Keine normalieserung: Normalleşme yok! Frankfurter Allgemeine gazetesi Erdoğan’ın Almanya çıkartmasını daha ilk gün bu iki sözcükle özetledi. Nedenini de şöyle açıklıyordu: “Türkiye Cumhurbaşkanı Berlin’de kendi rejiminin Avrupa demokrasisinden ne kadar uzak olduğunu vurguladı!”.
***
Aslında bu görüş tüm Alman basınına egemen olan görüştü ve diğer gazeteler de -yer yer daha ağır ifadelerle- aynı teşhisi yinelediler. Hatta Anglo-Sakson ve Fransız yayın organları da farklı şeyler söylemediler. Oysa aynı gün Türkiye’de Sabah gazetesi, “Sıcak Karşılama; Güçlü İşbirliği” başlığı ile bizim iş çevrelerinin beklentilerine tercüman olmuştu.
***
Ne var ki beklenen olmadı ve “İmaj operasyonu” düş kırıklığı ile sona erdi. Bu arada hayalci beklentilerle 6 TL’nin altına düşmüş olan dolar da, daha Erdoğan Türkiye’ye dönmeden, tekrar 6’nın üstüne fırladı. Yine de, Yeni Şafak gazetesi, Erdoğan’ın yurda dönüşünü “Dostluğu Perçinledik” manşetiyle kutlamaktan kendini alamıyordu.
***
Aslında sorun Batıya “şirin görünmek” değil, uluslararası planda saygın bir ülke olmak değil mi? Bunun yolunun da, her şeyden önce, yurt dışına yapılacak çıkartmalarda değil, yurt içinde alınacak önlemlerde aranması gerekmez mi? Oysa Türkiye’yi yönetenlerin bu bağlamda –Ahmet Hamdi Tanpınar’ın düşlediği “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”ne benzer- bir “Sözlükleri Ayarlama Enstitüsü”ne ihtiyacı var gibi görünüyor. Özellikle de son Anayasa ile neredeyse tüm yetkileri şahsında toplamış olan Başkan’ın! Nedeni de şu: Erdoğan’ın siyaset sözlüğünde “demokrasi, hukuk devleti, laiklik, emperyalizm vb” gibi kavramlar, batılı sözlüklerdeki kavramlarla hiç de aynı anlama gelmiyor. Erdoğan “külliyeci”..
***
Cumhurbaşkanı mütevazi Çankaya’yı beğenmedi; görkemli bir saray yaptırdı ve bundan da hep “Külliye” diye söz ediyor. Külliye, “bütünlük”(totality) anlamına geliyor ve mealen Erdoğan’ın iktidar anlayışını temsil ediyor.
Osmanlı Devleti’nde “külliye”ler, toplumsal hayatın dokusunu oluşturuyordu ve çok cepheli yapılarıyla “İslami hayat tarzı”na zemin oluşturuyorlardı. Merkezde cami olmak üzere, medrese, imarethane, şifahane, kütüphane, hamam ve ticarethane.. tüm unsurlar mevcuttu. Kısaca “İslami totalitarizm”in hayat bulduğu alanlardı. Bugünlerde de İstanbul-Taksim’de yükselen caminin etrafında, kıraathanesi de dahil çeşitli ögeleriyle kurulacak olan Kültür Sarayı, aslında Dersaadet’in görkemli külliyelerine ve Beştepe Külliyesi’ne bir ek olarak tasarlanmış görünmüyor mu?
***
İşte temel inancınız ve iktidar anlayışınız “külliye” kavramında ifadesini buluyorsa ve bunu gerçekleştirmek için de büyük adımlar attıysanız, Batı ile iyi ilişkilerde ne kadar samimi olursanız olunuz, kesin ayrılık noktaları sırıtır; düş kırıklığına uğrar ve muhataplarınızı suçlamaya başlarsınız. Onlar da ahmak değiller; üstelik gücü (ve sizin anladığınızdan çok farklı bir emperyalizmi) temsil ediyorlar; kendi dilleriyle, kendi kavramlarıyla size yanıt verirler ve siz de operasyonu başladığınızdan daha geri bir noktada tamamlarsınız. İşte Reis’in üç günlük “Almanya çıkartması”nın bende uyandırdığı izlenimler de bunlar oldu..