Ana akım iktisatçılar, krizin yarattığı kafa karışıklığı içinde Marx ve Keynes arasında salınırken nihayet Post-Keynesyen Minsky’yi keşfetmişler. Paul Krugman, 23 Ekim 2014 tarihinde The New York Review of Books’da yayınlanan ve Martin Wolf’un “The Shifts and the Shocks: What We’ve Learned and Have Still to Learn from the Financial Crisis” adlı kitabına ilişkin yazdığı değerlendirme yazısında, Post-Keynezyen bir iktisatçı olan Minsky’nin finansal istikrarsızlık hipotezini referans vererek Minsky’ci olduğunu ilan ediyor. Buna göre, finansal krizlerin kilit faktörü “ponzi tipi borçluların” borç yükünün aşırı derecede artmasıdır.
2008 krizine kadar krizlerin ortaya çıkmasında temel neden “devlet müdahalesidir” tezi hâkimdi ve bu bağlamda Monetaristlerin ve Yeni Klasiklerin 1970’lerdeki Keynes eleştirileri hâlâ geçerliliğini korumaktaydı. Örneğin, Friedman’ın 90. doğum günü münasebetiyle, 8 Kasım 2002’de kaleme aldığı bir yazıda Ben Bernanke, Friedman’a övgüler dizmiş ve aslında görüşlerinin ne kadar doğru olduğunu, geçmiş deneyimlerden dersler çıkarıldığını, bir daha 1929’dakine benzer hatalar yapılmayacağını, ifade etmişti. Yeni Klasik Okul’un kurucusu sayılabilecek olan ve 1970’lerde yayınladığı makalelerle Keynesyen Modeli sert bir şekilde eleştiren Robert Lucas, 2003 yılında American Economic Association’a yaptığı konuşmada, merkezi bir sorun olan depresyondan korunmanın önümüzdeki uzun bir gelecek için çözülmüş olduğunu ilan etmişti. Bundan sadece 5 yıl sonra tüm küresel ekonomi kendini büyük ve uzun sürecek olan bir ekonomik krizin içinde buldu. 2008 krizi patlak verdiğinde Friedman’ın önerdiği politikalar uygulandı ve örneğin zor durumdaki banka ve finans kuruluşları kurtarıldı, piyasaya trilyonlarca dolar para enjekte edildi. Fakat şu ana kadar başta ABD olmak üzere, AB ve Japonya gibi büyük ekonomilerde hatırı sayılır bir düzelme gözlemlenemedi. Özellikle AB ve Japonya ekonomilerinin durumu hala ciddiyetini korumaktadır.
Krizin ardından ana akım iktisatçılar tarafından yapılan Marx güzellemeleri de hâlâ hafızamızdaki yerini korumaktadır. Örneğin 2008 krizini ABD’de ev fiyatlarının spekülatif bir balona dönüştüğünü ve kısa süre içinde bu balonun patlayacağını öngörmesi ve bunu 2005 ve 2006 yıllarında çeşitli defalar dile getirmiş olmasından dolayı “Dr. Doom” lakabı almış olan Nouriel Roubini Wall Street Journal’a yaptığı açıklamada “Karl Marx’ın haklı olduğunu ve kapitalizmin bir noktadan sonra kendi kendini yok edeceğini söylemişti. Rubini, Marx hakkındaki bu açıklamasını, hane halklarının gelirleri artırılmadan krizin atlatılamayacağını ileri sürdüğü, “eksik tüketimci” kriz tahliline benzer bir analitik çerçeve içinde ifade etmişti.
Bunlar ebette toplumsal duyarlılıkları olan sosyal bilimciler için sevindirici gelişmeler. Şimdilerde ise ana akım iktisatçılar ve para otoriteleri arasında Hyman Minsky’nin adı ve “finansal istikrarsızlık hipotezi” revaçta.
Aslında Minsky’nin hipotezini Paul Mc Culley 2009 Mayıs’ında yayınladığı “The Shadow Banking System and Hyman Minsky’s Economic Journey” adlı makalesinde ABD’deki krize uygulamıştır. McCulley, Minsky’den ilham alarak ABD konut piyasasında ipotekli konut kredisiyle konut alanları tıpkı onunkilere benzer üç tip borçlu kategorisine ayırmıştır:
- Geleneksel olarak borçlananlar, aldığı krediyi anapara ve faiz olmak üzere kendi geliriyle ödeyebilenlerdir.
- Spekülatif olarak borçlananlar borcunun sadece faizini aldığı konutun kira geliriyle ödeyebilenlerdir.
- Ponzi tipi borçlananlar ki bunların geliri ne faiz ne de anaparayı ödemeye yetmediği halde satılan ve ipotek edilen konutların fiyatlarının yükselmeye devam edeceği ve bu nedenle de verilen kredinin garanti altında olduğunun düşünülmesi sayesinde borçlandırılan gruptur.
Bu yaklaşıma göre ABD’deki krizin asıl nedeni Ponzi tipi borçlananlar grubunun aşırı derecede büyümesi ve finansal sistemin kaldırabileceğinden çok daha büyük bir borç yükü oluşturmuş olmasıdır. Bu tür borçlanma bir taraftan konuta olan talebi artırıp konut fiyatlarını yükseltirken diğer taraftan bu fiyat yükselişleriyle garantiye alınmış olan kredilerin başkaca hiçbir güvence gerekmeksizin bol keseden dağıtılmasına yani tam anlamıyla bir “saadet zinciri” oluşmasına neden olmuştur.
Fakat bu açıklamalara bakıp “ne güzel sonunda kapitalizmin açmazlarla dolu bir sistem olduğunu anladılar, bakın artık Post-Keynesyen Minsky’ci oldular hepsi günün birinde Marksist olmaları da mümkündür diye düşünülmesin. Tüm bu çabalar, mevcut krizi finansal bir krize indirgeyip, aşılması güç bir kapitalist üretim krizi olduğu gerçeğini gizlemenin bir biçimidir sadece. Kimse bu burjuva ideologlarının bir gün Marksist olacağını umut etmesin.