İlter Ertuğrul
1989 yerel seçimlerinin birinci partisi SHP (Sosyaldemokrat Halkçı Parti), Baykal’ın SHP’yi “SKP” (Sürekli Kurultay Partisi) haline getirmesiyle 1991 erken genel seçimlerinde 3. sıraya düştü (88 milletvekili). Yerel seçimin 2. partisi DYP (resmi adıyla “Doğru Yol Partisi”, gayrı resmi adıyla “Demirel’in Yeni Partisi”), seçimi kazanan parti oldu (178 milletvekili). Yerel seçimin 3. partisi ANAP, 2. sıraya yükseldi (115 milletvekili). Erbakan’ın liderliğindeki Refah Partisi 62, Ecevit’in liderliğindeki DSP 7 milletvekilliği aldı.
Refah Partisi de bir “koalisyon”du. RP, MÇP (Milliyetçi Çalışma Partisi) ve IDP (Islahatçı Demokrasi Partisi) bir seçim ittifakı yapmıştı. MÇP (19 milletvekili) ve IDP (2 milletvekili) ile ayrıldı. Daha sonra da BBP (Büyük Birlik Partisi) kurulunca bu ittifaktan dört parti çıkmış oldu
(Bu ittifakın mimarı, o zaman MÇP’den Ankara-Keçiören Belediye Başkanı olan Melih Gökçek’ti. Ama, milletvekili olunca MÇP’ye geçmedi ve RP’de kaldı. MÇP, o 1 milletvekili eksiği yüzünden TBMM’de grup kuramadı. Gökçek, 1994 yerel seçimlerinde RP’den Ankara Belediye başkan adayı oldu. Dönemin tanıkları, bunun 1991 seçim ittifakı sırasında mı kararlaştırıldığını ve Gökçek’in bu yüzden mi RP’de kaldığını, yoksa Gökçek’in adaylığının tümüyle olağan gelişmeler sonucu mu olduğunu açıklarlarsa, yakın tarihe önemli bir katkıda bulunmuş olurlar.)
***
Böylece, “iki buçuk” partili bir sistem öngörüsüyle hazırlanan 1982 Anayasasının ve Seçim Yasası’nın üzerinden daha 10 yıl geçmeden, 12 Eylülün koyduğu yüzde on barajına ve il barajlarına karşın TBMM’ye (sonra ayrılanlar hariç) 5 parti girdi ve bir koalisyon kaçınılmaz oldu…
(12 Eylül, Türkiye çapındaki yüzde 10 barajından başka, bir de il barajı koymuştu. Bir seçim çevresinde, bir milletvekili çıkartmak için gerekli oyu alamayan parti, o seçim çevresinden milletvekili çıkaramıyordu. Bu şu demekti: 2 milletvekili çıkaran bir seçim çevresinde milletvekili çıkarmak için en az yüzde elli, üç milletvekili çıkaran bir seçim çevresinde yüzde 33, dört milletvekili çıkaran bir seçim çevresinde yüzde 25 vb oy almak gerekiyordu. İl barajını tek parti geçerse, tüm milletvekillerini o alıyordu. Bu il barajı en son 1991 seçimlerinde uygulandı. 1995 seçimlerinden önce, Çiller ve Baykal il barajlarını kendilerine yontan biçimde değiştirince, il barajı ilkinin dilekçesini bu satırların yazarının hazırladığı, Ecevit ve Hüsamettin Özkan ile Anayasa Mahkemesine götürdüğü, ikincisini Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in açtığı iki dava sonucu, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.)
***
1991 seçimleri sonucunda ortaya, dışarıdan MÇP ve HEP destekli, DYP-SHP koalisyonu çıktı.
“Altı defa giden” Demirel’in “yedinci gelişi” buydu (Demirel’in bu sözü, başbakanı olduğu hükümetler için… Ama 1969’da olduğu gibi “gitmeden geldiği” de var, 70’teki gibi gider gitmez geldiği de. Başbakanlıkları şunlar: AP 1965 – AP 1969 – Bütçesi red edilerek düşürülen ama hemen yeni hükümet kurduğu AP 1970 – 1. MC 1975 – II. MC 1977 – AP azınlık 1979 – DYP-SHP 1991.).
***
Demirel’in başbakanlığında, Erdal İnönü’nün başbakan yardımcılığında başlayan bu koalisyon, daha sonra Tansu Çiller’in başbakanlığında ve Murat Karayalçın’ın başbakan yardımcılığında sürdü (5 Nisan 1994 kararlarını bu hükümet aldı). SHP-CHP birleşmesinde “6 aylığına Hikmet Abi” formülünde uzlaşılınca 1995 9 Eylülüne kadar başbakan yardımcılığını Hikmet Çetin yaptı (Daha sonra değineceğimiz 1995 Anayasa değişiklikleri o sırada yapıldı).
9 Eylül 1995’te CHP genel başkanı olan Deniz Baykal, koalisyonu bozdu. Bir ay bile geçmeden, “Aralık’ta erken seçim şartı”yla yeniden kurdu. Hesabına göre, “seçime hükümette girmek” kendisine avantaj sağlayacaktı. Seçim günü sabaha doğru yüzde 10 barajını zar zor aştı. “Sol”un birinci partisi DSP oldu.
***
1991 seçimleri bir koalisyon çıkarmıştı ama, seçimden önce kurulmuş bir “koalisyon” daha vardı: SHP-HEP koalisyonu (21 HEP’li, SHP’den milletvekili oldu, 18’i HEP’e geçti). 1989 yerel seçiminin 1. partisi SHP’nin oy kaybında bunun da etkisi oldu.
(Burada ayrıntıya giremiyoruz, ancak şunu belirtmekle yetinelim. 1989’da Paris’teki “Kürt Konferansı”, tam adıyla “Kürt Ulusal Kimliği ve İnsan Hakları Konferansı”na katıldıkları gerekçesiyle 7 SHP milletvekili partiden ihraç edildi, ihraçları tepki istifaları izledi. Bu sırada Genel Sekreter Deniz Baykal’dı. SHP’nin sonraki yıllarda sözü çok edilen o “Kürt Raporu”, bu ihraç kararlarından sonra hazırlandı. İhraç edilen milletvekillerinden büyük bölümü 1991’de aday gösterildi.)
DYP-SHP koalisyonu kurulmadan önce, parti içi muhalefetin lideri Baykal, “koalisyonda parti içi dengelerin gözetilmesini” istedi. Bu açıkça “Baykalcılara da bakanlık verin” demek oluyordu. Erdal İnönü, bu isteğe kulak asmadı. Bunun üzerine “SKP”, bir kez daha olağanüstü kurultaya gitti. “Örgüt, Baykal’ı göreve çağırmış”tı.
(SHP’yi SKP’ye dönüştüren bu olağanüstü kurultayların hiç değişmeyen ritüeli şuydu: 1 – Önce Baykalcıların olağanüstü kongre isteyeceği iddiaları çıkardı. 2 – Baykal, “benim haberim ve bir talebim yok” derdi. 3 – Olağanüstü kongre için toplanan yeterli sayıda imza genel merkeze verilince, Baykal “Genel merkez gerekeni yapmalı” derdi. “Aday mısınız” sorusuna “hayır” yanıtı verirdi. 4 – Sonra Baykalcı il başkanları toplanıp bir bildiri yayınlarlar ve “Baykal’ı göreve” çağırırlardı. 5 – Baykal, “örgütün verdiği göreve karşı çıkılmaz” derdi ve “örgütün isteği üzerine” genel başkan adayı olurdu!)
Bu, Baykal’ın SHP’de kaybettiği son kurultay oldu. İmdadına, DYP-SHP koalisyonunun 12 Eylül’ün izlerini silmeye yönelik hamlelerinden biri yetişti: 12 Eylül döneminde kapatılan siyasi partilerin yeniden açılması. Bu kapsamda CHP de açıldı (9 Eylül 1992) ve Baykal CHP’nin başına geçti. TBMM’de de grup kurdu.
Anayasa Değişiklikleri
DYP-SHP koalisyonunun yaptığı en önemli işlerden biri, 82 Anayasasının birçok antidemokratik hükmünü -bir kısmını muhalefetin de desteği ile- değiştirmesidir. En başta da “siyaset yasakları”nı kaldırmasıdır. Partilerin, gençlik, kadın vb kolu kurmalarını; sendika ve meslek kuruluşlarının, üniversite öğrencilerinin ve öğretim üyelerinin siyaset yapmasını yasaklayan hükümler kaldırıldı. Seçmen yaşı 18’e indirildi, yurt dışındaki seçmenlere oy kullanma hakkı getirildi.
Milletvekili sayısı, 450’den 550’ye çıkarıldı (1982 Anayasası milletvekili sayısını 400’e indirmiş, 1987’de Özal 450’ye çıkarmıştı).
Çalışma yaşamı büyük ölçüde özgürleştirildi (Bu arada daha önce memurlar tarafından uluslar arası sözleşmelere dayanılarak kullanılan sendika hakkı, “yasayla düzenleme” koşuluna bağlanınca geriye gitti.). Geçici 15. Maddenin bazı hükümlerini kaldıracak değişiklik, Genel Kurul’da DYP’nin muhalefetle işbirliğine takıldı.
Yeni Dünya Düzeni Karşısında Türkiye
90’lı yıllar “yeni liberalizm”in dünyada dört nala at koşturduğu ve doğal olarak Türkiye’deki siyasi partilerin de bundan etkilendiği yıllar oldu. Küreselleşme, devletsizleştirme, yerelleştirme, özelleştirme, sendikasızlaştırma… Tansu Çiller, bu gidişin Türkiye’de “muhib”lerindendi. Türk Telekom’un, elektrik üretim ve dağıtımının, KİT’lerin özelleştirilmesi, YİD’ler bu kapsamdaydı ve Türkiye’nin koalisyonlarla yönetildiği 90’lı yıllarda iktidar ya da muhalefet partileri arasında bir fark yoktu. İktidara gelen özelleştirme istiyor, muhalefette olan istemiyordu. Muhalefette olan iktidarın çıkardığı yasayı iptal ettiriyor, sonra kendisi iktidara gelince, muhalefette iptal ettirdiği yasayı kendisi çıkarıyordu.
***
1994 yerel seçimleri ise, Türkiye’de iktidarın RP’ye doğru kaydığını gösteriyordu. RP, yerel seçimi üçüncü bitirdi. DYP ve ANAP yüzde 21’er oyla (farkları bindelik oylar belirliyordu) ilk iki sıradaydı. Son seçimine giren SHP, dördüncü sıraya düşmüştü; çünkü yerel seçime 3 ayrı parti ile giren “sol”un birbirini seçtirmemekten başka derdi yoktu. RP, İstanbul ve Ankara’yı böyle kazandı.
“Seçimden önce ekonomik kararları açıklayacak kadar aptal değiliz” diyenlerin uyanıklığı da, bir işe yaramamıştı. Tansu Çiller’in 1992’de, daha Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı iken Dünya Bankası tarafından kolunun altına sıkıştırılan ekonomi paketi, bu yerel seçimlerin ardından 5 Nisan 1994’te “ulusal kararlar” olarak açıklandı. “İşçiye sıfır zam” -hem de geçmişe dönük ve yapılmış toplu sözleşmelere karşın- bu paketin maddelerinden biriydi. Zamlar, özelleştirmeler vb’ye ek olarak sermaye, 1989’da işçilerin direnerek aldıklarını da sıfırlıyordu.