Gazeteduvar’dan Ahmet Külsoy’a konuşan Prof. Korkut Boratav, referandum sonrası gelişmeleri değerlendirdi. Boratav, “Türkiye’nin cumhuriyet değerlerinden koparılmasını, karanlığa, faşizme sürüklenmesini frenleyecek güvencelerin başında kadın hareketi gelmektedir” dedi.
1 Mayıs’ı geride bıraktık. Size göre Türkiye proletaryası 1 Mayıs’ın ne anlama geldiğinin yetirince bilincinde mi?
Sorunuz, bana, Türkiye medyasında haberci ve yorumcuların zaman zaman “seçmen” kimliğinden söz etme tarzını hatırlattı: “Seçmen koalisyon istedi… Seçmen AB’ye tam üyeliği destekledi” gibi söylemler, ifadeler, tek bir iradeye sahip, adeta somut bir ‘seçmen’ şahsiyetinin var olduğu yanılgısına dayanır ve elbette yanıltıcıdır. Hayatlarını emek güçlerini satarak sürdüren milyonlarca insandan oluşan Türkiye işçi sınıfı, yani proletaryası da, ortak bir söyleme, tek bir bilince, iradeye sahip olan bir şahsiyet, bir varlık gibi düşünülemez. İşçi sınıfının (proletaryanın) mensupları içinde de 1 mayıs ile ilgili olarak çok farklı, hatta birbiriyle uzlaşmayan bilgi ve bilinç düzeyleri vardır. Bu farklılık da doğaldır.
1 Mayıs ve 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü gibi günler için sendikalar ve sivil toplum kuruluşları farklı nitelemelerde bulunuyor. Bu günler ‘Bayram mı, direniş simgesi midir’ diye de bir tartışma var…
1 Mayıs ve 8 Mart, işçi sınıfı ve kadın hareketi tarihlerinin sembolik günleridir. Bu günlerde bir araya gelmeyi örgütleyenler, önceki dönemde elde edilmiş bir başarı varsa kutlama çağrısı yaparlar; çetin mücadeleler güncel gündemde ise, ‘direniş’ sloganını kullanırlar. Bu günler resmi tatil günleri ise, polisle çatışma beklenmiyorsa, bir bayram havası içinde katılım mümkün olabilir; hatta ‘normal’, demokratik toplumlarda böyle olması doğal karşılanır. Çağrılarda kullanılan sloganlar ve söylem ise, bu günlerin, hangi siyasi, toplumsal ortam içinde gerçekleştiğine bağlıdır.
Fikret Başkaya, Türkiye’de ve dünyanın bir çok kapitalist ülkesinde sendikaların- yönetimlerin, proletaryanın mücadelesinin önünde engel olduğundan sendikaların çürümüşlüğünden söz ediyor. Bu konuda sizin düşünceniz nedir?
Başkaya’nın tespitinde geçerlik payı vardır; ama tartışmanın odağında yer almasını doğru bulmam. Asıl sorun, hem Türkiye’de hem de tüm dünyada işçi sınıfının ekonomik örgütlenme gücünü temsil eden sendikalaşma oranının düşmesidir. Sendikaların yozlaşması, sendikaların fiilen yok olduğu bir ortamdan daha kötüdür.
…
CHP sık sık iç çatışmalarla gündeme geliyor. Sizce bunun nedenleri nelerdir?
Parti-içi fikir ayrılıklarının varlığı ve örgüt içinde-dışında tartışılması parlamenter demokraside tüm partiler için geçerlidir. Örneğin bugünün Avrupa’sına göz atın. Portekiz’den başlayın, İspanya, İngiltere, Fransa, Almanya’ya kadar uzanın; hem sol, hem de sağ partilerde bu durumu gözleyeceksiniz. CHP, bu anlamda “normal”, yani demokratik normlara uyan, onları yaşayan, içselleştiren bir partidir. Demokrasi kültürün yerleştiği bir ülke olsaydık, “anormal” olan durumun, tek lider otoritesinin tartışma dışı olduğu AKP ortamı olduğunu kabul ederdik.
CHP sosyal demokrat bir parti midir?
CHP uzak ve yakın tarihi, programı ve seçmen tabanı itibariyle sosyal demokrat bir parti değildir. Lider kadrosu, bazen partilerini “sosyal demokrat” olarak tanımlamaktadır. Ama bu teşhisi, sosyal demokrasinin ne tarihi, ne de dünyadaki bugünkü konumu ile bağdaştıramaz. Bu mümkün değildir. CHP tarihsel kökeni itibariyle aydınlanmacı, cumhuriyetçi bir partidir. Bülent Ecevit bu birikimi halk sınıflarının özlem ve çıkarlarıyla birleştirdi ve bu sentezi (tarih kültürüne sahip bir siyasetçi olduğu için) “sosyal demokrat” değil, “demokratik sol” olarak nitelendirdi. Doğru nitelendirme budur. Şu şartla ki, bu sentezin iki öğesi “cumhuriyetçilik” ve “sol” her daim canlı tutulsun.
…
CHP’den ‘ ayrılma-kopma’ bekliyor musunuz?
CHP’den istifalar, birer-ikişer kopmalar, ihraç kararları daima var olmuştur; tekrarlayabilir. Ancak, bunlar partinin dağılmasına yol açmaz. Ayrılanların kurduğu yeni partiler de kısa zamanda etkisizleşir.
…
AKP’nin kendi içinde ‘ toparlanma- yeniden yapılanma’ sürecine gireceği yönündeki değerlendirmelere ilişkin ne düşünüyorsunuz?
Bence, Türkiye toplumunun gelişkinlik düzeyi, coğrafî, toplumsal çok sesli, çok renkli niteliği, tek lidere bu derecede bağımlı, açıkça faşizan bir siyasi yapı ile uyumlu değildir. Bu türden bir siyasi yapının oluşması, esasen, AKP’yi Türkiye siyasetinin geleneksel bir partisi olmaktan çıkarır; parti olarak işlevsizleştirir; kadük olmasına yol açar. Bu, bir “tasfiye” sürecidir; ona “toparlanma, yeniden yapılanma” diyemeyiz.
Antik Yunanistan’ın hiciv ustası denilince akla kuşkusuz Attika’nın muzip çocuğu Aristophanes gelir. Aristophanes eserinde kadınları iktidara getirir, Komünist düzeni kurdurur. Buradan bakılınca Türkiye’de kadın siyasi hareketi üzerine ne söylemek istersiniz?
Kadın hakları, Cumhuriyet’in Türkiye toplumuna bir armağanıdır. Kâğıt üzerindeki haklar, kadın siyasî hareketi sayesinde gerçeğe dönüştü; sahiplenildi ve ileriye taşındı. Laikliği özümseyen en etkili güçlerden biri kadın hareketi oldu; yukarıda değindiğim Türkiye toplumunun çok sesli, çok renkli niteliğine damgasını vurdu; anti-demokratik, karanlık eğilimlere, yobazlığa karşı çıkan güçlerin başında rol oynadı. Türkiye’nin cumhuriyet değerlerinden koparılmasını, karanlığa, faşizme sürüklenmesini frenleyecek güvencelerin başında kadın hareketi gelmektedir.
Söyleşinin tamamı için: http://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2017/05/17/korkut-boratav-turkiye-toplumunun-yapisi-tek-adam-sistemine-uymaz