Sevgili Cengiz!
SBF’de, ODTÜ’de, diğer fakültelerde ve üniversitelerde devrimcilik yapan 78 Kuşağı’nın çocukları, ülkenin saygın ve mezunlarının iyi iş imkânlarına ve dolayısıyla da iyi bir yaşam standardına sahip olacaklarken; bunları bilerek ve neleri tehlikeye attıklarının bilincinde olarak ateşin içine daldılar.
En önlerde bu olurken, yine aynı okullarda daha alt çemberlerde tehlikelere mesafeli ve bu tehlikelerden korunaklı bir şekilde yine de solculuk rüzgârından etkilenen öğrenci gençlik kesimleri de oldu.
Birinci çemberde ateşle oynayan çocuklara diğer çemberdekiler tarafından gıptayla, hayranlıkla, saygıyla bakıldığı doğrudur. Tabii bu olgun tavır her insanın ömründe ilelebet süremedi. Çeşitli nedenlerden ötürü hamlıklarını olgunlaştıramayıp, bünyelerini hamlığa teslim edenlerde zamanla o hayranlık vb. duygular yerini sıradan insanların negatif duygularına bıraktı.
***
Güneşe koştuğumuz günlerden geldik 12 Eylül’lü günlere. Darbe günlerinden itibaren bu kesimin içindeki bazılarında şu düşünce gelişti: Hah, darbeyle bunların oynayacağı sahne yerle bir edildi, artık bu ateşle oynayanlar sönecek ve birer çakıl taşı olacaklar…
Ama herkesin kaderi onların tahmin ettiği gibi olmadı. Dahası, o dış çemberdekiler baktılar ki; bu insanlar devlet-kamu imkânlarından mahrum kaldılar, ailelerinden dolayı mirasyedi-zengin de değillerdi; bunlar, geçinecek kadar hayatlarını inşa ettiler yeniden, kimseden medet ummadılar, üçkağıtçılık yapmadılar…
Bunun yanısıra aynı okullarda okuyan diğerleri; mal-mülk edinip, dünya nimetlerinden haz alırken; bu insanlar kendi yeni dünyalarında o dar imkânları içinde dürüstçe yaşarlarken, o ateşle oynayan çocuklar artık 12 Eylül öncesi gibi sert devrimcilik yapmadılar ama hep; ülkeyi, toplumu, halkı, hürriyeti, adaleti, eşitliği düşünüp o meyanda kendilerini diri tuttular ve becerebildikleri oranda hayatı omuzladılar.
Şimdi bunları düşünen kafa, durup kendine; ya, o zaman bizde bir eksiklik, çarpıklık var, diyordur. İçin için kendini yiyip bitiriyor bu tipler. Niye? Bu adamların başını devlet ezdi, mahrum etti birçok imkândan, bunlar bu haldeyken; hem aç kalmadılar, hem de üstüne üstlük yöntem değiştirerek yine düşündüklerini söylediler, yazdılar, yaptılar. İmkânsızlıkta yoku var ettiler.
İşte bu kendisini için için yiyenler sandı ki; bu insanlar 12 Eylül’de darbeyle ezildiler, bunlar çerçöp, moloz olup toplumun dere yataklarına dökülecekler! Öyle olmadı! Bunlar dokuz canlı gibi, delireni bile kitaplarla geri döndü ve dile getirdiği görüşler doğru ve zihin açıcıydı. Mahrumiyet yaşayan diğerleri de başka başka güzel şeyler yaptılar…
***
Sol içinde görünen bu tür insanların davranışlarını izleyerek, gözleyerek anlamak daha kolay. Okumayla bu kadar derinlikli anlayamıyor bu zevatları insan.
İşte bu tür çürüm çürüm çürümüş, güya aydınlanmadan yana, güya şeriat karşıtı yaşam standardı tellallarının bu köhnemiş beyinlerini ve yüreklerini gördükçe, okudukça; o eğitimsiz, adab-ı muaşeretten sınıfta kalacak ama beyni ve kalbi vicdanla, gururla, onurla eğitilmiş insanların önünde sonuna kadar eğilmek istiyor insan inan ki. Onlar, onların bildiklerini bilmiyor; evet, onların hilelerini, kırkayaklıklarını bilmiyor; onlar bu konularda zır cahiller! Ne mutlu onlara. Bu, ideolojiyle falan açıklanacak bir durum değil. Namusu iki bacak arasında görenler halt etmiş; namus, beyinde ve yürekte, zihinde ve karakterde.
***
78 Kuşağı’nın fedakâr, hesapsız çocukları için biraz önce anlattığım kindar, haris, düşünceler onların çemberlerinin çevresinde olanlarca beslendi. Onların kustuğu içlerindeki pisliktir Cengiz! Ama bu münferit bir şey de değil. O yiğit çocuklara o zamanlar gıptayla, hayranlıkla bakan bu tipler sandılar ki 12 Eylül darbesi yapılınca biz onlarla eşitlendik! Birçoğumuz onları muratlarına erdirmiştir, doğru. “Kuşakların Iskartaları” başlıklı geçenlerde yayınladığım yazımda anlattım onları. Ama ne yazık ki! onlarla 12 Eylül’e rağmen eşitlenmeyenler az da olsa oldu ve bu az olan kesim onları hep rahatsız etti ve anlaşılan o ki edecek de.
O çocukların şizofreniye yakalananı da, kafasında kurşun kalanı da, kamu yasaklısı da, ameliyat parası bulamayanı da, emekli aylığıyla yaşamak zorunda kalanı da bu hayatın seyircileriyle eşitlenmedi, eşitlenmeyecek de! Düştüler, kalktılar eşitlenmediler. Bunu hazmedememek onların sorunu, derdi.
Genelin ağzında bir laf var ya; toplum çürümüş, insanlar eğitimsiz falan diye… Bunlar eğitimli, ülkenin nadide fakültelerinde okumuşlar… Bu yüksekliklerle tezat; vicdana, duyarlılığa sahip olanlar ne peki?
Bu haris, hastalıklı tiplerin içlerinde demek ki o çocuklara karşı kapanmamış bir hesapları var. Kendi kendilerine o hesapları ellerinde evirip çevirip, fırsat bulduklarında da kusuyorlar.
Demek ki mal-mülk, kariyer, dünya nimetleri bu zatların içlerindeki o eksikliği dolduramıyor. İçlerinde huzuru bulamıyorlar ne yapsalar. Bulamazlar da, kendini aldatan nasıl huzurlu olur ki Cengiz?
Hep; sol kesime teori, program lazım diye konuşuyoruz ya… Bence bunlardan da önce ahlak çok önemli. Sol içindeki çürükleri el birliğiyle temizlemeli. Yoksa; Marks, Lenin kalkıp program yazsalar, devrimin reçetesini ellerine verseler sonuç hüsran olur bu ülkede.