Kasım yürüyüşümüz de güzeldi. Muhtemelen bu yılın bol güneşli son yürüyüşüydü. Yürüyüşün başında Şerife Hanımın öncüye ve artçıya getirdiği düdükleri törenle boynumuza taktık, kendisine teşekkür ettik. Artık dağlar ve yürüyüşçüler bendenizin ıslık seslerini daha az duyacak, tümüyle kurtulduğunu düşünenler yanıldıklarını en yakın zamanda görecekler! Parkurun ilk bölümünde, Avdan köyünün çıkışından başlayan, yaklaşık bir saatlik tırmanış oldukça zorluydu. Öncü-artçı arasında olması gereken iletişimdeki aksaklıklar yüzünden zaman zaman kopmalar yaşanmasına rağmen zirvemsi (sözlüklere boşuna bakmayın, böyle bir kelime yok, ben şimdi uydurdum!) yere geldiğimizde, yorgun ama mutluyduk. Burada, tırmanış sırasında hakkımda kim ne söylediyse iki katıyla mukabele ettiğimi kayıtlara geçirmeyi başardım! Bir müddet dağın sırtından yürüyüp ardından inişe geçtik. Orman içi patikalardan/traktör yollarından, ağırlıklı çam, yer yer meşe, yaban kavağı ve az sayıda da olsa köknarlar arasında yürüdük. Yürüyüş tempomuzun maşallahı vardı. 12.30’da gelmeyi planladığımız uzun mola yerine 12.00 olmadan gelmiştik, durmadan devam ettik. Dağın tırmanış yönüne göre arka yüzünde, vadi tabanına yakın bir yerde öğlen molasını verdik. Molayı kısa tutup yola koyulduk. Parkurun son etabında, her zamanki numaramızı çekip, yoldan ayrılarak orman içine girdik ve sonbaharın izlerini hâlâ taşıyan güzel bir patikadan Çamkoru Göleti’ne ulaştık. Bu arada yolumuz üzerindeki garip taş yapıyı görüp söyle bakalım rehber efendi bu nedir, diye sual edenlere uzun uzun düşündükten sonra “bu o’dur” dedik, ikna olmayıp itiraz edenlere “bunlar öyledir” dedik ve meseleyi yürüyüşçülerin hayranlık dolu bakışları önünde, gayet bilimsel bir şekilde çözmüş olduk! Aracımıza doğru yol alırken yürüyüşün başına yetişemese de sonunda bizi karşılamaya gelen Mekan Bey üstadımızla buluştuk ve Boso Dayı’nın ifadesiyle resim çekindik. Vecihi Kaptan’ın hazırladığı semaver eşliğinde çaylarımızı yudumlayıp, azıklarımızı götürdük. Hızımızı alamamışız ki, yolda kamyoncu lokantasında da kemik çorbalarını kemal-i afiyetle mideye indirdik. Efendim, bu da yetmedi (gel(e)meyenler duysun!) Kızılcahamam Pazarı’na uğrayıp, bunca şeyin üstüne çoluk çocuğun rızkını da aldık. Sonuçta, 19.00 olmadan Ankara’ya sağ salim vasıl olduk. Aramıza yeni katılanlar vardı onlara hoş geldin dedik, gerçekten hoş geldiler. Bu arada, yeni katılımcılardan üç albay emeklisi Mülkiye/ Harbiye dayanışması adı altında öne geçip rehberlik postunu ele geçirmeye çalıştılarsa da iki ODTÜ’lüden aldığımız destekle darbe girişimini başarıyla savuşturduk!
Aralık Yürüyüşünde buluşmak üzere, sağlıcakla kalın…
(Fotoğraflar: İlkay Ulusoy)