“Az topraklı köylüler, Sümerbank işçileri, sıvacılar, duvarcılar, işsiz gezenler, uzun yol sürücüleri, badana boyacılar oturur çoğunluk bu mahallede…Herkes herkesi tanır. Çoğu akrabadır. Kaç göç yoktur. Rahat, neşeli, sevecen insanlardır. Geceleri bir araya gelip dertleşirler, kadın erkek diz dize oturup şakalaşırlar. Çocuklarını okutmayı önemserler. Kimseyle bir alıp veremedikleri yoktur. Sevdaları kutsaldır, gönülleri geniş. İnançları ezilip sürülenlerin mezhebidir, acıları yüzyılların acısı…”
Edebiyat yaşamına 1980 yılında yayınlanan ” Ağda Zamanı” başlıklı öykü kitabıyla giren İnci Aral öğretmen yazarlarımızdandır. Öykü ve romanlarının dışında denemeler de yazan İnci Aral, kadın sorunu üzerine yazdığı öykü ve romanlarının dışında; 19-26 Aralık 1978 tarihleri arasında gerçekleşen “Maraş Katliamını” belleklerden silinmeyecek güzellikte anlatan yazar olarak da anımsanmalıdır.
İnci Aral, katliamdan bir yıl sonra gittiği Maraş’ta köylere sığınan aileleri dinleyerek yazdığı “Kıran Resimleri” başlıklı öyküler hiç şüphesiz kurgulanmış öykülerdir ancak okunduğu zaman görülecektir ki; anlatılan öyküler aynı zamanda katliamın gerçek tanıklıklarıdır.
Maraş’ta dinlediği kadınların anlattıkları korkunçtur. İçlerinde komşuları, kirveleri, kız alıp verdikleri akrabaları da olan kalabalıkların yaptıklarıdır, korkunç olan. “Siz müslüman bile değilsiniz…” diyerek saldırılmıştır komşulara, kirvelere…
Maraş’tan döndükten sonra travma yaşadığını, bir ay konuşamadığını anlatan İnci Aral, “Kadınlara tecavüz edildiğini, hamile karınların deşilip ceninlerin çıkartıldığını, genç kızların memelerinin kesilip ağaçlara çivilendiğini duymak kolay olmuyor” diyecektir.
***
İlk sayfasında, Turgut Uyar’ın “Ve zoraki karmaşıklığını gördüler/ Kan dökmenin ve ucuza gitmenin” dizelerinin yer aldığı Kıran Resimleri dokuz öyküden oluşuyor. İnci Aral; Şerife, Elif, Selver, Saliha, Zeycan, Özdemir, Sultan, Ökkeş, Güher adlarını verdiği öykülerde, resmi rakamlara göre 105 Alevinin yaşamını yitirdiği, Alevi ve solculara ait yüzlerce ev ve işyerinin yakıldığı günler süren katliamı anlatıyor.
“Zeycan” başlıklı öyküden:
“…Bir hoca kendini yitirmiş, coşkun ama uykuda gibi konuşuyor camide. Sokak aralarında, dükkanların kuytu köşelerinde, kahvelerde hep aynı şey konuşuluyor. Tarlaları, dükkanları size dağıtılacak, iş ki kurtulalım bunlardan, diyorlar. Okullardan hep onların çocukları çıkıyor, vali oluyor, yargıç olup başımıza dikiliyor, diyorlar. Din için, Tanrı adına yok etmeli onları…”
İnci Aral, erkeklerin olayları genel hatlarıyla anlattığını ancak kadınların katliamı içselleştirmiş olduğunu üzerinden bir yıl geçmiş olmasına karşın sanki o gün olmuş gibi bütün ayrıntısı ve yalınlığıyla anlattığını ifade ediyor. Bu durum, İnci Aral’ın ‘Kıran Resimleri’ni kadınların gözünden anlatması sonucunu doğurmuş. Öykülerine kahraman olarak kadınları seçmiş ve kadınlar üzerinden anlatmış katliamı.
***
Yargılama sırasında eceli ile öldüğü hekim raporundan anlaşılan sanık … hakkında açılan kamu davasının düşürülmesine karar verilen “Ökkeş” başlıklı öyküden:
“…Nicedir camiye cuma dışında geldiği yok pek ama bu sabah için çağrıldı. Toplanılacak dediler dün gece gelip. Camiye giriyor. Çok kalabalık içerisi. Duvar kıyısına geçip öne doğru yürüyor. Sopalar dayalı duvara. Sopa gibi biçilmiş tahtalar. Rasgele, incelenmeden kaba saba biçilmiş odunlar…Birden imamın sesi patlıyor hoporlörde… Coşkuyla, kuşkulanmadan, hemen inanarak içiyorlar sesi… Onlar diyor imam; Oruca namaza karşı durup emirlere uymuyorlar. Ne erdem kaldı, ne din, ne iman…Devleti ele geçirdiler. Bu ülkeyi onlar için mi temizlemişlerdi düşmandan ? Gün görev günü. Herkese ne düşerse. Bu yönetimi düşürmek borç oldu artık. Buyruk böyle… döllerini kurutmak gerek ki tükensinler. Böyle istiyor yüce yaratan…”
Yazının girişinde anlatılan O mahalleye yapılan saldırının anlatıldığı ” Şerife” başlıklı hikayeden:
” Ara sokaklardan sessiz ve yavaş, paltolarının altında tornadan çekilmiş kalın sopalar, sinsi kasap bıçakları, baltalar ve ne dağıtılmışsa, ne bulmuşlarsa silah olarak , cepleri taş, içleri korku dolu, kafaları boş ve uyuşmuş üçer beşer gelip…anlamını yitirmiş yüzlerini mahalleye dönerek, öyle suskun ve dolu, tedirginlikle gergin, bir ağızdan uğursuz titrek haykırışlarla bilenerek… ateş, duman, yangın, bağırış çağırış, kan, ölüm ve zulüm… Mahallede oturan herkese, gelmişe geçmişe kargışlar yağdırarak ve yok etmeye ant içerek bağırıyorlar…”
***
İnci Aral, katledenler ile katledilenlerin dost ve kardeş olduğunu söyletir katliamda çocuğunu yitiren Şerife’ye. O sözlerle bitirmek ve lanetlemek istiyorum Maraş Katliamını…
” …Yapmayın…Kurban olayım durun. Siz nereli, biz nereli, ne istersiniz? Sizin de bizim da canımızdan gayri neyimiz var da? Bir arada yaşamıyor muyuz ki, dedelerimiz ve babalarımız ve onların babaları da böyle yaşamışlardır. Neyi üleşemiyoruz sizle ki? Yoktur bizim bir davamız sizinle, siz kim, biz kim?
… Kardeşiz biz. İnsanız hepimiz. Babalarımız birlikte savaştı düşman karşı. Yönümüz yurdumuz bir …”