Refik Halid Karay, Türkçe’nin büyük yazı ustalarındandır. ‘Memleket Hikayeleri’nin unutulmaz yazarı, öyküleri, romanları, hiciv yazıları, anı kitapları, denemeleri ve diğer yazdıklarıyla edebiyatımızda iz bırakmış, örnek alınmıştır. Belki de hepimizi en çok çarpan hikayesi, ortaokul ders kitaplarında yer alan ‘Eskici’dir.
Anımsayacaksınız; tüm yakınlarını yitirdiği için İstanbul’dan bindiği vapurla, Arabistan’a akrabalarının yanına giden ve Türkçe konuşacak birisi olmadığı için “aylarca susan Hasan’ın” aylar sonra avluya gelen ayakkabı tamircisi (Köşker) Eskici’yi seyrederken “çiviler ağzına batmaz mı senin?” sorusuyla başlayan ve insanım diyen herkesi sarsacak bir anadil -memleket- yurt özlemini belleklerimize kazıyan hikâye…
Sus Payı, Yatık Emine, Cer Hocası, Şeftali Bahçeleri gibi unutulmayacak öykülerin yer aldığı “Memleket Hikâyeleri” ve “Gurbet Hikâyeleri” adlı öykü kitaplarının dışında, yıllar önce TRT tarafından uyarlanan ve başrollerinde Sema Yunak ve Ahmet Mekin’in oynadığı, “Bugünün Saraylısı” adlı romanı en tanınmış eseridir. Memleket Hikâyeleri ile ülke edebiyatında ilk kez Anadolu gerçeğini anlatmıştır.
Refik Halid Karay, 1938’den sonra yurda dönmüş ve kendini tamamen edebiyata adamıştır. İttihat Terakki Hükümetleri zamanında yazdığı siyasi hicivlerden ve siyasetten uzak durmuş, romanlar, kronikler, denemeler yazmıştır.
Yalın, akıcı bir dil, gözlem gücüne dayanan ve Türkçe’nin güzelliğini yansıtan eserlerinde, kendine özgü tekniğiyle çok başarılı olmuştur. Romanlarının pek çoğunun piyasa için yazılması eleştirilebilir ama o eserlerinde bile edebiyat tadı olduğu unutulmamalıdır.
Sürükleyici anlatım, başarılı roman kurgusu, sürprizlerle sonuçlanan aşklar, v.b… Yazarın entellektüel birikimini gözler önüne seren romanlar, denemeler, anlatılar…
İkibin Yılın Sevgilisi, Yüzen Bahçe, Yerini Seven Fidan, Nilgün, Dişi Örümcek, Anahtar, Karlı Dağdaki Ateş, Dört Yapraklı Yonca, Sonuncu Kadeh romanlarını okuduğunuzda bu romanların birçok kez sinemaya uyarlanmış olduğunu anımsayabileceğinizi düşünüyoruz.
Refik Halid Karay’ın betimlemeleri (tasvirleri) büyüleyicidir: Bu sözün altını çizmek gerekir; telif gerektirir mi araştırmadım ama sebze-meyve satan manavların, marketlerin, restaurant v.b. işletmelerin onun meyveleri tanıtan yazısını ( Meyvelere Dair), -eğer okumuş olsalardı- dükkânlarının en görünen yerine, çok okunaklı bir yazıyla asacaklarını düşünmüşümdür.
“…Manav ve sebzevatçı dükkanları tabiatın en hayrete şayan güzelliklerini içine toplamış birer güzellik sergisidir…Bir meyve sergisinden latif, rayihalı, zevk verici neresi vardır, nerede bu kadar güzel şeyler bir araya toplanmış, insanın önüne terütaze, serin ve rutubetli, bin itina ile serpilmiş veya dizilmiştir.
Mesela kayısı dolu bir sepet farz ediniz, rengin bundan tatlısı, bundan müstesnası olur mu? Ya üzerindeki pembe noktalar, sonra tenindeki o tazelik ve canlı gibi hassasiyet kavrayıcı rayiha…İlle ağıza attıktan sonraki zevki, o eriyiş, hoş kokulu suyu, rayihalı çeşnisi…Kayısı ve ondan bir derece etkili şeftali…Hiçbir çiçek şeftali kadar güzel kokamaz ve hiçbir meyvenin suyunda kayısının usaresindeki kadar şifa ve lezzet bulunmaz.
Manzara itibariyle de bu iki meyve emsalsizdir; dudağa temaslarında bin itina ile sizinle buluşmaya hazırlanmış sevgilinizin yarı ıslak serinletici ve hayat verici öpücüklerine benzeyen sevdalı bir hal vardır. Her ne zaman kayısı veya şeftali yesem muhakkak gördüğüm en güzel kadınları hatırlarım…”
Refik Halid Karay’ın “Ago Paşa’nın Hatıratı” isimli kitabında yer alan “Meyvelere Dair” başlıklı 12 Temmuz 1921 tarihli yazısı Kurtuluş Savaşı’nın en kritik günlerinde, Sakarya Savaşı öncesi günlerde yayınlanmıştır. İşgal altındaki bir ülkede, o dar zamanlarda yazıldığını düşünmeden okumaya devam edelim.
“…Çilek bence, meyvelerin menekşesidir. Menekşe kadar mahvıyetkâr, menekşe gibi rayihalı, menekşe kadar aceleci ve naziktir. Baharla beraber çıkar, az sürer, itina ister, insanların sevgililerine verecekleri en mutena çiçek muhakkak ki menekşedir, Bir demet menekşe…(Bir Demet Menekşe- Zeki Ökten’in 1973 yılı yapımı, başrollerinde Kartal Tibet, Hale Soygazi, Lale Belkıs’ın oynadığı, her gösterilişinde heyecanla izlediğim romantik bir aşk hikayesi filminin de adıdır)
Ancak insan sevgilisine bir sepet çilek de verebilir. Lakin koca bir karpuz, bir hevenk ayva elbette veremez. Çilekle menekşede saf, derin aşkların rayiha ve hatırası saklıdır. Çok zengin bir adam olsaydım yazı masamın üzerinde daima bir demet menekşe ve yemek masamın üzerinde de bir tabak çilek bulundururdum ve isterdim ki, sevgilimin vücudu menekşe ve ağzı çilek koksun!..”
Refik Halid Karay’ın yazısı, bütün meyveleri değerlendiren uzun bir yazı ancak okuyunca hak vereceksiniz, meyveler ancak bu kadar güzel betimlenebilir. Manasız ve gülünç bulduğu meyveler de var ama üzüm hakkında yazdıklarını paylaşmak isterim. Çünkü biliyorum ki, ‘Ago Paşa’nın Hatıratı’nı satın alıp okumayacakların sayısı okuyacak olanlardan kat kat daha fazla olacaktır.
“…Üzüme gelince, üzüm meyvelerin buğdayıdır. Mehtaplı bir gecede bağların manzarasına doyum olur mu? Çiçekte iken salkımların rayihasını duyup da mest olmadınız mı? Bir salkım üzüm manzara, gıda, lezzet, itibariyle nedir yarabbi hiç düşündünüz mü? İnsanlık buğday ile üzümü keşfetmeseydi medeniyete giremezdi…
Üzüm meyvelerin şehinşahıdır; arslanın hayvanların padişahı olduğu gibi…Sabah serinliğinde, bağı dolaşıp kehribar rengi bir olgun üzüm salkımı buğusu üstünde iken kütürdeterek yiyebilen bir insan kendini mesut addedebilir. Üzüm yetişmeyen beldeler deniz görmeyen yerler gibi insanı çabuk usandırır. İklim itibariyle yaşamak için meyvelerin bol bol çıktığı memleketleri seçiniz…
İsterdim ki bu yazıyı, manzarası latif, rayihası nefis, mükemmel bir meyve ile, mesela portakal ile bitirelim…”
Refik Halid Karay’ın yaşamının son yıllarında bir röportajda söylediği, “siyaseti bırak şimdi… Ben güzel kadınları ve yemekleri severim…” sözleri, özellikle sürgün sonrası yazdıklarının ve onun için yapılan “hayat adamı, bohem” tanımının güzel bir özeti gibidir.