Çeviri: Pelin Eroğlu*
17 Kasım 2018’den beri, yüz binlerce vatandaş taleplerinin hükümet tarafından sağır edici bir sessizlikle karşılanması konusundaki kaygılarını dile getirmekteler. Yorgun olduklarını ve emeklerinin ve kamu mallarının herhangi bir yaptırıma uğramadan on yıllarca yağmalanmasına sebep olan zararlı politikaların sonuçlarına artık katlanmayacaklarını açıkça ve yüksek sesle söyleyecek gücü ve cesareti kendilerinde buldular.
Sarı Yeleklilerin sesleri, hükümet ve efradı tarafından bu sömürünün boyutu ve önemini inkâr etmek ve saklamak için söylenen “bilimsel” yalanlar ve öne sürülen mazeretleri ortaya çıkardı. Başkaldırıları, emek tarafından üretilen değerin nüfusun yüzde 95’inden en zengin yüzde 5’lik elitlere aktarılmasını sağlayan bilinçli olarak hayata geçirilen politikaların asıl anlamını ortaya koydu. Dirençleri, iktidarın, küçük bir azınlık tarafından elde tutulan muazzam servetin dörde katlanması hakkında böbürlenebilecek kadar kendinden emin olan iktidarın ikiyüzlülüğü konusundaki farkındalığı artırdı.
Fransız halkının büyük çoğunluğu ile beraber, Sarı Yeleklilerin yarattığı farkındalık sayesinde biz de kendimizi tanıyoruz. Her birimiz, toplumun bütün alanlarında, sosyal eşitsizlikleri pekiştiren benzer politikaların sonuçlarıyla nasıl yüzleştiğimiz konusunda bilinçlendik.
Bu halk isyanıyla ortaya çıkan talep ve beklentiler en başından beri açık bir şekilde dile getirildi. Zorlayıcı etkilerini azaltmak için asıl dertlerini görmezden gelmekten asla vazgeçmeyen bir iktidarla daha en başta çatıştılar. Önce saraylarında saklanmış bir cumhurbaşkanı ve efradının sağır edici sessizliği ile karşılaştılar. Sonra, kalabalığı yalan sözler ve güçlülerin sofralarındaki kırıntılarla kandırma girişiminde bulundular -her zaman olduğu gibi yoksullar ve kamu hizmetlerinden sezdirmeden geri alarak. Sırada, herhangi bir etkileşim ve tartışma olasılığının çok ustaca dışarıda tutulduğu bir istişare yapma izleniminin oluşturulması vardı. Bu, her şeyden önce, beklentilerin kamusal alanda ifade edilmesini ve taleplerin tümüyle dile getirilmesini bütün araçları kullanarak engellemek üzere açıkça ve dikkatle alınmış bir karardı.
Protestocuları susturmak için her türlü çaba gösterildi. Başlangıçtaki haftalık Cumartesi Eylemlerinden itibaren, yetkililer, güvenlik güçlerinden otoyol gişelerini, kavşakları boşaltmalarını, gösteri noktalarına geçişleri engellemelerini ve hepsinden öte göstericilere “kararlılıkla” müdahale etmelerini isteyerek şiddetle cevap vermeyi seçtiler. Hepimiz bu emirlerin sonuçlarını sahada gördük: Şehirlerin giriş noktalarında keyfi kimlik kontrollerine ve tutuklamalara ve konuşma özgürlüğü ile protestoların engellenmesine kendi gözlerimizle şahit olduk. Kavşaklarda inşa edilen barakaların ortadan kaldırılmasına ve bıkıp usanmadan ve cesurca tekrar inşa edilmesine şahit olduk. Kasten kurgulanan polis müdahale teknikleri (polis kordonu ile çevirme, gösterilerin başlangıcında gaz bombası atılması, savunma amaçlı [plastik] top fırlatıcılardan (LBD) bombaların uyarılmadan atılması), sadece göstericilerle kasıtlı olarak çatışma çıkarmak amacıyla tetiklenen nadir şiddet eylemlerini kışkırtmak içindi.
Bu ölümcül ve baskıcı teknikler her geçen hafta artan yoğunlukta uygulanmaya devam etti. Hükümet tarafından korunan ve eylemleri medyanın büyük çoğunluğunun ortak olduğu bir sessizlik koduyla görmezden gelinen tükenmiş polis güçleri, görevi kötüye kullanma batağına saplandılar. Yüzlerce barışçıl protestocu kadın ve erkeğe sebepsiz yere ve inanılmaz bir kararlılıkla saldırıldı. Aralıktan itibaren, ağır beyin sarsıntısı geçirenlerin sayısı istikrarlı bir şekilde arttı; ağır bir biçimde yaralanmış yüzlerce insan bulunmakta. Cumhurbaşkanı Macron ve hükümeti tarafından yaralılara yönelik tek bir açıklama yapılmadı, dördüncü kattaki evinin pencerelerini kapatırken göz yaşartıcı gaz bombasıyla vurulması sonucu hayatını kaybeden Zineb Redouane hakkında bile. Hiçbir şey bu dramatik gerginliği durdurabilecek gibi görünmüyor ve biz, Cumhurbaşkanı Macron tarafından “nefret dolu kalabalık” (foules haineuses) olarak adlandırılan bu hareket zapt edildiği için birbirlerini kutlayan yetkililere tanık olmaktan utanç duyuyoruz.
Bu uygulamalara karşı ayağa kalkıp konuşmaya cüret edenleri şiddetle bastırmayı seçmek elbette yeni değil. Bu seçenek, yoksul mahalleler ile göçmenler ve Romanlar gibi hassas gruplara ya da diğer sosyal hareketlere karşı denendi ve uygulamaya koyuldu. Ancak, Kasım 2018’den beri bir eşik aşıldı. Bu şiddetli baskı stratejisi 1 Mayıs 2019 eylemlerinde doruğa çıktı: Devletin baskı unsurları son raddede kullanılmakla kalmadı, aynı zamanda hükümet bir kez daha Pitié Salpêtrière hastanesine sığınmakta olan göstericilerin hastaneye saldırdığı gibi yalan haberler üretmekten suçlu bulundu. Bu hükümetin yalanları artık boyunu aştı. Bu durum, bunalmış bir hükümetin zulmün ve telaşın ağındaki çaresizlik halinin ortalığa dökülmesidir.
Bu devlet şiddeti durmalı!
İçişleri Bakanını suçluyoruz! Şehirlerimizde, meydanlarımızda ve kamu forumlarında yasalarına ve zararlı politikalarına karşı çıkan herkesi suçlu göstermek için bilerek şiddet içeren tepkileri kışkırtmakla suçluyoruz.
Hükümeti suçluyoruz! Birçok uluslararası kuruluşun tekrar eden uyarılarını hiçe sayarak Batı ülkelerinin çoğunda yasak olan savaş silahlarını sivillere karşı kullanmakla suçluyoruz.
Adalet hiyerarşisini suçluyoruz! Yürütme gücünün verdiği emirleri gözlerini kapatarak ve köleymişçesine takip ederek hükümetin zararlı politikalarını gizlemeye razı olmakla suçluyoruz.
Ulusal Polis Genel Müfettişliği’ni suçluyoruz! Bildiğimiz kadarıyla asayiş güçlerinin üyelerinden hiçbiri hakkında iddianameye dönüşmemiş sahte soruşturmalar yürütmekle suçluyoruz.
Yazılı ve görsel basının kimi mensuplarını suçluyoruz! Kaynaklarının doğruluğunu denetlemeksizin İçişleri Bakanlığı’nın ve bağlı kuruluşlarının sözcüsü olmayı kabul etmekle suçluyoruz.
Bütün yurttaşları hükümetin otoriter yönelimini kınamaya yönelik bu sosyal harekete katılmaya çağırıyoruz.
İçişleri Bakanı Bay Castaner’in istifasını ve sorumluların adalete teslim edilmesi için bağımsız bir araştırma komisyonunun kurulmasını talep ediyoruz.
—————————–
Fransa’da 2018 yılının Kasım ayından beri toplumsal eşitsizliğe karşı protestolar düzenleyen Sarı Yelekliler hareketinin maruz kaldığı polis şiddetini kınamak, sorumluların yargılanmasını ve İçişleri Bakanı Castaner’in istifasını talep etmek üzere Fransız akademisyenler tarafından kaleme alınıp 5 Mayıs 2019’da imzaya açılan açık mektup İngilizcesinden çevrildi. Kaynak: https://www.versobooks.com/blogs/4323-we-accuse.
(*) Mülkiye Eğitim Merkezi Çeviri Çalışma Grubu.