdi belli tarife dışı engeller yaratılarak bunlar azaltılmaya çalışılıyor.
Açık söylenemiyor ancak Türkiye ye ithalatı ikame edecek bir yol arayışına sokmak istiyorlar. Makas böyle değiştirilecek. Ancak artık çok geç. Türkiye de büyük şehir rantlarına dayalı inşaatla büyüme hayaline kapılanlar, Türk sanayinin gelişmesine büyük bir darbe vurdular. Bu hasar nasıl giderilecek. Piyasacı model içinde çok zor.
Ekli tabloyu Türkiye’nin ekonomik büyümesini kaynaklarını gösterebilmek için, toplam yurt içi tasarruflarını ve sabit sermaye yatırımlarının belli dönemler itibarıyla seyrini göstermek için düzenledik. Esas belirleyici olan bu iki temel ekonomik göstergenin ifade ettiği Türkiye’nin üretim gücünün seviyesi. Tablonun gösterdiği gibi son dört beş yıllık dönemde, 2011-2014, Türkiye belki de tarihinin en düşük yurt içi tasarruf eğilimi ve sabit sermaye yatırımı eğilimi düzeyine inmiştir. Bu sanayin gücünü yitirdiğinin açık ifadesidir.
Bu kayıplar algı yaratma ile yerine konmaz. Son 13 yılda sürekli vizyon, strateji ve hedef aradılar. Başlangıçta bir süre, “düşük kur-yüksek faiz” ile dış kaynak girişine ulaştılar. Devamında 2008 sonrasından günümüze kadar “Büyük Durgunluk Döneminde” ABD’nin uluslararası para piyasalarında yarattığı likidite bolluğundan yararlandılar. Sınırsız ve sorumsuz borçlandılar. Türkiye hiç bu kadar borçlanmamıştı. Sonra son iki yıldır başlayan uyarılar geldi. Daha fazla “borçlanamazsınız” uyarıları yapıldı. Artık borçlanmak çok zor. Dış kaynak kolaylığı ile ithalata dayalı büyüme zor ya da imkansız. Öyle olduğu için son üç yıldır ve 2015’i de dahil edersek dört yıldır büyüyemiyor. Büyüyemeyince göreceli olarak daralıyor. En çok etkilenen en ciddi daralmanın yaşandığı alan ise sanayi. Sanayi AKP’nin 13 yıllık iktidarında hep üvey evlattı. Öyle bir kültüre sahip olmadıkları için “ucuz inşaat kültürü” ile sanayin açığını kapatabileceklerini düşündüler. Eşyanın tabiatına aykırı idi. Sonunda öyle olduğunu yaşayarak gördüler. Ancak Türkiye ye çok pahalıya mal oldular.
Ek tablodan izlenebileceği gibi bütün bu uygun dönemlerde Türkiye de yurt-içi tasarruflar hep geriledi ve sabit sermaye yatırımları hep geriledi.
Şimdi hu tabloyu tersine çevirmek gerek. Sanayi ve tarımı yeniden örgütleyerek. Zahmetli bir yol bu ancak 35 yıl sonra esas şimdi “başka alternatif yok”. Planlayarak önümüzü göreceğiz ve öyle yürüyeceğiz.